Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Suriye'den korkuluyor mu yoksa onun için korkuluyor mu?

Ahmed eş-Şara'nın Suriye devleti bugün, Esed'in devrildiği zamanki devletinden daha büyük. Ülkenin yaklaşık yüzde 70'i onun yönetimi altında ve istikrarlı ama Suriye hâlâ parçalanmış bir halde. Doğusunda ve güneyinde otoritenin dışında kalmış bölgeler, sınırlarının ötesinde ise potansiyel düşmanlar var.

Yeni rejimin karşı karşıya olduğu ilk güvenlik tehdidi ayrılıkçılardır. Fırat'ın doğusundaki en büyük örgüt olan SDG, ülke topraklarının beşte birinden fazlasını kontrol ediyor. Güneybatı Suriye'de Dürzilerin kontrolündeki Süveyda şehrinin yanı sıra Kuneytra ise daha az ayrılık eğilimli. İsrail, Kuneytra’nın güvenli bölgesi içerisinde olduğunu ilan ederken, Netanyahu Şam'daki yeni rejime karşı olmadığını açıklamaya önem verdi.

Bir de Ahmed el-Avda'nın liderliğindeki Dera şehri var. Avda, Şara'nın talebine yanıt vererek Şam'dan güçlerini çekip, kendi şehrini kontrol etmekle yetindi. Güneybatıdaki bu üç bölgenin İran etkisinden uzak olma olasılığı oldukça yüksek ve Şam, hizmetlerini ve ekonomisini geliştirebildiği gün, merkezi hükümetin otoritesi altına girme eğilimine gireceklerdir. Şu anda bunu yapmaları için hiçbir sebep yok.

Beklentilerin aksine isyan etmeyen iki zorlu bölge ise Tartus ile Şam'dan sonra nüfusu en kalabalık şehir olan ve Ruslar ile Alevilerin bulunduğu Lazkiye şehirleri oldu. Aleviler Şam ile bağlarını sürdürdüler ve Cumhurbaşkanı Şara da onlarla güven ilişkisi kurmak için açık bir çaba gösterdi.

Genel olarak, yaşanan değişimin büyüklüğüne rağmen Suriye'nin sakin kaldığını gözlemliyoruz ve krizleri önceliklere göre yönetmeye inanan Cumhurbaşkanı Şara'nın gerçekçi politikasıyla bu sakinlik büyük olasılıkla korunacak.

Ülkenin birleşmesi için üç şeyin başarılması gerekiyor; cephelerde sükûnet, yaşam standartlarında iyileşme, ayrılık ve kaynaklar üzerindeki çekişmeye son verecek mutabakata dayalı bir siyasi süreç.

Peki ya dış tehlikeler?

Bölgedeki bazı ülkeler yeni Suriye'den korkuyor ve Irak gibi bazıları kendileri için varoluşsal bir tehdit ya da İran gibi kendi nüfuzları için bir tehdit oluşturabileceğinden endişe duyuyorlar. Suriye ise dış müdahalelerden, özellikle de İran’ın müdahalelerinden çekiniyor. Bu durumda rüzgârın yönünün belirlenmesi zaman alacak.

Her iki tarafta da şüphe ve kuşku var, ancak bölge ülkelerinin çoğunun Suriye'de parçalanmış olanların bir araya getirilmesinden ve Şam'ın tüm ülkeyi yönetmesinin sağlanmasından yana olduğundan eminim, zira Şam'ın istikrarı bölgesel istikrarı pekiştiriyor. Dolayısıyla, Suriye ve komşuları Irak, Lübnan, Türkiye, İsrail, Ürdün ve Lübnan açısından bir sorun kaynağı haline gelmemeleri için ayrılıkçı hareketlerin kontrol altına alınması, istikrarın sağlanması açısından bir zorunluluk. Suriye, altı ülkenin ortasında olduğundan bölgesel güvenliğin merkezinde yer alıyor.

Şam’daki otorite, Esed rejiminin devrilmesiyle en büyük kaybeden olan İran'ın, kendisini devirecek veya faaliyetlerinde- ki bunlardan en önemlisi Lübnan ve İsrail'e ulaşmak için Suriye koridorunun açılmasıdır- kendisiyle iş birliği yapması için baskıda bulunacağı bir Suriye muhalefeti oluşturmasından endişe ediyor. İyi ilişkiler arzusunu ve İran'ın faaliyetlerine geri dönmesini reddettiğini defalarca vurgulayan Şara’yı, muhalifleri hafife almamalıdır. Kendisi Irak ve sonrasında Suriye'de silahlı örgütlerin liderliğini yapmış olması nedeniyle rejimini savunabilecek yeteneğe sahip. İsyancı oluşumlar kurmakta ve yönetmekte uzman ve doğuda, güneyde karşılık vermek ve caydırmak için geniş sınırları var. Kanaatimce, Suriye, Lübnan ve Gazze'yi kaybeden yaralı İran, kalan nüfuzunu, özellikle de mücevheri olan Irak'ı korumaya çalışacaktır. Dolayısıyla Suriye'nin istikrarı, bölge istikrarının çıkarına olduğu gibi, bu düşmanlık beklentilerine karşı Şam'a güvence vermek ve endişelerini gidermek de İran'ın çıkarınadır.

Aradan iki ay geçti ve Suriye istikrarlı. Cumhurbaşkanı Şara için en zor husus, şüphesiz kendisine karşı olan silahlı güçlerle mücadele değil, kendisine bağlı fraksiyonların disiplinini sağlamak ve yerel, sınır ötesi güçlerle silahlı çatışma oyununa girmelerini önlemektir. Lübnan sınırında ve öncesinde İsrail'le yaşanan sınırlı çatışmalar dışında durum kontrol altında görünüyor.

Asıl tehlike kuzeyde. Orada bir Türk askeri varlığı, Amerikan güçleri ve uzun yıllar iktidar çerçevesi dışında yaşayabilecek bir grup isyancı fraksiyon bulunuyor. Türk varlığının amacı ayrılıkçı Kürtleri takip etmek ve o dönemde Esed rejimine baskı yapmaktı. Bugün Suriye silahlı kuvvetlerinin yeniden inşa edildiği bir dönemde Türkiye hami olarak Şam için bir teminat.

ABD güçleri Suriye'de on yılını doldurdu. ABD'nin Kürt müttefikini terk etmesi, güç dengesini korumaktan, ayrıca el-Kaide ve DEAŞ tehditlerine karşı mücadeleden vazgeçmesi pek olası görünmüyor. Yine de bugün Amerikan varlığının kaderi belirsiz, çünkü yeni Trump yönetimi altında Amerikan sabitelerine güvenilemez.

İki bölgesel güç İran ve Türkiye'nin Suriye'deki çıkarı, çatışmaya girmekten kaçınmak ve gerginliği azaltmaya çalışmaktır; zira kaos bir bütün olarak Mezopotamya bölgesini tehdit edecektir.