Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

İsrail 2007’deki Gazze savaşının bedelini ödüyor

İsrailliler o yıl, Gazze’de Hamas Hareketi ile Filistin Yönetimi arasında üç ay süren çatışmayla alay edip eğleniyordu. Kardeşin kardeşle savaştığı çatışmalarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti ve hareket tüm Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirdi. Fetih üyelerini Ramallah’a sürdü. İsrail medyası da içlerinden bazılarının Batı Şeria’ya kaçtıktan sonra sokaklarda iç çamaşırlarıyla çekilmiş fotoğraflarını yayınladı.

İsrail için durum oldukça rahattı. Zira Filistinliler birbirleriyle savaşıyordu. Filistin ve İsrail devleti yerine, savaşan iki Filistin devleti vardı. Birleşik Filistin hükümeti çökmüştü. Hamas, kendi yargıçlarını ve polisini atayarak İsmail Heniyye’yi başbakan olarak belirledi ve Ramallah Otoritesi de başbakan olarak Selam Feyyad’ı atadı. Arap Birliği ve Avrupa Birliği (AB) Ramallah’ı desteklerken, İran da Gazze grubunu finanse etti. Ayrılığın kökleşmesiyle o günden sonra Filistin devleti hayali buhar olup uçup gitti.

Geçişlerin kapatılması ve geçim kaynaklarının sekteye uğramasıyla oradaki Filistinlilerin hayatı daimî bir sefalete dönüştü. Tüneller kazıldı ve İran Gazze Şeridi’ne girdi.  Onları disipline ederek kendi gruplarını kurmaya ve kendi ihtiyacına göre hazırlamaya başladı.

Hamas otoritesinin varlığına rağmen İsrail’in, meşru otoritenin Gazze’ye geri dönmesine ve nüfuzunu yaymasına izin vermeyerek dolaylı olarak desteklediği bir boşluk durumu mevcuttu. Hamas’ın kontrolü ele geçirmesinden beş yıl önce İsrail’in, Beytüllahim ve Ramallah’ta yeni oluşan yönetimi güçlendirmek yerine, gücünü kırdığını da unutmayalım.

Gazze, 2007’den bu yana İslami Cihad Örgütü ile rekabet eden ve onu tanımayan bir askeri örgütün dışında boşluk içerisinde. Boşluk, Libya’da, Yemen’de, Lübnan’da ve Afganistan’da olduğu gibi istikrarın baş düşmanıdır ve sadece Gazze halkını, İsrail’i değil çevreyi de tehdit etmektedir. Sina’da Mısır’a karşı silahlı eylem düzenleyenlerin bir kısmı Gazze’den sızmıştı. Hatta İslami Cihad ve El-Kaide kökenli grupların ortaya çıkmasıyla Hamas artık hâkim güç olmaktan çıkmıştı.

İsrail eğer istikrar istiyorsa, Oslo’da vaat edilen devlet sözünü engelleme politikasını gözden geçirmesi ve Filistin Yönetimi ile ilişkilerini yeniden ele alması gerekir. Gerçek güçlere sahip ve uluslararası toplum tarafından desteklenen meşru bir Filistin hükümeti olmadan barış ve istikrar olmayacaktır.

Yaşanan savaşın ortasında tüm gözler Hamas ve İsrail’in üzerindeyken, Filistin Yönetimi seyirci olarak bir köşede duruyor. Gerçek şu ki, Batı Şeria’da ve Gazze’de Hamas ve Cihad’ın büyümesinin arkasında Ramallah hükümetinin işlevsizleştirilmesi ve zayıflatılması yatıyor. Bölünmeden beri Yönetim güç, işlev ve nüfuz açısından kan kaybetti. Filistin Yönetimi’nin boğulması, bir yandan onların bir devlet kurmasını engellemeyi, bir yandan da nüfuzlarının Oslo’da mutabakata varılan alanlardan daha az bir alana sıkıştırılmasını amaçlıyor (Otorite, Gazze Şeridi’ne ek olarak Oslo Anlaşmaları’nda 5 bin kilometrekareden fazla bir yetki alanına sahipken, sadece bin kilometrekarelik bir alanda söz sahibidir). İktidardaki liderler zayıflatılırken otoritelerini genişletmeleri ve sorumluluklarını üstlenmeleri beklenemez. İsrail’in güvenliği Filistin topraklarının güvenliğine bağlıdır. Tüm dünya ülkeleri gibi Filistinlilerin de kendi bölgelerinin işlerini yönetmesine imkân sağlanmalıdır. Bu da Otoritenin desteklenmesini, imkanlarının geliştirilmesini ve yıllar içinde yeteneklerinin daha iyi bir seviyeye çıkarılmasını gerektirir.

İsrail, Esed rejiminin yaptığı gibi yapıp 2,5 milyon Filistinliyi tek komşu ülke olan Mısır’a sınır dışı edemez. Hamas ve Cihad’ın yetkisi altında yıllar boyunca kapanmaya da katlanılamaz.