Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan'ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu önünde yapacağı konuşmadan bir saat önce Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti), Sudan'daki krizin çözümünün ele alınmasına ilişkin vizyonunu uluslararası topluma aktardığı bir video yayınladı.
Hamideti’nin bu şekilde ve bu zamanda ortaya çıkmasının, medya ekibi ve siyasi danışmanları tarafından birden fazla hedefe ulaşmak için gerçekleştirilmiş kasıtlı ve planlı bir eylem olduğu kesindir. Bu hedeflerden ilki ve en önemlisi, yaralı olsa bile hayatta olduğunu, savaş-siyaset arenasında mevcut ve aktif olduğunu, son dönemdeki yokluğunu haklı çıkarmak için bir tedavi ve iyileşme sürecinde olduğunu kanıtlamaktır. İkinci hedef ise kameranın yönünü çevirip dikkatleri Burhan'ın BM'deki konuşmasından başka yöne çekmektir. Böylece bu denli uzun bir sürenin ardından ortaya çıkması, konuşmasının içeriğine ve ifadelerinin temas ettiği noktalara bakılmaksızın uydu kanallarında, haber ajanslarında ve sosyal medyada ana haber olacaktır. Hamideti'nin bu halde ve zamanda ortaya çıkması, onun yaşamı ve ölümüyle ilgili süregelen tartışmaya zaman kazandıracaktır. Bu tartışmaya politikacılar, diplomatlar, tanınmış kişiler ve gazeteci yazarlar dahil olmuş, onun bir hava bombardımanında öldürüldüğünü ve Hamideti’ye aitmiş gibi yayınlanan sesli mesajların sadece yapay zekâ teknolojisinin sanatsal bir kullanımı olduğunu kanıtlamak için zaman ve çaba harcamışlardır. Bu tartışma, tartışmaya dahil olanların imajını büyük ölçüde zedeledi. Devlet dairelerinin ve silahlı kuvvetlerin, belki de statüsü ve varlığı hakkında gerçek bilgilere sahip oldukları için ya da akıbetinden emin olmadıkları için bu tartışmaya girmemeye karar verdikleri kayıtlara geçti.
Ancak asıl önemli soru şu: ‘Hamideti'nin ortaya çıkması Sudan'daki duruma, savaş ve barış tartışmalarına ne katacak?’
Bu durum, liderlerinin yokluğunda bir dereceye kadar sarsılan HDK’ye manevi destek sağlayabilir. Ayrıca yokluğuna bahse girenler için de bir şok oluşturabilir. Ancak bundan daha fazla bir etki oluşturmayacaktır. Bu saatten sonra daha çok Hamideti’nin konuşmasının içeriğine ve Sudan'daki savaş krizini ele almak üzere dile getirdiği hususlara, yeni bir şey içerip içermediğine odaklanılacaktır.
Bu konuşma, HDK’nin haftalar önce yayınladığı Sudan'daki siyasi sorunun çözümüne yönelik vizyon sunumunda yer alan hususları tekrarlıyordu. Ayrıca sivil bir hükümet tarafından yönetilen federal demokratik bir sistemin kurulması, silahlı kuvvetlerin Sudan'ın tüm bölgelerini temsil eden tek bir Sudan ordusu olarak birleştirilmesi ve düzenli kuvvetlerin vatanı korumadaki ulusal rollerine geri dönmesi çağrıları da tekrarlanmaktadır.
Dolayısıyla konuşma, teorik önerme düzeyinde, yeni bir şey içermiyordu. Daha ziyade Sudanlıların çoğunun pek itiraz etmeyeceği önceki durumları tekrarlıyordu. Ancak önceki anayasal belgede ve 2017'de Parlamento tarafından kabul edilen yasada bulunan sınıflandırmaya göre varsayılan aynı eski çelişkiyi, HDK’nin düzenli bir askeri güç olduğu çelişkisini taşıyordu. Ama HDK, kendisini siyasi örgütlerle birlikte konumlandıran ya da en azından savaştan sonraki aşamada siyasi bir rol oynamayı hedefleyen siyasi bir öneri sunmaktadır. Bu durum, askeri oluşumların siyasi eylem alanından çekilmesini talep eden sivil-siyasi grupların talepleriyle çelişmektedir. Öyle ki mevcut veya gelecekteki silahlı kuvvetlerin yönetimi, HDK ve güçlerini korudukları takdirde silahlı hareketlerin geri kalanı da bu kapsamda değerlendirilecektir.
HDK söyleminin inandırıcılığını zedeleyen en önemli nokta, liderinin ve sözcülerinin, sivillerin öldürülmesi, kamu olsun özel olsun mülkiyetin çalınması, yağmalanması ve sivil vatandaşların evlerinden sürülmesi de dahil olmak üzere HDK'nin kontrolü altındaki bölgelerde meydana gelen kapsamlı ihlalleri görmezden gelmeleridir. Bu, başkentin çeşitli mahallelerinde yaşayan yüz binlerce kişi tarafından tecrübe edilen ve yaşanan bir gerçekliktir. Uydu kanallarındaki HDK konuşmacılarının cehaleti ya da safça inkârı bu gerçeği değiştirmeye yardımcı olmayacağı gibi, tam tersine insanların acılarını ve yaşantılarını hafife aldıkları anlamına da gelmektedir. Bu durum onların özgürlük, demokrasi ve insan hakları değerlerine ilişkin anlayışlarına dair olumsuz bir gösterge taşımaktadır.
HDK’nın içine düşmüş olduğu bu çelişki hükümet destekçilerinin içine düştüğüyle birebir aynıdır. Öyle ki hükümet destekçileri; evlerin, pazar yerlerinin ve hükümet binalarının havadan bombalanmasını HDK’nın ve onun sosyal hamisinin takibinin bir sonucu olarak gerekçelendirdiler. Ve daha sonra bu bombalamadan hükümetin sorumlu olduğunu ortaya koydular. Sonra da silahlı kuvvetlerin resmi sözcüsü çıkıp ordunun bu hedefleri bombaladığını inkâr etti ve başka tarafı suçladı. Sivillerin hayatlarını, güvenliklerini ve mallarını hiçe saymak, iki tarafın da barışçıl bir çözüm arzusu ve iktidarı sivillere devretme konusunda yaptıkları tüm konuşmaları ve verdikleri sözleri havada bırakıyor. Çünkü iki taraf da ateşi durdurup sorunun temeline inmek için harekete geçerek ciddi müzakerelere başlama kararı aldıklarında devam eden savaş yüzünden ortada iktidarı devralacak sivil kalmayabilir.