Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Ertesi güne karşı Riyad Zirvesi

Gazze, Lübnan ve İran olmak üzere üç savaşın zirvesi Riyad'da düzenlendi. Bölgede hâlâ büyük olaylar yaşanıyor ve çatışmalar bugün de devam ediyor. Bu bir karşı savaş başlatmak için yapılan toplantı değildi, aksine savaşı durdurmak, bölgeyi, iki milyon Filistinlinin yerinden edilmesi, Güney Lübnan'ın işgali ve İsrail savaşının Irak ve Suriye'ye doğru genişlemesi dahil olmak üzere, ufukta beliren potansiyel tehlikeli yansımalarından korumak için düzenlenen bir zirveydi.

Arap ve İslam ülkelerinin zirvesi, Endonezya'dan Fas'a, Pasifik'ten Atlantik'e kadar uzanan geniş bloğu temsil etmek üzere Riyad'da düzenlendi. Lübnan'dan Yemen'e kadarki ateş hattında tehdit altındaki ülkelerin taleplerini karşıladı.

Bu, öne çıkan noktalar üzerindeki mutabakat sonucunda Arap ve İslam zirvelerinin çıktıları üzerinde anlaşmazlık yaşanmadan, ortak bir deklarasyonla sonuçlanan az sayıdaki toplantılardan biriydi.

Cephelerin çeşitliliği ve olayların hızı göz önüne alındığında, zirvenin odak noktasının ertesi gün olduğu dikkatleri çekiyor. Tartışmaların çoğu, savaş alanındaki askeri sonuçların, Gazze Şeridi nüfusunun yerinden edilmesinin önlenmesi, Gazze de dahil olmak üzere Filistin Otoritesini kendi topraklarında kuşatma ve zayıflatma çalışmalarının reddedilmesi, devlet egemenliğinin ve dokunulmazlığının tesis edilmesi gibi sabit haklar aleyhine olmasının önlenmesine odaklandı.

Çatışmaların ve kriz dosyalarının çokluğu nedeniyle dışişleri bakanlarının üzerinde çalışıp liderlere sunduğu taslak bildiride pek çok noktaya yer verildi. Bunlar arasında Filistin Otoritesi'nin rolüne özel bir önem verildi.

Zirvenin ev sahibi Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, konuşmasında bunu şöyle açıkladı: “Filistin meselesinin önemini vurgulamak için ortak bir biçimde hareket ettik ve iki devletli çözüm için bir uluslararası koalisyonun kuruluşunu duyurduk.” Krallığın, insani yardım kuruluşlarının Gazze'deki çalışmalarının engellenmesini şiddetle reddettiğini vurguladı. İsrail'in Filistinlileri zorla göç ettirmek ve onlara yönelik uluslararası yükümlülüklerinden kurtulmak istediği bir dönemde Veliaht Prens, “Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üyeliğe hak kazanması” çağrısında bulundu.

Bu, zirvenin bildirisine de yansıdı ve şu vurgulandı: “Filistin Otoritesi'nin, Kudüs şehri dahil olmak üzere Batı Şeria ile birleşecek Gazze Şeridi’ni de kapsayan işgal altındaki Filistin topraklarının tamamı üzerindeki sorumluluklarını etkili bir şekilde üstlenmesi sağlanmalıdır. İnsani yardım programları, ekonomik iyileşme ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşası çabaları desteklenerek, Filistin Devleti ekonomik olarak desteklenmelidir.” Bildiri ayrıca Filistin Devleti bütçesini desteklemeye devam etmenin önemini de vurguladı.

Bildiride, İsrail'in mali “güvenlik ağını” engellemesi eleştirildi ve İsrail otoritesini, Filistin'in alıkonulan vergi geliri fonlarını serbest bırakmaya zorlamak için uluslararası topluma başvurma sözü verildi.

Zirvede ele alınan diğer faktör ise savaşın en acı sonucu, yani bölgenin daha önce başına gelenlerden daha büyük bir trajediye imza atan insani acılar ile yüzleşmekti. İsrail, Gazze Şeridi'ndeki neredeyse tüm şehirleri yerle bir etti, Güney Lübnan boşaltılıyor ve milyonlarca insan yeni mülteci dalgalarıyla yerlerinden ediliyor.

Lübnan konusunda zirvenin katılımcıları, devletin desteğiyle yaşanan trajedinin tekrarlanmaması için Lübnan'ın tam egemenliğini elde etmesine dikkat çekti. Zirve ayrıca, Lübnan anayasal kurumlarına ve onların yetkilerini kullanma haklarına saygı gösterilmesi, Lübnan devletinin egemenliğini tüm topraklarına yayması çağrısında bulunarak, Necip Mikati başkanlığındaki Lübnan delegasyonunun bu yöndeki talebini destekledi.

Lübnanlıları cumhurbaşkanı seçimini hızlandırmaya çağırarak “Lübnan'ın birliğinin ve istikrarının garantörü olarak Lübnan Silahlı Kuvvetlerinin desteklenmesini" açıkça desteklediler.

Zirvenin zamanlaması tesadüf değildi, çünkü tarihi, ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığı devraldığı tarihten önceydi ve böylece bu büyük ülkeler grubu krize ilişkin ortak ve birleşik tutumunu açıklamış oldu. Bazı Arap ve İslam ülkelerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıklar, zirvenin dünya önünde birlik ve mutabakat içinde görünmesine engel olmadı.