Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

İsrail ve aşırı dozların yükü!

Siyasette de tıptakine benzer şeyler vardır; örneğin, aşırı dozların tedavi üzerindeki olumsuz etkileri gibi.

İsrail ile uzun süredir devam eden çatışmamız üzerinden, İsrail'in güçlü bir devlet olduğunu kabul ediyor ve onaylıyoruz. İsrail Ortadoğu'da nükleer silaha sahip tek ülke. Havada saatlerce uçabilen ve Tel Aviv'deki operasyon merkezinin kararlaştırdığı herhangi bir yeri bombalayabilen uçaklara dayanan konvansiyonel silahlarda üstün. Dünyanın en güçlü ülkesiyle kapsamlı ittifakı ve Avrupa'dan Rusya ve Çin'e kadar Batı ve Doğu'daki ülkelerle sağlam ilişkileriyle üstün.

Kendisine dair yaygın algıları değiştirme yeteneğiyle gücünü ve üstünlüğünü kanıtladı. Örneğin, İsrail’in uzun süreli bir savaş yürütemeyeceği, can kayıplarına tahammül edemeyeceği ve aynı anda birden fazla cephede savaşamayacağı algıları yaygındı. Ama İsrail tüm bunları yaparken, aynı zamanda son olarak Suriye'deki Suveyda cephesi gibi yeni cepheler arıyor. Burası, her türden grup ve isimle dolu bir bölgede azınlıkları koruma cephesi olarak adlandırdığı cephenin başlıklarından biri.

Tüm bunları kabul edip onaylarken, İsrail'in düşmanlarının ve kendisine karşı savaşanların cephelerine bir göz atmalıyız. Burada İsrail'in gücünü değerlendirmede mantıksız görünen bir ikilik var. Bazı kaynaklarda, İsrail'in bir örümcek ağından daha zayıf olduğu, kanın mutlaka kılıca galip geleceği ilkesince kaçınılmaz olarak yenileceği ve buna benzer birçok söylem yer alıyor. Bunlar hakkında en hafif tabirle, düşmanı ve sahada yaşanan ağır kayıpları değerlendirmede gerçekçi olmadıkları söylenebilir.

Ancak gerçeğin, üstün güç ilkesi ve bunun kaçınılmaz yenilgisi ile ilgili başka bir yönü daha var. Kaçınılmaz yenilgisinin sebebi karar vericilerin, bakış açısını kör eden, hesapları yanıltan ve aşırı güç ile üstünlüğü güvenilir ve temel bir avantajdan ziyade bir yüke dönüştüren bir kibre kapılmalarıdır. Makalenin başında “aşırı doz” olarak tanımladığımız şey budur.

Filistin açısından İsrail üstün bir askeri güce sahip, Gazze'yi yerle bir etti, Batı Şeria'yı işgal etti ve işgali on yıllarca sürdürdü. Bu süre zarfında yüz binlerce kişiyi öldürdü,  kat kat fazlasını tutukladı ve bir halkın ve toplumun doğal gelişimini engelledi.

Soru şu: Tüm bunların içinde aşırı doz nerede?

Aşırı doz, liderlerinin literatürüne göre, yarısı işgal altındaki tarihi Filistin coğrafyasında, diğer yarısı ise dünyanın dört bir yanına dağılmış, her biri, herhangi bir devletin başkanı olsalar bile, mülteci statüsünde birleşmiş 16 milyonluk bir halkı nihai olarak tasfiye etme çabasıdır.

 Bu büyük dozun içinde, İsrail’in üstünlüğünün dahi yutamayacağı dozlar da vardır. Bunlardan biri, üstün devletin kendileri ile istikrarlı bir ilişki kurmanın etkili bir yolunu bulamadığı, İsrail vatandaşlığına sahip 2 milyon Filistinlidir. Bir diğeri, İsrail'in Haziran 1967 başlarında bir kararnameyle ilhak ettiği ve devletin birleşik başkenti deklare ettiği Kudüs’tür. Nüfusunun yarısı bu statüsünü tanımayıp, doğu kısmını Filistin devletinin başkenti olarak kabul etme konusunda halkları ile birleşen Kudüs nasıl bir başkenttir? Bir aşırı doz da Gazze ve Batı Şeria sakinlerini yerinden etmektir. Bu sadece bir aşırı doz değil; aynı zamanda, yerleşimcilerin ve ordunun katliamlarına katlanmak ve bunlara baş eğmek değil,  kontrol altına almak zorunda kalsalar bile, topraklarında kalmaya karar veren milyonlarca insanın yarattığı en büyük ve en kalıcı meydan okumadır.

Filistinlilerin aşırı dozunu yutmak bile zorken, nasıl hazmedilebilir? Buna, çok daha büyük dozlar da ekleniyor ki bunlarda biri de mevcut ve Suriye oluşumunu bölerek, parçalayarak yok etmek yoluyla azınlıkları korumak başlığını taşıyan Suriye dozudur. Dürziler de dahil olmak üzere azınlıkları korumak gibi mantıksız bir başlık altında Suriye devletini dağıtmayı amaçlamaktadır. Oysa İsrail'deki Dürzilerin de diğerleri gibi, kendilerini sadece devletin sakinleri olarak gören Ulus Devlet Yasası'ndan muzdarip olduklarından bahsetmeye bile gerek yok. Dürziler, bu yasaya karşı çıkan ve direnenler arasında en aktif olanlardı.

Ancak, Filistin ve Suriye'den sonraki en büyük doz, Ortadoğu'nun kontrolü ve İsrail'in ülkelerinin haritalarını, toplumlarını ve kaderlerini yeniden çizmesidir. Ve işte Ortadoğu'yu kontrol etme hayallerinin ne kadar ileri gittiğini kendi gözlerimizle ve gerçek verilerle görüyoruz.

Ortalama bir şehir büyüklüğündeki Gazze, kesin bir sonuç alınmaksızın iki yıl süren büyük bir savaş gerektirdiyse, İsrail'in Ortadoğu'yu kontrol etmesi ne kadar zaman alır?

İsrail, iç çatışmalarında vazgeçilmez bir Amerikan rezervine güveniyor, tüm savaşlarında Amerikan silahları, ister küçük ister büyük olsun girdiği her savaşta Amerikan yardımı onun için vazgeçilmez. Ama büyük, güçlü ve destekleyici ABD bile artık İsrail'in aşırı dozlarıyla bir arada yaşayamıyor. Olan biteni mantık çerçevesinde değerlendirirsek, ABD mutlaka bir gün aşırı dozları bir çıkmaz ve bir yük olarak görecektir.