2011’den bu yana Ortadoğu’da yaşanan köklü değişimlerden önce Arap dünyasındaki devlet medyasında reform yapmak pek yaygın bir fikir değildi.
Bölgedeki kitle iletişim araçları devletler eliyle ortaya çıktı ve iktidardaki rejimlerin çıkarlarına hizmet etti.
Siyasi vazifesini yerine getirdiği müddetçe yatırım ve fizibilite kısıtlamalarından, gelir hesaplamalarından ve teknik değerlendirmelerden muaf tutuldu.
Bölgedeki hükümetler bu propagandaların kendileri için ne kadar önemli bir rol üstlendiğini bildikleri için resmi medya kuruluşlarına bol miktarda yatırım yaptılar.
Çoğu zaman da bu yatırımlar israf derecesine ulaştı ve kuruluşlar çok büyüyüp gevşediler ve çoğunun yönetiminde bozulmalar meydana geldi, bazı devletlerdeyse zarar edip borçlandılar.
Ancak özellikle köklü değişimlere şahit olan, halkın ve ileri gelenlerin resmi kuruluşlar için reform istediği ülkelerde devlet medyasının durumu bugün olduğu gibi devam edemez.
Aynı zamanda, bu kuruluşların kapatılarak veya özelleştirerek tasfiye edilmesi çok zordur ancak özelleştirme, kendileri için uzun yıllar harcama yapılan bu kuruluşların devletin ve halkın yararına olacak şekilde iyileştirilmesi için gerekenleri sağlar.
Devlete ait bu medya araçlarının isimlendirilmesi hususunda belirsizlik hala mevcut. Bu araçlar daha çok “devlet medyası” veya “devlete ait medya” olarak biliniyor ancak “kamusal medya” veya “kamuya ait medya” olarak isimlendirilmesi gerekiyor.
Buna örnek olarak bazı gelişmiş demokratik devletleri verebiliriz. Bu devletler “devlet medyası” ibaresindeki devleti, hükümet (iktidar ve yönetici partiler) veya rejimden (bakanlık ve bürokratik kuruluşlardan) ziyade tüm toplum olarak tanımlıyorlar, bunun yanı sıra medya kuruluşlarının daha geniş kitleye sunulması, vatandaşların çıkarlarını demokratik katılım yoluyla belirlemesiyle toplumun yararına oluyor.
“Kamu yayıncılığı” kavramı bu bağlamda ortaya çıkmıştır ve ifade ettiği yapı; toplumsal birliği ve uyumu koruma, toplumdaki farklı kesimlerin adil, dengeli ve kapsayıcı şekilde temsil edilmesini sağlama gibi ulusal hedefler için çalışan medya kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlar aynı zamanda izleyenlerin siyaset ve toplumu ilgilendiren konulara katılımını kolaylaştırmayı, bilgi ve birikimi sağlamayı, dezenformasyona karşı doğru habercilik yapmayı, herkesin mutabık olduğu ulusal menfaatleri savunmayı, dünyada olup bitenleri halka doğru biçimde ulaştırmayı amaçlar; devletin ve vatandaşların sesini dünyaya ulaştırmayı hedefler.
Bu görevi hakkıyla yerine getirmek için birkaç deneme yapıldı, bunların en önemlisi Birleşik Krallık’ın yayın kuruluşu British Broadcasting Corporation yani BBC ve Avustralya yayın kuruluşu Australian Broadcasting Corporation yani ABC’dir.
Kanada, Almanya ve Danimarka gibi diğer ülkelerde de başka denemeler yapıldı. Bu denemeler güçler ayrılığı ilkesi ve güçler arasında dengeyi ve kontrolü sağlama konusunda ilkesel bir yaklaşım benimseyen “istikrarlı” ve “demokratik” olarak nitelendirebileceğimiz bir siyasi oluşum meydana çıkardı.
Kamusal yayıncılığının görevini yerinde getirebilmesi için bazı kurallar geliştirildi.
Bu kurallardan bazıları;
-Denetimlerin bağımsız, hesap verebilir ve değerlendirmeye tabi kuruluşlar tarafından yapılması.
-Yetkililerin atanma ve denetimlerinin hükümet tarafından değil, bağımsız organlar tarafından yapılması.
-Finansmanın kamu parasından ya da telif gelirlerinden sağlanması (BBC örneğinde olduğu gibi) ve finansmanın sağlanmasının hiçbir şekilde hükümet adına propaganda yapılmasına sebep olmamasıdır.
Eğer hükümet, devlete ait medya kuruluşlarının yetkililerini tek başına atama yoluyla belirler ve yürütülmesi için gerekli fonu tek başına sağlarsa karşılığında o yayın kuruluşundan kendi siyasi kanadına, partisine yarar sağlayacak propaganda yapılmasını bekler.
Bu durumdaysa medya kuruluşları varoluş amaçlarından bazılarını kaybeder; Bağımsız olamayacağından bu tip medya, devlete ve kamuoyuna adil bir şekilde hizmet edemez. Yayın çizgisindeki denge ve tarafsızlığı kaybeder; Ülke içindeki farklı kesimler arasındaki ihtilafları profesyonel biçimde haberleştiremez.
Geçen hafta, yakın zamanda resmi bir haber ajansının müdürlüğüne atanan gazeteci, çalıştığı ajanstaki diğer gazetecilerin sert itirazlarından dolayı istifa etmek zorunda kaldı.
Ajanstaki gazeteciler, Arap gazetecinin hükümete yakın olduğunu anladılar ve atanmasının devlet medyasının içeriklerine müdahale amacı taşıdığını düşündüler ve kurumu bağımsızlıktan, profesyonellikten uzaklaştırarak belirli bir siyasi akıma hizmet ettirme hedefi olarak gördüler. Bu sebeple atamaya karşı çıktılar ve grev tehdidinde bulundular.
Gazetecinin istifa etmesi mücadelenin kendiliğinden bittiği manasına gelmiyor. Ancak istifa kararı açıkça “kamusal medya” fikrinin bölgemizde hala tam yerleşemediğine işaret ediyor.
Son Haberler
- Florida’da göçmenler için faaliyete geçen yeni bir gözaltı merkezi: Aligator Alcatraz
- Liverpool’un forveti Diogo Jota trafik kazasında hayatını kaybetti
- Bağımsız bir Filistin devleti hayali ‘son savaşlar’ karşısında sallanırken Batı Şeria Abbas'ın girişimleri ile Netanyahu'nun ‘Fethistan ve Hamasistan’a geçit vermeyecekleri’ açıklaması arasında bekleyişte
TT
Arap dünyasında ‘Kamusal Medya’ dönemi
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة