Tarih bir tesadüf değildir, olayları da rastgele değildir, aksine galip bir kazananla mağlup bir kaybeden arasındadır. Bir yıldan biraz fazla bir süre içinde Ortadoğu'nun yüzü tamamen değişti, 2024'ten sonra olanlar, her düzeyde öncesinden farklı. Bazı bölgesel eksenler zayıfladı bazıları da yükseldi. Aşırı liberal sol ABD ve Batı'da devrildi, muhafazakar sağ yükseldi. Liberal sol ve sınırları aşan ideolojisinin tüm çabalarına rağmen Trump, ABD liderliğine geri döndü.
Seksenli yılların başında uluslararası alanda Afganistan ile Sovyetler Birliği arasındaki savaş yaşandı ve Suudi Arabistan, Afgan halkı zafer kazanana kadar onun haklarının ve ABD'nin yanında güçlü bir şekilde durdu. Bölgesel olarak Humeyni devrimi yaşandı ve “devrimi ihraç etme” dönemi başladı ama şimdi artık parıltısını kaybetti ve geriledi.
Doksanların başlarında, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesiyle başlayan bölgesel ve uluslararası bir politik ve askeri patlama yaşandı. Suudi Arabistan, ABD ile birlikte uluslararası bir koalisyon kurdu ve bu koalisyon Saddam’a ezici bir yenilgi yaşattı. Kuveyt'i terk etmek zorunda kaldı. Irak, modern Arap tarihinde milliyetçi ve Baasçı söylem geçmişine ait aptalca bir kibir yüzünden yenilgi ve aşağılanma acısını yaşadı.
Kuveyt’in işgalinden 10 yıl sonra ve yeni milenyumun başlarında el-Kaide örgütüne bağlı hücreler harekete geçti ve ABD’deki 11 Eylül 2001 cinayetini işledi. Liderlerinin bilinçli seçimiyle ve bölgesel olarak kendisini destekleyen ülkelerin yönlendirmesiyle el-Kaide, eyleme katılanların çoğunluğunu Suudi Arabistanlılardan seçerek, iki ülkenin tarihi ilişkilerinde bir çatırdamaya yol açmayı amaçladı. Ancak iki ülke de rasyonalizm ve siyasi gerçekçilik ile krizi aşmayı başardı, el-Kaide ve destekçileri başarısız oldu.
Yeni milenyumun ikinci on yılının başında kara Arap Baharı olayları yaşandı. Suudi Arabistan ve müttefikleri bunlara karşı durdular, onları reddettiler ve Mısır devletini kendisini rehin alanlardan kurtarmaya çalıştılar. Böylece Mısır halkına ve ordusuna geri döndü. Ardından Yemen de bir hareketlilik başladı. Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih yılanlarla dans edebilmesiyle ünlüydü ancak son dansı hayatına mal oldu. Çünkü Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerindeki Arap derinliğine karşı Husilerle dans etti. Husiler ise kendilerini, vatanlarını, devletlerini ve halklarını yabancılara satmışlardı.
Suudi Arabistan, en karanlık koşullarda bile Filistin halkının haklarını her zaman destekledi. Ancak Filistin meselesi Filistin halkının meselesidir ve eğer Hamas Gazze yönetiminden vazgeçmez, Hizbullah Lübnan üzerindeki kontrolüne son vermez ve Husiler Yemen'deki yönetimini kesin ve kalıcı olarak sonlandırmazsa, Batı'nın Ortadoğu'daki uzun soluklu oyunu yeni isimlerle ve farklı yüzlerle de olsa devam edecek.
Siyasette her satıcının bir alıcısı vardır ve Trump satmaya razıysa Suudi Arabistan da almaya razıdır. Her iki ülkeyi yönlendiren her iki tarafın çıkarlarıdır ve tarihte, gerçeklikte pek çok büyük anlaşma “kazan-kazan” ilkesine dayanmıştır. İkisi arasındaki milyarlarca dolarlık son devasa anlaşma, bölgede yaşanan sonu düşünülmemiş maceralardan, Arap halklarının, ülkelerini ve istikrarlarını nasıl mahvettiğini, kendilerine nasıl kaos istikrarını miras bıraktığını gördükleri aşırılıkçı sloganlardan uzakta, Suudi Arabistan'ın ajandasına, projelerine, gücüne ve geleceğine hizmet etmektedir.
Genç Suudi Arabistan liderliği olağanüstü, çalışmaya, hedefe ulaşmaya ve başarmaya motive olmuş bir liderliktir. Tüm dünyada da görüldüğü gibi, her alanda başarılı oluyor. Dahası değişkenlerle hızlı bir şekilde başa çıkmayı iyi biliyor. Siyasette hızlı değişim, yalnızca profesyonel politikacıların usta olduğu bir beceri ve sanattır. O yenilik, etkileşim hızı ve sürekli canlılık tarafından yönetilen bir temeldir. Araştırmacı ve yazarların değil, politikacıların işidir.
Yeni Suudi Arabistanlı nesiller, her gün, içeride, kalkınma, bölgesel ve uluslararası alanda elde ettikleri her başarı, kazanım ve mükemmellikle birlikte yaşadıkları o coşku dolu sevinçten neredeyse kendilerini kaybedecekler. Zira devletleri ve müttefikleri artık on yıllardır süren tepkileri sürdürmek zorunda değiller, aksine olayların oluşumuna, bugünün ve geleceğin şekillendirilmesine katılıyorlar. Bütün bunlar, derin bir vizyonun, titiz ve becerikli bir çalışmanın sonucudur.
Arap ülkelerine ve halklarına düşman bir bölgesel eksen çökerken, Batılı ülkelerin emrinde ve hizmetinde çalışan bir diğer bölgesel eksen kendini yeniden şekillendiriyor ve önceliklerini yeniden inşa ediyor. Araştırmacı ve analistlerin düşünmesi gereken husus, yaşanan olayların büyük çoğunluğunun geleceğe atılmaya hazır olan Arap ülkelerinin çıkarına olduğudur ve onlar henüz sahip oldukları tüm güç unsurlarını kullanmadılar. Bütün bunlar, bir karar birliği, kapsamlı vizyon ve etkileşim hızı olmadan gerçekleşemezdi.
Son olarak denge, siyasetin en önemli kavramlarından biridir; analist denge aracılığıyla pek çok değişkeni algılayabilir ve onlar arasında sağa sola savrulmaktan kurtulur. O, fikir ve siyasette hem hamaset ve pervasızlıktan, hem de gevşeklik ve sükunetten koruyan bir koruyucudur.