Noel ve yılbaşı döneminde, dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen kanlı terör saldırıları, rastlantısal olaylar değildir; bunlar DEAŞ aklının önceden yaptığı planlamanın ürünüdür.
İslamcı akımlara destek veren İslam ülkeleri dahi bu saldırılardan muaf değildir. Yayınlanan haberlere göre Türk istihbaratı genel güvenlik birimleriyle koordinasyon içinde, yılbaşı kutlamaları sırasında saldırı hazırlığında olan DEAŞ mensubu İbrahim Burtakuçin’i, ülkenin doğusundaki Malatya ilinde gerçekleştirilen bir operasyonla yakaladı.
Bundan önce, yine Türkiye’de, 2017 yılbaşı gecesinde Özbek uyruklu DEAŞ mensubu Abdulkadir Masharipov (Ebu Muhammed el-Horasani) tarafından Reina gece kulübüne düzenlenen meşhur saldırı yaşanmış, bu saldırıda 39 kişi hayatını kaybetmiş, 79 kişi de yaralanmıştı. DEAŞ’ın yayın organı ve ideolojik sözcüsü konumundaki en-Nebe dergisinin son sayısındaki başyazıda bu olguya ilişkin açık bir yorum yer aldı. Yazıda, ateşli silah temin edemeyenler için kamyonla ezme ya da ağır çekiçlerle saldırma gibi ilkel yöntemlerin en etkili saldırı biçimleri olduğu savunuluyor; Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere sivillerin açıkça hedef alınması çağrısı, son derece vahşi ve tekfirci bir dille ifade ediliyor.
Bu başyazıda Kongo ve Mozambik’teki Hristiyanların istisna edilmesi, Afrika’nın kalbinde DEAŞ’ın ne denli derin bir varlık ve nüfuza sahip olduğunu göstermektedir. Oysa medyamız bu bölgedeki faaliyetlere yeterince odaklanmamıştır. Halbuki bu örgütlerin benimsediği bileşik kaplar mantığında her şey birbirine akmakta; milli, hukuki ya da başka türden hiçbir sınır ve kural tanınmamaktadır.
DEAŞ’ın, hatta onunla iç içe geçmiş El Kaide yapılarının ayrıntılarına bakıldığında, bugün gelinen noktadaki tehlikenin büyüklüğü açıkça görülür. Bu tehlike, ne yazık ki her an patlamaya hazırdır; hatta patlamanın ilk işaretleri şimdiden ortaya çıkmıştır. Nitekim kendisine Ensaru’s Sünne adını veren grubun, birkaç gün önce Humus’ta bir camiyi cemaatle birlikte hedef alması bunun örneğidir.
Bu gruplar, Somali, Yemen, Suriye ve Libya gibi ülkelerde -daha önce değinildiği üzere Sahra altı Afrika’da da- devlet otoritesindeki zayıflığı ve kaosu; sızma, eleman devşirme ve örgütlenme için altın bir fırsat olarak görmektedir. Amaç, uygun zaman geldiğinde saldırıya geçmektir.
Bu nedenle, ilgili kurum ve yetkililerin uyanık olması ve hazırlık yapması zorunludur; aksi hâlde darbe beklenmedik bir anda gelebilir. ‘Allah, işinde galiptir.’*
*Yusuf Suresi / 21.ayet