Ortadoğu arenası pek çok savaşa tanık olmuştur ve bunları galip ve mağlup ölçeğinde değerlendirirsek, zafer kelimesi kazananlar ve kaybedenler açısından bir tartışma ve iddia konusu olduğu sürece bir sonuca varamayız.
Ülkelerimizde savaşların her bir tarafının sonuçlarını tanımlamakta kendi literatürü vardır. Hayatta kalabilmişse veya enkazın üzerinde ya da düşman tankının gölgesinde de olsa zafer işaretini yapabiliyorsa o galip gelmiştir. Bu, bir mısranın başlangıcı gibidir. Acizliğinin tanımı ise bir süre sonra da olsa gerçekleşecek zafer vaadidir.
Şu anda bölgemizde sürmekte olan savaş, zafer ve yenilgi için özel ölçüler üretti. Örneğin İsrail, kendisini mutlak zafere ulaştıracak pek çok zafer elde ettiğine inanıyor. Geçmişte, 1948'den 1967, Ekim 1973 ve şu anda birinin içinde bulunduğumuz Filistin-İsrail-Lübnan savaşlarına kadar buna benzer bir şey defalarca yaşandı.
Savaşta İsrail'in karşısındaki tarafa gelince ki kendisini silahla savaşanlarla sınırlandıralım, literatürü, uğruna tüm fedakarlıkların önemsiz olduğu açık ve net bir zafer deklare ediyor. Buna kanıtı da Filistin meselesinin yeniden dolaşıma girmesi ve düşmanın 8 Ekim 2023'te intikam savaşına başladığında duyurduğu hedeflerini gerçekleştirememesidir. Ama aynı zamanda 7 Ekim depremi sonrasında kendisinin açıkladığı Kudüs'e ulaşmak, Mescid-i Aksa'yı özgürleştirmek ve İsrail hapishanelerini Filistinli tutuklulardan boşaltmak gibi hedeflerin gerçekleşmemesinin üzerine ağır bir gölge düşürmektedir. Zira büyük stratejik hedeflere, eğer savaşın ilk yılı içerisinde ulaşılmazsa, önümüzdeki yıllarda ulaşılabilir.
Savaşçılar için mutlak veya göreceli, taktik veya stratejik zaferden daha önemli bir şey vardır. Kazanan ve kaybedenin gerçekte yaptıklarının ve elde ettikleri sonuçların güvenilirliğini pazarlayabilecekleri imajdır.
Buna zafer imajı denir. Gazze ve Lübnan'daki savaşın gidişatını incelersek, kayıpların büyük kısmının mantıksal olarak ve gerçekçi standartlara göre acil zafer imajı ihtiyacından kaynaklandığını görürüz. Gazze'deki savaş durdurulabilir veya 7 Ekim öncesindeki eski süreçlerine dönebilirdi. Yani, yaşanan ve yaşanmaya devam eden şiddetli misillemeden bir veya iki ay sonra savaş operasyonları durabilirdi ya da İsrailliler, kendilerini taktiksel kazanımların stratejik çıkarlar üzerindeki zararları konusunda uyaran ABD Savunma Bakanı'nın tavsiyelerini dinleyebilirlerdi. Ancak liderlik için gerekli olan ve henüz tam olarak ortaya çıkarılamamış zafer imajı, savaşın uzamasına ve kayıpların katlanmasına neden oldu. Mutlak zafer hikayesine gelince, Netanyahu'nun ajandasına göre bir zafer elde edilemeyecek, dahası bu zafer hayali görünüyor ve hem İsrail içinde hem de müttefikleri ve destekçileri arasında gittikçe artan bir şekilde şüpheyle karşılanıyor. Bunun nedeni, zaferin öldürme ve yok etme becerisiyle değil, savaşın nihai siyasi sonuçlarına ulaşmakla ölçülmesidir.
Arzulara göre değil de objektif şekilde bakacak olursak, savaş askeri olarak biter bitmez ve sahadaki sonuçları ne olursa olsun, bir zafer imajı arayanlar onu bulamayacaklarını keşfedeceklerdir. Zira İsrail, düşmanlarından kurtulduğunu iddia edemez. Aksine, hem içeride hem de çevresinde kendisini yoran, yıpratıcı sorunlar kompleksinden oluşan büyük bir sorunla karşı karşıya kalacaktır. Bu, İsrail’in “önceki zaferleri” olarak tanımlanan şeyin yinelenen bir özetidir.
Savaşların zafer imajı açısından taşıdığı en büyük zarar, silahla savaşan her iki tarafının da mevcut gücü kullanmakta azami sınırlara varmasıdır. Gazze'de olan ve olmaya devam eden de budur, dün siyasi çözüme hazırlanırken Beyrut'ta yaşanan da budur. Bunun nedeni, Gazze ve Lübnan'da sahada olup biten her şeyin, herhangi bir tarafın ikna edici bir zafer imajı çizebilmesine yetecek bir sonuca ulaşamamasıdır. Bu, zafer imajı arayanlar arasındaki karşılıklı savaşın vahşetini açıklamak için yeterli bir nedendir.
Savaş bir gün sona erecek ve savaşın sonuçlarından siyasi olarak yararlanma çalışmaları başladığında, herkes olanların, Ferid el-Atraş'ın 1967 savaşını tanımlamak için kullandığı “yalancılığın bir turu” gibi bir tur olduğunu keşfedecektir. Çatışmanın köküne inilmediği sürece, sonuç, iki savaş turu arasında verilmiş bir aranın ötesine geçemeyecektir.