Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Barış treni engellere rağmen yoluna devam ediyor!

ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus, Lübnanlı yetkililerle hem kapalı kapılar ardında hem de alenen yaptığı görüşmelerde sözlerinde net ve açıktı. Bunlar diplomatik ifadelerden uzak ve Lübnan hassasiyetlerini dikkate almayan sözlerdi. Ortagus; “Lübnan, Hizbullah ve arkasındaki İran'a yenilgiyi yaşatarak kendisini kurtaran İsrail'e minnettar olmalı. Lübnan, İsrail ile beyhude çatışmayı sona erdirmek, gençliğinin ve gelecek nesillerin arzu ve özlemlerine hizmet eden bir anavatan inşa etme yolunda ilerlemek için gerçek bir fırsata sahiptir” dedi.

Morgan Ortagus, Hizbullah'ın yenildiğini söylerken haksız değildi. Zira kendisi Litani Nehri'nin ardına çekildi, liderliği zayıfladı ve bölündü. Hasan Nasrallah'ın cenazesi aracılığıyla halk desteğinin gücünü gösterme girişimleri Lübnan siyasi sahnesi üzerinde kontrolü yeniden sağlamak için yeterli değildi. Hizbullah’ı destekleyen çevre mülklerini ve geçim kaynaklarını kaybetmişken, Hizbullah’ın yeni Genel Sekreteri Naim Kasım, Vefik Safa ve Hasan Haydar zafer ilan ederek hata yaptılar. İnsanlar güneydeki köylerinde İsrail’in bulunduğunu kendi gözleriyle görüyor ve insansız hava araçları Lübnan'ın her yerinde serbestçe dolaşıp suikastlar düzenliyor, bombalıyor. Hizbullah’ın durumu, finansman kaynaklarının kesilmesi veya azalmasıyla daha da kötüleşti; bu da kaçınılmaz olarak çevresine yönelik hizmetlerinde, tazminat ve işletme maliyetlerinde gerilemeye yol açacaktır.

Şii İkilisi’nin liderlerinden biri, Hizbullah'ın bazı liderlerinin inkârcı tutumlarını sürdürerek, Lübnan içinde daha fazla yıkım ve ölüme yol açsa bile İsrail ile çatışmayı körükleyerek ileriye doğru kaçmaya çalışacaklarından endişe ettiğini söyledi. Bunun değişen şartlardan ve denklemlerden habersiz, ümitsiz bir intihar eylemi olduğunu ve İsrail'in bunu Hizbullah'ı tamamen ortadan kaldırmak, Litani Nehri'nin ötesine, Evveli Köprüsü’ne kadar Lübnan içlerine doğru daha da derinlere uzanan, güvenliğinin gözlemci değil vurucu BM gücüne emanet edileceği bir tampon bölge oluşturmak için kullanacağını belirtti.

İsrail, Lübnan ordusunun konuşlandıkları bölgeler üzerinde yüzde 100 kontrol sağladığından emin olana kadar güçlerinin Lübnan'da kalacağını belirtmişti. Bu kararın iki taraf arasında kararlaştırılan izleme mekanizması ile uyumlu olduğunu, İsrail güçlerinin Lübnan'da belirlenen beş noktada varlığını sürdürmesinin, bölgedeki durumun izlenmesine ilişkin daha önce varılan anlaşmalarla tutarlı olduğunu vurgulamıştı.

Sürdürülebilir güvenlik ve emniyete kavuşmadan önce Lübnan ve Lübnanlıların katlanması gereken daha çok acı var. Ama güzel ve huzurlu varış noktasının artık çıplak gözle görülebildiği konusunda da şüphe yok.

Bu durum, bir tür siyasi ve güvenlik istikrarsızlığı yaşayan Suriye için de geçerli. Amerikalılar, yaptırımları hafifletmek karşılığında özellikle Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın bazılarını önemli mevkilere atadığı yabancı “cihatçılar” ile ilgili rejime bazı şartlar koştular.

SDG, yeni Suriye hükümetiyle anlaşmaya vardı ve bunu ABD'nin ısrarıyla yaptığı söyleniyor. Anlaşma, genel hatlarıyla SDG'nin siyasi ve askeri yapılarının devlete entegre edilmesini öngörüyor. Entegrasyon önemli ve hayat kurtarıcı bir eylem; zira Sudan'da Hızlı Destek Kuvvetleri'nin, her türlü uzlaşma teklifini reddederek, yenilgi dahil ödediği ağır bedellere yakın zamanda tanık olduk.

Suriye'de SDG ile varılan anlaşma Washington'u birçok engelden kurtaracak. ABD'nin SDG'ye verdiği destek uzun zamandır diplomatik açıdan sıkıntılı bir proje olarak görülüyor ve Washington'un Ankara ile ilişkilerini zorlaştırıyordu. SDG ile Şam ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile Ankara arasındaki barış süreçleri, Suriye'de halen konuşlu bulunan yaklaşık 2 bin ABD askerinin saygın bir şekilde geri çekilmesinin önünü açabilir. Bundan yani büyük sancılardan sonra konuşulacak her şeyde barış konusu olacaktır.

Hamas'ın geri kalan üyeleri Mısır ve Ürdün'e zarar vermekte kararlı olmadıkça, Gazze'nin de bu eğilimin dışında kalması mümkün değil. Zira Mısır ve ABD'nin önerileri uzun vadeli çözüm noktasında birleşiyor.

Batılı kaynaklar, Mısır'ın planının Hamas'ın her hafta beş İsrailli rehineyi serbest bırakmasını öngördüğünü belirtiyorlar. Hamas’ın 59 kişiyi rehin tuttuğu, bunlardan sadece 24'ünün hayatta olduğu tahmin ediliyor. Buna karşılık İsrail, ilk aşamanın ardından çatışmaların kalıcı olarak sona erdirilmesini amaçlayan ateşkesin ikinci aşamasını uygulayacak.

ABD'ye gelince, Washington geçen hafta Gazze'nin silahsızlandırılmasıyla uzun vadeli bir barış konusunda müzakerelerin kolaylaştırılması amacıyla 19 Nisan'a kadar ateşkesi yeniden sağlamak için “kendi köprüsünü uzatmayı” önerdi.

Her şeyin gizli ve açık olarak etrafında döndüğü eksen barıştır; nitekim Gazze'nin kuzeyinde Hamas'ın çekilmesini talep eden gösteriler patlak verdi ve bu barışın “zaferi”dir.