Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Halk sosyoloji tarafından yönetilir

Ali Ardeşir Laricani, İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri olarak atandı. Çalışmalarına, iyi bildiği Irak'ı ziyaret ederek başladı. Laricani 1957'de Necef'te doğdu ve İran devrimine katıldı. Kardeşleriyle birlikte siyasi hiyerarşinin en üst sıralarında çeşitli görevlerde bulundular. Ancak, 12 yıl boyunca yürüttüğü İran Meclis Başkanlığı görevi sırasında, İran'ın nükleer programı ile ilgili beş güç ve İran arasında 2015'te imzalanan anlaşmanın karşıtlarına göre anlaşmanın geçmesini sağladı. Bundan sonra Laricani eski konumunu kaybetti. Devrime olan bağlılığı sorgulandı ve bu nedenle 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılması engellendi. Tekrar meclise aday olamadı ve son dört yıldır gölgede kaldı.

Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri olarak göreve geri dönmesi kararı, İran'ın bölgeye yönelik politikasında bir değişiklik olduğunun göstergesi. Peki, bu değişim olumlu mu, yoksa İran ve İsrail arasındaki 12 günlük savaşın, ayrıca, Suriye'nin direniş ekseni olarak bilinen eksenden çekilmesinin, Hamas'ın Gazze'deki ağır kayıplarının ve Hizbullah'ın Lübnan'daki gerilemesinin ardından meydana gelen değişimlere ayak uydurma mı?

Lübnan kamuoyu ve birçok siyasetçi, Sayın Laricani'nin Beyrut ziyaretinden pek de memnun değildi ve Irak ziyaretinin sonucu bile bir sınır anlaşmasından öteye gidemedi. Lübnan'da, Sayın Laricani'nin ziyaretinden önce, bir dizi İranlı siyasetçinin Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmasının önemi konusunda ateşli açıklamaları oldu!

Bilindiği gibi Hizbullah halen İran’ın kontrolünde olduğundan, daha sonra, bu açıklamaların İslam Cumhuriyeti'nin Lübnan'a sadece bir tavsiyesi olduğuna yönelik sızıntılar çıktı.

Anlaşmalar adamı Laricani, Bağdat ve Beyrut'a nabız yoklamak ve iki başkentteki rüzgarın yönünü belirlemek için gelmiş olabilir. Bu, Tahran'ın Ortadoğu'daki daha geniş kapsamlı çatışmaya ilişkin bakış açısında bir değişimin işareti de olabilir. Belki de İsrail ile doğrudan savaşının ardından Tahran, hesaplarını yeniden gözden geçiriyor ve akıcı bir şekilde Arapça konuşan Ali Laricani'yi de Tahran'ın saygınlığını koruyacak yeni ilişkiler kurmak için göreve geri getirdi. Ancak bazıları, Tahran'ın bugün gösterdiği tüm çabaların boşa harcandığını düşünüyor. Zira Gazze'deki savaş, çorak bir araziye dönüşmesi ve yüz binlerce Filistinlinin öldürülüp aç bırakılmasının ardından felaketle sonuçlandı. Hizbullah'ın 2023 savaşında İsrail'e yenildiği hem Hizbullah liderliği hem de Tahran'daki İran liderliği açısından apaçık ortada.

Bölgede geriye kalan tek İran vekili, coğrafi olarak uzak ve etkisi sınırlı olan Husiler.

Sayın Laricani'nin Lübnan medyası ve birçok Lübnan siyasi gücü tarafından büyük bir soğuklukla karşılanan Beyrut ziyareti, bu ayrışmayı onarma girişimi. Laricani, Hizbullah'ı silahlarını kademeli olarak bırakıp yeni Lübnan projesine entegre olmaya ikna edecek mi, yoksa Hizbullah'ı silahlarını elinde tutmaya ve böylece devletle çatışma riskini göze almaya mı teşvik edecek?

Lübnan devletinin Laricani'yi kabul etmesi, kendisinin sükuneti sağlamak için geldiği şeklinde yorumlanabilir ve bu iyi bir haber. Anlaşmalar adamı, zorlu bir siyasi bölgede yeni bir anlaşma yapabilir.

O ve onu gönderenler, Lübnan'ın silahları birleştirme ve silahın sadece Lübnan Ordusu ve güvenlik kurumlarının tekelinde olması kararının nihai ve geri alınamaz bir karar olduğunu mutlaka biliyorlar. Bu, Lübnan'ın istikrarı adına küresel ve Arap güçler tarafından desteklenen bir Lübnan kararıdır.

Sayın Laricani’ye, güneyden gelen on binlerce Lübnanlı mültecinin Beyrut sokaklarındaki fotoğraflarını içeren bir dosya sunmak daha uygun olurdu. İsrail'in oradaki bazı binalara saldırı tehdidinin ardından Beyrut’un güney banliyölerinden aceleyle ayrılanların fotoğraflarını da bu dosyaya eklemek uygun olurdu. Belki de bu fotoğraflar, Sayın Ali Laricani'ye gerçekliğin sloganlardan farklı olduğunu hatırlatır ki bu, Sayın Ali Laricani'nin belki de anlayabileceği bir gerçek!

Son kırk yıldır propagandası yapılan sınır-ötesi proje sona erdi. Tarihin derslerinin ve halkların evriminin kaçınılmazlığı, ideolojik yönetimin artık insani kalkınmada yeri olmadığını ortaya koydu. Zira halklar sosyoloji ile yönetilir, yani kendilerine iş, umut ve güvenlik sunulmalıdır. Eğer bu üçü kaybolursa, hiçbir kelime veya slogan umut, güvenlik ve işin yerini tutamaz.

İran, kendi içine bakmakta iyi ediyor çünkü en hafif tabirle kafası karışık ve bu karışıklığın terimlerini birçok İranlı, özellikle de iktidardakiler iyi biliyor ve belki de kendilerini çözüm bulmaya adamalılar.

Son söz; bilinen geleneksel bir söz vardır: Cami kutsallığına rağmen, evin hak ettiklerinden yoksundur!