Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Aldatılmaya yatkınlık ve Siyasal Şiileşme

Fikirler, koşullar ve bağlamlar bireye bazı haberleri, fikirleri veya olayları memnuniyetle karşılama, yani, önüne çıktığı anda onu kabul etmeye ve takip etmeye hazır olma yeteneği kazandırır.

Malik bin Nebi daha önce “sömürgeciliğe müsait halde olma” hakkında yazmıştı ve bununla, bazı halkların ve ulusların başkaları tarafından sömürgeleştirilmeye yatkın olduklarını kastetmişti.

Ondan sonra Ali Şeriati bir yandan Malik bin Nebi’den diğer yandan “istibdatın doğası” hakkında yazan Kevakibi’den etkilenerek "köleleşmeye ve istibdata yatkınlık" hakkında yazmıştı.

Akıl ve mantığa başvurmadan veya gerçeklik ve verileri incelemeden aldatılmayı ve yönlendirilmeyi kabul etmeye yönelik fikri, psikolojik ve sosyal altyapı sonucu toplumlar aldatılmaya ve yanıltılmaya yatkın hale gelirler. Bilgi ve akıl silahları olmadan kişi aldatma ve yanıltmaya karşı savunmasız hale gelir ve bunların çoğu Arap dünyamızda yaşandı.

Bazı resmi açıklamalar açıklayıcı ve önemlidir. İran merkezli Mehr Ajansı’nın İran Devrim Muhafızları Sözcüsü Ramazan Şerif'ten aktardığı “Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e karşı Aksa Tufanı eylemi, Süleymani suikastına yönelik misilleme eylemlerinden biriydi” sözleri, bir şeyleri açıklığa kavuşturan bir açıklamaydı.

Bu açıklama, Devrim Muhafızları'nın bazı isimleri ve bazı Filistinli fraksiyonlar tarafından yalanlama ile karşılandı. Siyasetteki çelişki, akıl ve mantıkta olmaz, akıl açısından çelişki imkânsızdır ama siyasette bir aldatma aracıdır ve İran, açıklanmış politika ve stratejilerinde çelişkili açıklamaları sıklıkla kullanıyor.

Bu satırların yazarı ve diğerleri, yaşanan olayların başından itibaren Filistin davasına, yönetimine ve halkına hizmet etmediklerini, en büyük zararın Gazze'deki Filistin halkına olacağını, doğası ve zamanlaması itibarıyla, İran'ın bölgede önderlik ettiği ve bazı Filistinli fraksiyonların açıkça dahil olmaktan gurur duyduğu "Direniş Ekseni’nin" çıkarlarına hizmet ettiklerini yazmışlardı. İran Devrim Muhafızları Sözcüsünün bu açıklaması yalnızca kesin olanı doğruluyor.

“Aldatılmaya yatkınlık”, kişiyi sert gerçeklerden uzak durmaya ve kendi uydurduğu, tartışmaya açık olmayan alternatif gerçeklere başvurmaya, duygulara teslim olup gerçekleri terk etmeye ya da ideolojinin yanılsamalarına kapılmaya teşvik eder.

Bazıları 7 Ekim saldırısının arkasında kimin olduğu gerçeğini gizlemek için İsrail'in işgalci, zalim ve insanlık dışı bir devlet olduğunu hatırlatma yoluna gittiler ki bu zaten bir tartışma konusu değil. 

Bazıları da, dökülen masum kanına duydukları sempatiden dolayı gerçekleri bir yana bırakmakta ısrar ettiler ve bu da, asil ve hak edilmiş bir insani sempatidir. Ama bu gerçekleri terk etmek ve iptal etmek anlamına gelmemeli. İdeolojik yanılsamalara kapılmaya gelince, popüler bir pazar da olsa akla yer olmayan bir pazardır.

Aldatılma eğilimi, "halk", "kitleler" veya sosyal medyadaki "ünlüler" ile sınırlı değil, aynı zamanda “isteklere göre düşünme” veya “siyasi arınma” fikrinin yönlendirdiği bazı elit kesimler de buna tabi oluyorlar. Dahası bu aldatmacanın üretimine dahil olmaları ve mensubu oldukları fikri akımlar veya siyasi partiler kapsamında ekseninin tarafını tutmaları nedeniyle bu aldatmacayı destekleyenler de var.

İran Devrim Muhafızları ile ortak hareket eden bazı Filistinli fraksiyonlar neden bu açıklamayı yalanlamak için çabaladılar? Cevap, henüz açığa kavuşma zamanı gelmemiş sıcak bir sahnenin önemli bir bölümünü ortaya çıkardığı için. Keza bazıları siyasi analizlerin ve stratejik boyutların takibi içinde kaybolmalarına rağmen, keskin bir öngörüye ve sonsuz bir dakikliğe sahip olduklarını iddia ederken, onların direniş ekseni propagandasının destekçileri ve pazarlamacıları (ne eksik ne de fazla) haline getiren aldatılma eğiliminin kurbanlarından ibaret olduklarını ortaya çıkardığı için.

Arap aldatma endüstrisi çok eski ve kendisini daha önce bu alanda açıklamıştık, ancak tarihin gelişmesiyle birlikte geliştiği gibi, ifşa olma zamanı da onunla birlikte gelişti ve etkisi de azalmaya başladı. 50'li ve 60'lı yıllarda “aldatmacanın”  kademeli olarak ifşa olması ve ortaya çıkarılması için 20 yıl gerekiyordu. Ancak Arap Baharı olarak bilinen dönemde ifşa olma süresi iki yıla düştü, bugün yaşadığımız olaylarda ise süre sadece iki aya indi. Bu endüstrinin devam etmesi kötü olsa da artık daha kısa sürede ifşa olması iyi bir şey.

Aldatılmaya yatkınlık unsurları arasında yalana inanma ve yalancıyı ifşa olduktan sonra affetme yönündeki psikolojik eğilim de yer alır. İki ay önce bazı ülkeler ve bölgesel güçler Gazze'deki olaylarla herhangi bir bağlantıları olduğunu inkar ediyor ve bazı saf insanlar bunlara inanıyorlardı. Bazı elitler de bunu desteklediler, sonra resim netleşti ve perde kalktı. Bazıları gelecekte aldatılmaya yatkınlıklarına gerekçe bulmaya çalışacak, diğerleri ise bu sayfayı çevirip diğerine başlamakla yetinecekler.

Siyasal Şiileşme, İran'da İslam Devrimi’nin başarıya ulaşması ve "devrimi ihraç etme" ilkesini benimsemesinden sonra yayılmaya ve hüküm sürmeye başlayan bir olguyu izleyen bilimsel bir terimdir. Siyasal Şiileşmeye, “Müslüman Kardeşler” ve onun Irak, Filistin ve diğer yerlerdeki bazı kolları ile Sururiye Grubu gibi bir dizi hareket ve sembol katıldı. İran ile kurduğu güçlü ittifaka ilişkin gerekçeleriyle el-Kaide de bunun içinde yer alıyor. Saydıklarımızdan her birinin kendine göre dini ve siyasi gerekçeleri var ve Gazze'de yaşanan talihsiz olaylar da bu “siyasi Şiileşmenin” sonuçlarının bir kısmını ortaya koyuyor.

Siyasal Şiileşmenin geleneksel Şii mezhebi ile hiçbir ilgisi yoktur, aksine mezhepçiliği siyasi çatışma ve savaşlarda silah olarak kullanan bir siyasi projeyle ilintilidir. Bazı Filistinli fraksiyonlar açıkça bu siyasal Şiiliğe dahil oldular ve bunların en önemlileri ve en büyüğü bilinen iki fraksiyondur. Bilinen dini nedenlerden dolayı şimdiye kadar hiç kimse "Filistinlileri Yahudileştirme" fikrini öne sürmemiş olsa da, Filistinlileri siyasi olarak Şiileştirme, Filistin halkı ve onların karar vericileri arasında endişe yaratması gereken acil bir konudur.

Bazı Filistinli fraksiyonların bölgesel bir siyasi eksene bağlılığı önemli bir siyasi mesele ve sonuçları bulunuyor. Olayları rasyonel ve gerçekçi bir şekilde siyasi bağlamına yerleştirmek sahneyi netleştirir. Bugün bazı fraksiyonların Filistin Yönetimi ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nü hedef alma çabaları, nüfuzunu bazı Arap ülkeleri üzerinde genişletmeyi başaran ve aynı şeyi dava, halk ve devlet olarak Filistin'e de yapmaya çalışan entegre bir bölgesel siyasi plan kapsamında yer alıyor. Bu son derece tehlikeli bir mesele ve Ürdün'ün siyasi olarak ve milis güçler tarafından hedef alınması ve tekrarlanan sızma girişimleri bu bağlama giriyor.

Irak'taki Müslüman Kardeşler Şii değil ama geçmişte neredeyse kendisine Şii bir Mürşid (Genel Başkan) atayacaktı ve bugün de İran ekseninde yer alıyor. Yemen'deki Zeydiler Şiiliğin On İki İmam koluna mensup değiller ama bugün İran ekseninde ve siyasal Şiileşme içinde yer alıyorlar. Bunlar sadece gözlemciye yıllardır gelişen bir sahneyi okuma yeteneği kazandıran, onu daha net görmesini ve gelecekteki eğilimlerini okuyabilmesini sağlayan örneklerdir.

Son olarak, aldatılmaya yatkınlık bazen tarihe, koşullara ve verilere bağlıdır, bazen de bir tercihtir. Dincilik ve mezhepçilikle yoğrulmuş bir bölgede bunları siyasi okumaya dahil etmemek keskin bir farkındalığı açığa vurmaz.