7 Ekim’de ve sonrasında yaşananlardan kaçınma imkânı var mıydı, onu merak ediyoruz. ABD neden 7 Ekim’den önce Netanyahu hükümetine iki devletli çözümü kabul etmesi için baskı yapmadı? Gerçekten de varlığını garantiye almış ve maaşlarını ödemişken, neden Hamas'a iki devletli çözümü kabul etmesi için baskı yapmadı?
Soruları detaylandıralım:
Birinci soru: Hamas, inşaatı yıllar süren, buldozerler ve kazı araçları gerektiren ve İsrail ile Gazze’yi birbirinden ayıran Erez ya da diğer adıyla Beyt Hanun geçidine veya bariyerine yalnızca 400 metre mesafede sona eren dört kilometre uzunluğundaki bir tüneli nasıl inşa edebildi?
ABD ve İsrail uyduları ile keşif uçakları neredeydi diye sormadan önce şunu soralım: Kazı faaliyeti, sesler kendilerine ulaşacak kadar yakınlarında yapılıyorken, bariyerde duran askerler neredeydi?
Bir tankın geçeceği genişlikte olan tünelin, denizaltı kapıları gibi basınca dayanıklı kapanan kapıları var. Tüm bu ekipmanlar ithal edilmiş ve yıllarca süren bu faaliyet, karınca yuvasını gören uyduların tümünün gözünden mi kaçtı?
İkinci soru: ABD neden Katar’dan Hamas liderlerini Doha’da tutmasını ve onların da Katar’dan Eilat Havalimanı yoluyla Gazze Şeridi’ndekilere ulaşan maaşları finanse etmelerini istedi?
7 Ekim olayıyla birlikte ABD, Gazze’de Hamas’ı ve ülke içindeki liderlerini ortadan kaldırma bahanesiyle dizginleri Netanyahu hükümetinin eline bıraktı. Netanyahu da içeri girdi, elleri kana bulandı, tüm dünya ona ve hatta Batı’nın şımarık çocuğu İsrail’e karşı oldu.
İsrail yirmi binden fazla sivili öldürdükten, Gazze’nin kuzeyini yerle bir ettikten ve bir milyondan fazla insanı göç ettirdikten sonra, Amerika Birleşik Devletleri birdenbire, sanki bunu yeni keşfetmiş gibi Ortadoğu’daki her türlü radikalizme ‘terörizme’ ve karşı 180 derece döndü.
O yüzden üçüncü soru şu: ABD, uluslararası koridorların güvenliğine yönelik Husi tehdidini caydırmak için neden şimdi harekete geçti? Şaşırdı mı? Husiler, daha önce gemileri tehdit etmemiş miydi? Daha önce denize mayın döşememişler miydi? Daha önce hiç gemi hedef almamışlar mıydı? Daha önce hiç Babülmendep’i kapatmakla tehdit etmemişler miydi?
Dördüncü soru: Amerikan medyası neden şimdi İsrail hükümetinin aleyhine döndü? Netanyahu nasıl oldu da sadece şimdi ABD yönetimine yük oldu? Halbuki Netanyahu, aşırılığıyla ve Filistinliler için tüm geçim yollarını tıkadıktan, hatta eylül sonundan itibaren Beyt Hanun Geçidi’ni kapattıktan sonra durumu 7 Ekim’deki noktaya getiren kararlarıyla tanınıyor!
Komplo teorisini bir kenara bırakalım ve sadece ABD’nin ‘keşiflerinin’, ‘şaşkınlığının’ ve Hamas’ın savaşacağı, Netanyahu’nun bir Filistin devletini tanımadığı, İran’ın Husileri finanse ettiği ve Husilerin bir terör örgütü olduğu gibi zaten çıplak gözle görülebilecek şeyleri ‘görüşünün’ zamanlaması üzerinde duralım ve son soruyu soralım:
Hem Husiler’in hem de Netanyahu’nun bu kadar ileri gitmesine ve çatışmanın kaçınılmaz, kana bulanmanın da kuvvetle muhtemel hale gelmesine neden izin verildi? İşler çatışma noktasına gelmeden önce herkesi caydırmak mümkün müydü?
Peki, bu ikisine (Hamas ile Netanyahu hükümeti), birinin diğerini sürmesi ve ümitsizlik noktasına vardıktan sonra da müzakerenin kolaylaşması için zaman tanındı mı?!
Birinin diğerini ortadan kaldırma ihtimalini fark etmesi ve başarısız olurlarsa iki radikal tarafın da öteki tarafla müzakere etmek dışında bir çıkar yol olmadığına ikna olması için zaman tanındı mı?!
İşaya Peygamber’in ‘ışığın oğulları’ İsrailoğullarının galip geleceğini ve onlarla savaşan ‘karanlığın oğullarının’ hezimete uğratılacağı yönündeki kehanetinin gerçekleşmesi için zaman tanındı mı?! Sanki hangi kehanet doğru çıkacak diye dener gibi, “Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacak” kehanetine de fırsat verildi mi?!
Bu ikisi kendilerine tanınan süreyi tüketti mi?
Şimdi bu ikisini sahneden uzaklaştırma zamanı mı, yoksa daha fazla kan ve hala masum Filistinlilerin canlarını alacak kuyruk için yer var mı?