Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Donald Trump, Ortadoğu ve Filistin meselesi için kırmızı çizgi teşkil eden alengirli konular hakkında kurgusal bir teori ortaya attı.
Trump'ın teorisi, zaman zaman yenilenen çok eski bir projeye dayanıyor. Bu projenin özü Filistin halkının kendi topraklarından Mısır ve Ürdün'e göç ettirilmesidir.
Bu planın 1947 yılında, 1948'de Filistin topraklarının bir kısmı üzerinde İsrail devletinin ilan edilmesinden önce uygulandığını biliyoruz. Ayrıca Theodor Herzl ve Ze'ev Jabotinsky'den başlayarak David Ben-Gurion, Golda Meir, Menachem Begin, Yitzhak Şamir ve Binyamin Netanyahu'ya kadar hepsi ya da çoğu Avrupa kökenli olan tüm Siyonist liderlerin bu planın ana hatlarını hiçbir belirsizlik olmadan ortaya koyduklarını biliyoruz!
Siyonist stratejistler, hepsi de fırsat doğduğunda Filistinlileri topraklarından zorla ya da gönüllü olarak göç ettirmeye dayanan çeşitli projeler tasarladı. Bu analistlerin isimlerini hatırlayacak olursak, aralarında en önde gelenin, yirmi birinci yüzyılın başından bu yana İsrail ve ABD için kapsamlı bir yerinden etme projesi tasarlayan eski İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı, askeri ve güvenlik analisti emekli General Giora Eiland olduğunu görürüz. Söz konusu proje 2008 yılı sonunda kamuoyuna açıklandı.
Bu projeden burada özellikle bahsetmemizin nedeni, İsrail açısından cazip görünen tek proje olması ve Başkan Trump'ın bu tehlikeli projeye bel bağlamış görünmesidir. Ancak Mısır, bu projeyi ve Siyonist aşırılık yanlıları tarafından oluşturulan diğer projeleri reddetti. Mısır, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1947 yılında yayınlanan ve Filistin'in üçe bölünmesiyle ilgili 181 sayılı kararla başlayan Filistin-İsrail çatışmasına ilişkin BM kararlarını uygulamakta ısrar ediyor. Mısır’ın üzerinde ısrar ettiği üçe bölünme Arap, Yahudi, Kudüs-Beytüllahim şeklinde olacaktı. Aynı şekilde Mısır, Filistinli mültecilerin topraklarına geri dönmesine ilişkin 194 sayılı karar ve İsrail'in 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilmesini öngören 242 sayılı karar gibi diğer kararların uygulanmasında ısrar ediyor. Yıllar sonra Araplar ve İsrail arasında barış anlaşmaları imzalandı. George W. Bush 2002 yılında Georgetown Üniversitesi'nde iki devletli çözümü ilan etti. Bu çözüm BM, Rusya, Avrupa Birliği (AB) ve ABD'den oluşan Uluslararası Dörtlü (Ortadoğu Dörtlüsü) tarafından kabul edildi. Bunun yanı sıra Arap Birliği üyesi devletler de 2002 yılında Kral Abdullah bin Abdulaziz tarafından Beyrut Zirvesi'nde başlatılan Arap Barış Girişimi'ni onayladılar.
Araplar uluslararası hukuka uyup taahhütlerini yerine getirirken, 47’nci ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere ABD'deki aşırı sağcılar ve destekçileri tarafından İsrail adına benimsenen başka bir plan ortaya çıktı. Bu planı benimseyen tek kişinin Trump olduğunu söylemiyoruz. Aksine tüm ABD başkanlarının el altından bu planı benimsediğini ifade edebiliriz. Bu bağlamda İsrail'e silah, askeri, mali, medya ve diplomatik destek verdiklerini gördük. En son Gazze'de on beş ay süren imha savaşı boyunca buna bir kez daha tanık olduk. İşte biz de İsrail'e mutlak destek vererek farklı şekillerde bu planı uygulamaya çalıştıklarını söylüyoruz.
Trump ile selefleri arasındaki fark, Trump’ın Washington elitleri gibi manevra yapmaması ya da ikili konuşmamasıdır. Bunun yerine Trump, herhangi bir tarafın tepkisinden korkmadan planı doğrudan açıklıyor. Bana göre Trump neyin içinde olduğumuzu açıkça ortaya koydu. Bu da bizi soykırım, zorla veya gönüllü yerinden etme yoluyla Filistin davasını tasfiye etmeye yönelik ortaya atılan tüm tehlikeli fikirleri kararlı ve kesin bir şekilde reddetmek için dikkatli ve uyanık olmaya sevk ediyor. Bu plan kabul edilemez. Çünkü bu plan öncelikle uluslararası hukuk, uluslararası insan hakları hukuku ve Dördüncü Cenevre Sözleşmesi ihlal edilerek topraklarından sökülen bir halkın kaderiyle ilgilidir. Tüm bunlar, herhangi bir halkın kendi topraklarından sökülüp atılmasını ve yerinden edilmesini yasaklamaktadır. Filistinliler uzak bir ülkeden diğerine gelen yasadışı göçmenler değiller. Amerikan topraklarındaki Meksikalılar gibi de değiller. Aksine, on bin yıl öncesinden gelen bir kökene sahipler. Dolayısıyla Trump'ın Mısır ve Ürdün'ün Filistinlileri kendi topraklarına yerleştirmeyi kabul etme ihtimaline ilişkin teorisi bir fanteziden ibarettir. Bu ihtimal, bölgede birbirini takip eden bir dizi savaşa yol açacak yanlış hesaplamadan başka bir şey değildir. Öyle ki bu savaş dünyanın her yerine yayılabilir. Filistin davası haklıdır. Bu dava, ulusal kurtuluş davası olduğu kadar Arap, İslam ve insani bir davadır.
Ürdün, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Mısır da Trump'ın vizyonunu ve Filistin halkının haklarına yönelik her türlü ihlali ilk andan itibaren reddetti. Hepsi de net açıklamalar yayınladı. Son olarak Mısır, şubat ayının 27'sinde acil bir Arap zirvesi düzenlenmesi çağrısında bulundu.
Trump, ilk başkanlık döneminde Kudüs ve Golan'ı ilhak etme yönünde aldığı ve tepkisiz kalan kararların tekrarlanabileceğine ve yine tepkisiz bir şekilde geçebileceğine inanıyor olabilir. Bu, dünyanın en büyük süper gücünün başkanının düşmemesi gereken siyasi ve stratejik bir yanılsamadır.
Filistin meselesi, tartışmalı toprakların küçüklüğüne rağmen, üç semavi dinin sinir uçlarını temsil etmektedir. Bu mesele, dünyanın güneyinden kuzeyine, doğusundan batısına kadar iç içe geçmiştir. Bu nedenle hassas bir konudur. Mısır ve Ürdün çılgın deneyler için bir arena değildir. Eğer birileri krizler, özellikle de ekonomik krizler üretmenin Yahudi aşırılık yanlılarının umut ve hedeflerine ulaşmanın yolu olduğuna inanıyorsa, bunlar göz ardı edilemeyecek tehlikeli stratejik hesaplardır. Trump, Mısırlılar kendisine yazdığında sosyal medya sitesindeki milyonlarca yorumu gördü, takip etti ve okudu. “Biz Mısır halkı olarak Filistinlilerin topraklarından sürülmesini reddediyoruz” şeklindeki bu mesaj, halkların ne pahasına olursa olsun bu planın geçmesine izin vermeyeceğine dair açık bir mesajdır.
Son olarak, Trump'ın mesajlarının yanlış adrese ulaştığını ifade etmek istiyorum. Tek doğru mesaj 4 Haziran 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıdır.