Almanya’da iktidar oldukları dönemlerde giderek “düzen içi aktöre” dönüşen Yeşiller ve Sosyal Demokrat Parti’yi saymazsak politik yelpazenin en solunda sadece bir parti yer alıyor: Die Linke, yani Sol Parti. Fakat onlar için de yolun sonu yaklaşıyor gibi görünüyor.
Ülkedeki “düzen dışı ancak parlamento içi” sol akımların tek temsilcisi olan parti, iç çekişmelerin gölgesinde yok oluşa sürükleniyor. Önce Sol Parti Federal Meclis Grubu Eş Başkanı Amira Mohamed Ali istifa etti. Bir hafta sonraysa partinin Federal Meclis Grubu Eş Başkanlığı görevini sekiz yıldır yürüten Dietmar Bartsch, 4 Eylül'de yapılacak Sol Parti’nin liderlik seçiminde yeniden aday olmayacağını bildirdi.
Ardı ardına gelen istifaların merkezinde partinin içten içe yaşadığı bölünme mevcut. Bir süredir Sol Parti eski federal meclis grubu eş başkanı Sahra Wagenknecht etrafında kümelenen siyasi hareketlilik, Sol Parti yönetiminden ayrıksı ajandalarıyla dikkat çekiyor. Wagenknecht ve çevresi, yerelde Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve hatta Hristiyan Demokratlarla ittifak kuran partilerinin, “dışlanmamak” için, tavizsiz Alman kapitalizminin çıkarlarını savunmasını eleştiriyor.
54 yaşındaki Doğu Almanya doğumlu iktisatçı Wagenknecht, kuruluşundan beri Sol Parti’de yer alıyor. Parti içerisindeki “komünist” kanadın yıllarca liderliğini yapan Wagenknecht, sarsılmaz NATO karşıtlığı, 2013’te hayatını kaybeden Venezuela’nın solcu Devlet Başkanı Hugo Chavez’e, 2015’te Yunanistan’da iktidara gelen sosyalist Syriza partisine ve Filistin davasına verdiği destekle biliniyor.
Fakat Wagenknecht’in çevresindeki hareketliliğin sebebi kendisinin solcu siyasal hattıyla sınırlı değil. Alman siyasetçinin yıldızının yeniden parlamasına neden olan şey Ukrayna savaşı sonrası kopan ve Berlin hükümetini sarsan Rusya ile ilişkilerdeki kriz ve yelpazenin solunda halkın taleplerini dinleyecek bir aktörün kalmamış olması. İlk maddeden devam edersek Wagenknecht’e göre Ukrayna’yı işgalin ardından Rusya ile enerji alanında tüm köprülerin atılması bir hataydı. Alman siyasetçi ülkesinin tepkisini koruyarak ilişkileri koparmadan Kremlin’den ucuz enerji tedarikinin yollarının aranabileceği kanaatinde. Wagenknecht’in ikinci önemli savunusu ise artık her Batılı siyasi partinin eleştirisiz kabul ettiği iklim krizine çözüm arayışlarının adaletsiz olduğuna dair. Wagenknecht’e göre, iklim koruma politikaları halk kesimlerine taşıyamayacağı mali yükler getiriyor ve pek çok sektörde ani çözülmelerin önünü açıyor.
Almanya’da yapılan son kamuoyu araştırmaları, Wagenknecht ve beraberindeki isimlerin parti kurması halinde yüzde 15-25 bandında bir oy alabileceğine işaret ediyor. Elbette Sol Parti’nin artık yüzde 5’lerin altında bir seviyeye gerilediği düşünülünce bu, iyimser bir tahmin. Yine de anketlerin Wagenknecht kanadındaki yükselişinde, aşırı sağcı AfD’den kopmalara dikkat çektiğini hatırlatmak gerek.
Alman basını açısından Wagenknecht'in parti kurması “ülkenin demokratik geleceği için kazanç” ve hatta “faşizm karşıtı bir görev”. Fakat AfD’yi geriletme yolunda anlamlı bir hamle olarak görülen bu adım, yanıltıcı da olabilir. Zira her AfD seçmeninin bir anda en sağdan en sola dönüş yapacağını düşünmek en iyimser ifadeyle saflık olur.
Kesin olarak kabul edebileceğimiz şey, Wagenknecht'in adım adım parti kurmaya doğru yönelmesi. Ne kadar oy alacağını kestiremesek de Alman solundaki bu değişim, Wagenknecht açısından yeni bir sayfa, Die Linke içinse yolun sonu anlamına gelecek gibi duruyor.