Muhammed Hasaneyn Heykel ismi, Al-Ahram’la, gazetenin kurucuları olan Selim ve Beşare Takla’nın isimlerinden çok daha fazla ilişkilendirildi. Onun ismi Cemal Abdunnasır’la, herhangi bir siyasetçiden ya da ona yakın bir gazeteciden daha fazla anıldı. Cemal Abdunnasır tarih sahnesinden çekilip, o da Ahram’dan çıkarıldığında insanlar, Heykel’in gazetecilik ve siyasette işinin bittiğini söylediler.
Ama Heykel ya da nam-ı diğer Profesör, yeni bir Heykel icat ederek her iki olaya da hazırlanmıştı. Heykel, Abdunnasır’la anıları derliyor ve bunları milletin tıpkı Ümmü Gülsüm nağmelerine dikkat kesildiği gibi dikkat kesileceği hikâyelere dönüştürüyordu. Muhtemelen kendi içinde Mısır’ı iki kısma ayırmıştı: Duyduklarıyla coşan ve okuduklarıyla coşan.
Bir gazete, yayınevi veya platform sahibi değildi. Ama son ana kadar ışıklar altında kalma sanatını ustalıkla icra etti. Churchill, önemli olanın ışıklar altında kalmayı bilmek olduğunu söylerdi. Nasıl olduğu önemli değil. Heykel şüphesiz ki o okulda çok şey okudu: Bir gazeteci, muhabir veya yazar olarak en yüksek maaşı alan oydu. Mütevazı maaşların olduğu bir meslekteyken, onun büyük Küba puroları vardı. Basının en şık ismiydi; onun kıyafet tarzına dair komik oyunlar yazılıyordu: Size İki Gün Uzaklaştırma!
Mükemmel bir müttefik ve tam bir düşman olurdu. Hiç ilgi görmeyen bir kitapta ondan intikam almak için Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in ölümünü beklemesine hiç gerek yoktu. Bununla birlikte insanlar, Enver Sedat’ın ona attığı el bombalarını anladı; sonra da Sedat onu uzaklaştırdı. Sonra yüzlerce siyasi ve gazeteci gibi o da hapse atıldı. Bunların ileri gelenleri, Sedat 6 Ekim platformunda suikasta uğrayana kadar hapishanede kaldı; ardından Mübarek onlar hakkında af ilan etti.
Heykel’in yüzüncü yılına girerken, gazetecilik sektöründe bazı şeyler değişti. Işıklar altında kalmak kendinizle ve başkalarıyla girdiğiniz bir yarış değil artık. İsimler artık Mısır’la sınırlı zenginlikler değil: Muhammed et-Tabii, el-Akkad, Mustafa ve Ali Emin, eş-Şenavi’ler, el-İbadi’ler vd.
Prof. Heykel, akademiden ziyade gazetecilik alanında bir fenomen oldu. Bu okulun en üretken öğrencilerindendi: Sınırsız bir sınır, sonsuz bir çalışma, devirleri istediği zaman boşaltabileceği kapsüllere dönüştüren bir şahsi kültür. Onunla birçok konuda anlaşmazlığa düştük. Ama onun tekrarı olmayan bir “Profesör” olduğunu hiç unutmadık.