Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Ortadoğu: Barış geleceğin seçeneğidir

Bir kez daha Filistinliler, kendilerini İsrail askeri silah makinesine altın tepside sunan “Direniş’in” kurbanı oluyorlar.

Gazze'deki Filistinli vatandaşın füzelerin, uçakların, bombaların hedefinde olacağını, altyapının büyük zarar göreceğini bugün herkes biliyor. Bir günlük kahramanlık Filistinliler için uzun süreli bir felakete dönüşecek.

Bundan kimin fayda sağladığını araştırdığımızda, sıcak konunun daha büyük boyutlarını keşfederiz.

Yıllardır Arap dünyasında “Barış Ekseni” galip gelirken, İran “Direniş Ekseni” kaybediyor ve barış, gelecek, imar, kalkınma söylemleri diğer söylemleri bastırıyor. Direniş Ekseni’nin sessizliği tuhaftı ve işte yine aynı şekilde, aynı yerde, aynı ellerle harekete geçti ve en büyük kurbanı da zavallı Gazze'deki zavallı Filistin vatandaşı.

Büyük bir esef ve üzüntüyle, bunun gerçekten aydınlatıcı bir an olduğunu söylemeliyiz.

Gözlemci ve takipçiler aynı eski düşünce ve köhne söylemlerle direniş ve normalleşme karşıtı eksenin çığırtkanlığını yapacak yazar ve aydınların isimlerini dikkatle takip etmeliler.

Körfez ve Arap dünyasının tanınmış bazı ülkelerinden ve Avrupa'daki sığınaklarından, tanınmış uydu kanalları aracılığıyla siyasal İslamcı söylemlerin, kaba ve açık sözlü halleriyle yeniden ortaya çıkışını gözlemleyebilirler. Daha da önemlisi bunlar, “podcast” gibi yeni araçlar aracılığıyla karşımıza çıkıp aynı ideoloji ile ancak değişimlerle uyumlu bir dille konuşacaklar. Bu sefer de bukalemun gibi nasıl bir renk ve şekil değiştirme becerisi göstereceklerini keşfetmek ilginç olacak.

Filistin davası tüm Arap halkları için önemli bir dava, bu bir gerçek. Silahlarını sağlı sollu bölgenin haydut ülkelerine ve onların Arap karşıtı eksenlerine kiralayan liderleri ve fraksiyonları kadar kimse bu davaya haksızlık etmemiştir.

Ilımlı Arap ülkeleri davanın önemini inkar etmiyor ve Filistin halkına desteklerini kesmiyorlar. Ancak davanın ele geçirilmesini ve bölgedeki nüfuzunu güçlendirmek için kendisini bir kart olarak kullanmak dışında, bir dava olarak Filistin'i ve vatandaşlarını umursamayan bölgesel eksenlere teslim edilmesini reddediyor.

Hamas, İran projesine hizmet etmek ve bölgedeki kartları karıştırmak adına bir kez daha kendi evini kendi eliyle yıkıyor. 2008'in sonu ve 2009'un başında da aynısını yapmıştı.

Önümüzdeki günlerde tanık olacağımız şey şu; direniş söyleminin ve siyasi İslam ideolojisinin yükselişi, ardından teslim olup boyun eğme, yeniden mağduriyet söylemini başlatma, Arap ülkelerinden dayanışma ve yardım isteme. Gazze'yi yakıp yıkanların ise imarına tek bir kuruş katkısı olmayacak.

Mısır, Filistin, Ürdün, Fas, Sudan, BAE, Bahreyn, Katar ve Lübnan barış yolunda yürüdü. Moritanya ve Umman'dan da İsrail ile bir tür ilişki kurmaya yönelik işaretler geliyor. Suudi Arabistan’ın ABD ile bu konuyla ilgili yürüttüğü müzakereler de bu bağlamda başladı.

Suudi Arabistan bölgedeki diğer ülkeler gibi İsrail ile barıştan ve normal ilişkiler kurmaktan bahsediyor. Gerçekçilik, rasyonellik ve tarihin gerçekleri, bugünün meydan okumaları ve geleceğe dair umutlara dair farkındalık böyle bir bahsi dayatıyor. Dolayısıyla bu, prensipte açık, net ve tartışmasız bir konu. Ayrıntıları ise Suudi Arabistan'ın ABD ile yürüttüğü geniş ve karmaşık müzakere sürecine bağlı.

Suudi Arabistan’ın İran ile yapılan anlaşma ve sonuçları gibi bölgeyi yeniden şekillendiren yeni politikalarının yanı sıra Rusya-Ukrayna savaşındaki tutumu ve etkileri gibi uluslararası dengeler üzerindeki görünür etkisini takip eden her Arap birey, Suudi Arabistan’ın bu barışa yöneliminden her anlamda, özellikle de siyasi ve ekonomik anlamda sadece iyi şeyler bekleyecektir. Ancak bu hiçbir şekilde aşırılıkların ortadan kaybolması anlamına gelmiyor.

Tarihin sayfaları bir anda çevrilip, başkaları açılmıyor, böylece geçmiş sona ererek, gelecek başlamıyor. Aksine sayfayı çevirmek insanın tarihteki ilerleyişini ifade eden bir tabirdir ve bu ilerleyiş doğası gereği farklı kıvrımlar ve dönüşler içerir. Sürekli bir iniş-çıkış, çatışma ve mücadele halindedir. Barışa yönelik gerçekçi, akılcı ve bilinçli eğilim, onlarca yıldır süren sloganları, aşırılıkları, söylemleri, sonu sadece başarısızlık hem de büyük bir başarısızlık olan ideolojileri ortadan kaldırmıyor. Bunlarla büyüyenlerin bir kısmı yeni bir şey göremiyor veya büyüdüklerinden farklı önceliklere ve açılara bakamıyorlar.

Bunların bu konuyla ilgili gelecekte ortaya çıkacak pozisyonlarını netleştiren örnekler, söylemler ve tarihler var, burada bazılarını hatırlamakta fayda var. Bu grupların başında Nasırcı, Baasçı ya da diğerleri olsun Arap milliyetçileri geliyor. Mısırlı milliyetçiler eski milliyetçi söylemi ve Abdunnasır’ın söylemlerini, İsraillileri denize dökme ve Filistin’i baştan sona kurtarma sloganlarını otomatik bir şekilde tekrarlamaya devam ettiler. Fakat toplumun marjlarında kaldılar. Gerçekçi, rasyonel politikacılar savaşı kazandı ve Mısır'ın tarihi cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın liderliğinde barışı gerçekleştirdiler. Toplum milliyetçi söylemi aştı ama bu kez siyasi İslam söylemlerinin içine girdi. Peki bu, Arap milliyetçi söyleminin sonu anlamına mı geliyordu? Kesinlikle hayır, milliyetçi söylem içine kapandı ve küçüldü, ama onu öven yaşlılar, bugünü ve geleceği düşünen genç çoğunluktan uzakta doğruyu bilmeden onları takip eden az sayıda genç var olmaya devam edecek.

Bu milliyetçiler arasında Irak ve Suriye'deki Baasçılar gibi Mısır'ın İsrail ile barış imzalamasını reddedenler de vardı. Iraklı Baasçılar, İsrail'i bırakıp Kuveyt'i işgal ettiler, silahlarını ve füzelerini Suudi Arabistan'a yönelttiler. Suriyeli Baasçılara gelince İsrail'i bırakıp Lübnan'ı işgal ettiler, Arap ülke ve halklarına yönelik İran işgaline hizmet etmeye yöneldiler. Hiçbir şey ideolojileri ve söylemleri siyasetin gerekliliklerinden ve gerçekliğin ihtiyaçlarından daha fazla açığa çıkaramaz.

Milliyetçilerin sonu tüm biçim ve türleriyle solun da sonu oldu. Solcular İsrail ile tüm barış süreçlerini reddettiler ve o dönemde bunu reddeden en yüksek sesler arasında onların ki de vardı. Ancak sol, doğası gereği, Soğuk Savaş sırasında muazzam uluslararası nüfuza sahip, ithal bir üründü ve milliyetçi söylem gibi burada gerçek kökleri yoktu.  Bu nedenle Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından solcular da dağıldılar, genç kesimler arasında alay ve şaka konusu oldular.

İsrail'le herhangi bir barışa yönelik en geniş çaplı ret, vaazlar, fetvalar, kitaplar ve web siteleri aracılığıyla siyasi İslam gruplarından geldi. Bu konuda ideolojik ve popüler olmak üzere takip ettikleri paralel iki yol var. Dini, kültürel ve sosyal açıdan barışı mutlak bir şekilde reddediyorlar. Siyasi açıdan ise Hamas hareketi Gazze'de İsrail ile görüşmeler yaptı. Kara Arap Baharı'nın yarattığı kaosun ardından Mısır'ı yönettiği sırada Müslüman Kardeşler cemaati, İsrail'e benzeri görülmemiş tavizler vermeyi kabul etti. İran'da yönetimi ele geçirdiklerinde, İsrail düşmanlığı sloganıyla bazı Arap ülkelerine nüfuz ederken, diğer yandan da İsrail ile gizlice anlaşmalar yaptılar. Bu akım, şimdiki ve gelecekteki gerçek barış süreçleri için en tehlikeli olanıdır. Yukarıda bahsettiklerimizin üzerinden çok zaman geçmedi ve bu akımın renk değiştirme ve baştan aşağı değişme yeteneği baki. Bunun en bariz örneği İsrail ile “bir avuç üzüm” karşılığında anlaşma imzalayan Lübnan Hizbullahı'dır.

Son olarak bölgede barış geleceğin seçeneğidir ve Gazze'de yaşananlar barışı sağlamanın ve geleceğin önemini hatırlatan acı bir olaydır.