1989 yılında, İran-Irak Savaşı sona erip de İran’daki silahlı kuvvetler yeniden düzenlendikten sonra, daha önceki 4 oluşumun yeni yapıya dahil edilmesiyle Kudüs Gücü oluşturuldu.
Filistin’de yer alan ve Müslümanlar, Yahudiler ile Hıristiyanlar için dinî, tarihî ve siyasi hassasiyete sahip olan Kudüs şehrinin adını almış bu yapının hedefi, İran rejimi yararına dış operasyonlar yürütmekti. Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de; Asya, Afrika, Avrupa, Kuzey Amerika ve Latin Amerika topraklarının en uzak noktalarında bunu gerçekleştirdi ve hepsini de Kudüs adına yaptı.
İran haber ajansı Tasnim dün, kendi ifadesiyle Gazze’deki ‘Filistin direnişindeki bilgili kaynaklardan’, Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonu üzerinde çalıştığını, direnişin geçmişte de Siyonist yapının planını bozmak ve nihayetinde bu operasyonla düşmanı hezimete uğratmak için önleyici uygulamalar alanında benzer deneyimlere sahip olduğunu aktardı.
İran haber ajansının bu ifadeleri, İran’ın siyasi ve stratejik kumbarası için Filistin’deki yoksul halkın kanının dökülmesi pahasına gerçekleştiğini gösteriyor.
İran ajansı, korkunç Gazze savaşı hakkındaki bu ilginç ifadelerini şöyle sürdürdü: “Hamas bu sefer de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu karşılık vermeye zorlamak için bir operasyon başlattı. Böylece ordusu gerekli hazırlıkları yapmadan Gazze’de bir operasyon başlatmak zorunda kalacaktı.”
Bu sözler, Gazze halkının kayıplarını umursamamanın ve acı gerçeği güzellemenin açık bir ifadesidir. Olayları İran sözlüğüne göre tarif ediyorlar. Daha önce de Lübnan’daki Hizbullah’ın eylemlerini ilahi zafer olarak nitelendirmişlerdi. Halbuki bunlar, özellikle Güney Lübnan halkı açısından bir felaketti.
İran’ın Filistin meselesi hattına girmesi yeni sayılır. Filistin, 1930’ların sonunda Arapların meselesi haline geldikten sonra…
Siyasi ve taktiksel olarak bu meselede Abdülnasır, Saddam Hüseyin, Hafız Esed, Ali Abdullah Salih gibi başkanlar ve elbette Albay Kaddafi bu konuya ağırlık verdiler.
Ancak Humeyni rejimi, şu anki Gazze savaşına kadar bu konuda en aktif taraf oldu. Tahranlı liderler, kutsal Filistin kitabını İran mızrakların ucuna takıp yükselterek siyasi ve propaganda ganimeti elde ediyor Arap-İslam sahalarına nüfuz ediyor. Tüm bunlar Kudüs adına ama Kudüs, İran’ın kopardığı bu gürültüden hiçbir şey kazanmadığı gibi, aksine siyasi fırsatları, güvenli yaşamın meyvelerini ve barış anlarını da kaybetti.
Devrim Muhafızları’nın yanı sıra Arap dünyasında kendisine bağlı çeteler yoluyla İran, Arapların defalarca onayladığı ve 1967 sınırlarına dönüp İsrail ve Filistin olmak üzere iki devlet kurmayı, İsrail’e yönelik baskıyı yoğunlaştırmayı ve küresel desteği bu yönde harekete geçirmeyi hedefleyen siyasi çözüm çabalarını de baltaladı ve her gün baltalamaya da devam ediyor.
İran, Filistin meselesinin süngerini Gazzeli insanın kanının son damlası akana kadar sıkıyor. Gazze halkını ve onlardan önce de Güney Lübnan halkını korkunç İsrail gücünün pençeleri ve dişleri arasına av diye bıraktı. Filistinlinin tutunduğu son dal için ateşi körüklemekten başka bir şey yapmıyor. İsrail, telafi edilemez bir şey kaybetmeyecek. Keza İran da. Tek kaybeden Gazze ve Filistin’in geri kalanındaki insanlar, kaybolan da Arapların güvenli ve müreffeh yarına dair umutları olacak.