Mustafa Özcan
TT

İnsanı ve kimyasını dönüştürme teknikleri!

Mısırlı Doktor Mustafa Mahmut,  Enver Sedat hakkında olumlu kanaat ve görüşler belirten aydınlardan birisidir. Lakin bu tür aydınlar oldukça azdır. Muhammed Mütevelli Şaravi ve Mustafa Mahmut gibi ılımlı İslami kişilikler onun döneminde ekranlarda yer bulabilmiş, sivrilmiş ve kitlelere mal olmuşlardır. Şaravi onun döneminde vakıflar bakanı da olmuştur.  Lakin daha sonraki İsrail ile barış süreci ülkede karmaşa ve gerginlik atmosferi doğurur.  Esasında Sedat bundan masun ve müstağni kalabilirdi. Aksine burnunun dikine gitmiştir.  Bu husustaki ulusal oybirliğini bozmuştur.  Enver Sedat bu zıtlaşma atmosferinde suikasta kurban gider. Sedat kendini tehevvüre kaptırmış,  pervasız  davranmıştır.  İçerinin hilafına dışarıdan aferin almıştır. Bu da onu ölüme sürüklemiştir. Şimdi bu yazı onun hikayesini anlatmaktadır.

 Bazı yazarlar dönemin İhvan Lideri Ömer Telmisani’den de Mustafa Mahmut gibi Enver Sedat’ın Hazreti Osman gibi mazlum gittiğini söylediğini aktarmaktadır.  Halbuki Sedat İhvan’ın bu en ılımlı lideriyle de ters düşmüştür. Adeta İskenderiyeli Vaiz Mahallavi’nin Sedat’a davranışını o da Telmisani’ye uygulamış ve yansıtmıştır.  Ömer Telmisani böyle bir kıyaslama yapmış olsa bile -zannetmiyoruz- kıyas maa’l farık mahiyetindedir. Doğru bir kıyaslama değildir. Bu kıyaslamada ya Hazreti Osman’ı küçümseme ya da Sedat’ı göklere çıkarma vardır.  İkisi de yanlıştır.  Bu aktarımın dakik olup olmadığından şüphem var. Telmisani sonuç itibarıyla Sedat’ın gençlik arkadaşlarından birisiydi.  Sonra yolları ayrılsa da ilk dönemlerinde İhvan mensubiyetinde de beraberlikleri vardır. Dost kalmaları yerinde olurdu.  Bunu bozan Sedat olmuştur. 1981 yılındaki Eylül tutuklamalarında eski arkadaşı Telmisani’yi de içeri atmıştır. Camp David sürecinde eski arkadaşlar karşı karşıya gelmiş ve Sedat canlı yayınlarda Ömer Telmisani, Hafız Selame ve  Şeyh Mahallavi’ye  ‘haddini bildirmiştir.’ Sedat ekranlara çıkarak doğrudan Mahallavi’yi hedef almış ve şöyle seslenmiştir: Bana ve aileme küfretti, sataştı!  Şimdi köpekler gibi cezaevinde yatıyor!  Bu konuşma Sedat’a bir şey kazandırmamış bilakis Mahallavi’yi küresel zeminde şöhrete ulaştırmıştır.  ‘Yazarını kurşunlatan yazılar’ başlığının hatırlattığı gibi Sedat’ı ölüme götüren de bu üslup ve süreç olmuştur.  Sedat taşkınlığının kurbanı olmuştur.  Onu dolduranlar da-kontrol etmek istediklerini varsayarsak- kontrol edemez hale gelmişlerdir. Sedat’ın tehevvürü ve pervasızlığı sonunu hazırlamıştır. Böylece Nasirizm aleyhindeki tutumundan kazandığı itibarı heba etmiş ve kaybetmiştir. Nasirizm rüzgarlarını ve sürecini tersine çevirmesine rağmen sonra bu kazanımlarını pervasızlığıyla sürdürememiştir. Tartışmalı bir figür olmuştur. Peki! Ona bu aşırı özgüveni kim telkin etmiştir? 

 Nasirizmi gerileterek kazandığı itibarını Camp David antlaşmasıyla birlikte yele vermiştir.   Sedat’ın İslami kesimlerle de arası açılmış ve ilişkisi bozulmuştur. Bu da karşılıklı gerginliğe neden olmuştur. Tarihçi Ahmet Çelebi gibilerin parmak bastığı gibi esasen Sedat güzel bir başlangıç yapmış hem Ali Sabri, Sami Şeref  gibi Nasır kalıntısı güç merkezlerini tasfiye etmiş hem de Sovyet uzmanlarını geri göndermiş, kapı dışarı etmiştir. Lakin bu süreç kendisine olan özgüveni gereğinden fazla artırmış ve yel değirmenlerine karşı savaş açmıştır.

Peki! Bu dönüşüm nasıl olmuştur?  Kuveytli düşünür Abdullah Fehd Nefisi bunun himayesini anlatıyor.  Bu hususta Amerikalı bir psikiyatrisin rolüne değiniyor.   Bu psikiyatr dindar bir protestan aileden gelen Carl Rogers'dan başkası değildir. Bu Enver Sedat üzerinde çalışmış ve etkili olmuştur. Başka bir alandan örnek vermek gerekirse Kermit Roosevelt de geçmişte Nasır üzerinde çalışmıştır.  Nasır darbesinin  (1952)arkasında ABD ve doğrudan bu gibi isimler vardır.  ‘Delilden önce mantık gelir’ yaklaşımı doğrultusunda Hür Subaylar darbesi karşısında Kanal boyunca Mısır ordusundan daha fazla asker bulunduran İngiltere kılını kıpırdatmıştır.  Kral Faruk’a sahip çıkmamıştır.  Bunu Amerikan rolü ve etkisi olmadan açıklamak mümkün değildir.  İngiltere darbenin arkasında bulunan ABD ile yüzleşmek istememiştir. Abdullah Fehd Nefisi Enver Sedat’ın dönüştürülmesi ameliyesine  ‘et-tahakküm bil amil’ formülü demektedir.  Yani hedef ajanı veya ismi psikiyatrik yöntemlerle denetlemek ve ele geçirmektir. Ya da kontrol etmektir.

Bu süreçte hedef ismi robotlaştırabilirsiniz ya da mankurta dönüştürebilir ya da zombi haline getirebilirsiniz. 

  Burada hedef kişinin zayıf noktası işlenir. Enver Sedat örneğinde bu zayıf nokta komplekstir. Melezlik onda aşağılık kompleksi üretmiştir.  Sedat melez biri olarak komplekslidir.  Annesi Sudan asıldır. Hür subaylar arasında silik kişilerden ve isimlerden birisidir.  Bu özelliği nedeniyle Nasır döneminde başkan yardımcılığına kadar yükselmiştir. Bilahare Amerikalılar zaaflarıyla onu keşfetmişlerdir.  Onu parlatarak hizmetlerinde kullanmışlardır. 1973 yılından itibaren kendisine savaş kahramanı dendiği gibi bir de sıfatına barış kahramanı eklenmiştir. Muhtemelen Carl Rogers gibiler tarafından bu gibi lakaplar üzerinden devşirilmiştir. Barış kahramanı yaftasıyla Camp David anlaşmasının önü açılmıştı.

 İnsanların zaafları arasında aşağılık kompleksi de vardır. Bu dürtü de işlenmeye müsait bir karakterdir.  Zengin bir madene benzer. Bu dürtü ile birlikte insanları istemedikleri yöne çevirebilir, etkisiz hala getirebilir ya da negatif anlamda yükleme yapabilirsiniz. Sözgelimi bu hususta kısa boyu ile fenomen olan ilahiyatçılardan birisi Yaşar Nuri Öztürk’tür. 

 Devşirici zümreler bazılarının güzelliklerini, bazılarının huyunu suyunu,   diğerlerinin şöhret düşkünlüğünü, korku damarını ve tama zaafını işleyebilirler. Enver Sedat melez olmasaydı belki de bu damarını işletmek kolay olmayacaktı.  Ya da Sedat’ın Sudanlı olduğunu varsaysak yine bu vartadan kurtulabilirdi. Orada siyahilik bir kompleks nedeni değildir.  Lakin beyaz toplumda istisnaları olsa da siyah birisi kompleksten uzak kalamaz. 20 yaşına kadar babası vesilesiyle Müslüman olduğu varsayılan Barack Obama da bunlardan birisidir. Keza Colin Powell de öyle.  Siyah zeminden beyazlara hizmet etmişlerdir.