Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Savaştan hangi İsrail çıkacak?

Bu konuda yazmak risklerle çevrili, çünkü bir yandan kaprislere ve duygulara kapılma, diğer yandan çarpıcı gerçekleri açıklamadan bırakma ihtimali var. Gerek yayınlanan geniş araştırmalarda gerekse kısa makalelerde dolaşıma girmeye başlayan ana fikir, 100 günü aşan uzun savaş sonrasında İsrail'in 7 Ekim 2023 öncesindeki İsrail olamayacağı, aynı şekilde savaş sonrası Gazze’nin, 7 Ekim öncesi Gazze olmayacağı ve çatışmanın taraflarının şekil ve içerik olarak değişeceğidir.

Soru şu: Ne kadar ve hangi yönde değişecekler? Bunu kesin olarak söylemek zor ama birden fazla senaryo hayal edebiliyoruz ve işaretler de muhtemelen açık.

Birincisi; İsrail Yüksek Mahkemesi'nin geçen aralık ayında aldığı ve yasama ile yürütme organları tarafından çıkarılan yasalar üzerindeki denetimini kaldıran, anlaşmazlık durumunda kendi kararlarının iki tarafı da bağlama yetkisini iptal eden yasayı reddeden kararıdır. Karar, birincisi, Yüksek Mahkeme’nin şiddetli savaşın baskısı altında olmadığı, ikincisi, bu yasayı reddedenlere, savaştan önce aylarca sokaklarda gösteri yapmaya devam edenlere ve politikacıları hesap vermekten koruyan ve kararlarını yargının kararlarından üstün kılan bu yasayı kınayanlara üstünlük sunduğu anlamına geliyor.

Kararın kendisi, herkese 7 Ekim'den önce İsrail toplumundaki bölünmenin ne kadar derin ve devamı olduğunu hatırlatıyor. Savaştan sonra bu karardan zarar gören taraf yeniden denemeye çalışacak ve Mahkeme’nin yetkisini azaltmak için çabalayacak. Karardan yararlanan taraf ise Mahkeme’nin otoritesini korumaya gayret edecek ve anketlere göre gelecekteki herhangi bir seçimde göreceli çoğunluğu bu taraf elde edecek.

İkincisi; Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'nda dava açması, her ne kadar kararının sahadaki etkisi sınırlı olacak olsa da İsrail'in (demokratik) itibarına zarar verdi. Suçlamalara karşı mahkemeye sunduğu hukuki yanıtların zayıflığı “sabrını kaybetmesinden” kaynaklanıyor. Üç faktör; yani Yüksek Mahkeme kararları, Gazze'de işlenen insani kıyımların Uluslararası Adalet Divanı duruşmalarında sunulması ve savaşın kendisi bir şekilde İsrail'in geleceğiyle bağlantılı unsurlar. Üç unsurla ilgili temel soru, İsrail'in her zaman söylediği gibi “demokratik” kalıp kalmayacağıdır. Zira dünyanın büyük bir kısmının sempatisini ve desteğini bu sayede kazandı. Yahut sadece Gazze ve Batı Şeria'daki Filistinlileri değil, aynı zamanda ikinci sınıf vatandaş olmanın acısını çeken ve çekmeye devam eden 48 Araplarını da topraklarından sürerek faşist bir devlete mi dönüşecek?

Yüksek Mahkeme'nin mutlak çoğunluğa sahip olmayan çeşitli İsrail hükümetlerinin kararlarını irdelemesi ve kararlarının kamu yararına mı yoksa belirli partilerin çıkarına mı olduğunu incelemesi gerektiği yönündeki kararının gerekçesi var mı? Karar, yıllardır İsrail'in siyasi eylemindeki temel kusurun derin yapısal farklılıklar olduğunu, zira hiçbir hükümetin seçimlerde kitlesel oy birliğini ifade eden dengeli bir çoğunluğa ulaşamadığını ortaya koyuyor. İsrail, bazı çalışmaların söylediği gibi, işlemeyen bir demokrasidir ve farklı tarafları ötekini reddederken aşırılıktan ve abartıdan beslenmektedir.

İsrail toplumunun bileşenleri arasındaki bu kültürel savaşın ortak noktası, öteki korkusudur. Ancak savaşın ardından iç siyasi savaş daha da kızışacak ve Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'e yönelik herhangi bir olumsuz karar (şeklen kalsa bile) nedeniyle daha da alevlenecek. Özellikle de 7 Ekim'de yaşananların tahmin edilmesindeki ihmalden, savaşın kendisinin faşist doğası ve savaşın açıklanan hedeflerine ulaşılamamasına kadar savaşın tüm unsurlarına ilişkin, derin bir iç soruşturmanın yürütüleceği kuvvetle muhtemel olduğu için. Bu soruşturmalar bekleniyor ve belki geniş çaplı istifalarla değil, adli ve cezai kararlarla sonuçlanabilir.

Üçüncüsü; mevcut İsrail hükümetinin gösterdiği çabalar, bu soruşturmaları engellemeye, hatta mümkünse rehineleri kurtarmak gibi bir zafer elde ederek ya da kaygılı İsrail kamuoyuna bir tür zafer sunmak için üst düzey Hamas liderlerine suikast düzenleyerek veya tutuklayarak etkilerini azaltmaya yönelik çabalardır.

İsrail siyasi toplumunda iki kanat arasındaki bölünme büyüyor. Birinci kanatta Filistin meselesine diplomatik çözüm bulmak isteyenler bulunuyor. Gazze'deki çetin savaşa rağmen Batı Şeria'nın nispeten sakin olduğu yönünde kendi bakış açılarını ortaya koyuyorlar ki bu da barışçıl çözümler isteyen bir Filistinli grubun varlığının kanıtıdır. Diğer kanat ise Filistinlileri şeytanlaştırmaya çalışıyor ve Filistinlilerin hiçbirinin melek olmadığını, hepsinin şeytan olduğunu söylüyor!!

Ancak birinci kanat, bir Filistin devletinin kurulmasının (Oslo Anlaşmalarında belirtildiği gibi) İsrail için bedelinin birbirini takip eden savaşlardan çok daha az olduğu, keza aşırılık yanlısı bölge ülkelerinin elinden Filistin davasını kullanma fırsatını alacağı, müttefikleri rahatlatacağı yönündeki görüşünü dile getirmeye başladı. Yakın zamanda Savunma Bakanı da bu görüşü dillendirdi.

Dördüncüsü, mevcut savaşın bitiş şekli ile İsrail'in siyasi geleceği arasında doğrudan bir ilişki var. İsrailli avukatın Ulusal Adalet Divanı'ndaki mütalaasının gösterdiği gibi, İsrail’in kazanacak siyasi kartlardan yoksun olduğu açık. Zira avukat "Refah Kapısının Mısırlı olduğunu ve onu açan veya kapatanların da Mısırlılar olduğunu" iddia etti ki bu, tam bir iflastı. Çünkü yardım girişinin İsrail şartlarına tabi olduğu ve bunların çok ağır şartlar oldukları biliniyor. Bu şartların en başında da İsrail’in denetimi olmadan Gazze’ye giren herhangi bir tırın bombalanması ihtimali geliyor. Ne yazık ki bazı Arap yorumcular da avukatın açıklamasını siyasi gerekçelerle tartışılamaz bir gerçek olarak değerlendirdiler. Burada suçlamalarda bulunmanın amacı, son yıllarda çatışmalarda arabulucu rolü oynayan Mısır gibi büyük bir ülkeyi ötekileştirmek, hatta ona düşmanlık göstermektir ve bu umutsuz bir fiildir!

İsrail'in daha önceki kısa süreli çatışmalarda bel bağladığı "savaşta birlik" fikri dağılmaya başladı. Bazıları açıkça İsrail sağı gemisinden atlamakla tehdit etmeye başladı ve geride bıraktığı yıkıma ve insani yok oluşa rağmen savaş ne kadar uzun sürerse, aşırılık yanlılarının boğazının etrafındaki siyasi ilmik de o kadar daralıyor. Hatta İsrail halkı da çözüme meyledebilir ama bunların hepsi için gerçeği okuyan ve yanılsamaları terk eden bir Filistin siyasi planı gerekiyor.

Son söz: Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, yer ve göklerin nizamı, düzeni, dengesi bozulurdu.