Yabancı işgaline uğrayan tüm halklar, aslen topraklarından ve halkından yola çıkarak başlattıkları milli mücadeleleri sonucunda bağımsızlıklarına kavuştular. Bu mücadele sonunda işgalci zararın kârdan fazla olduğu bir denklem nedeniyle işgalini sürdüremez hale geliyordu.
Bu, halklar ve onları işgal edenler arasındaki ilişkilerde sabit bir yasaydı ve öyle olmaya da devam ediyor. Hiçbir yerde ve hiçbir zaman da tartışılmadı.
Filistinlilerin işgalden kurtulma, özgürlük ve bağımsızlığa ulaşma yolundaki uzun ve meşakkatli yolculuğu da bu ölçüyle değerlendirilmeli.
Oran ve nicelik olarak Filistinliler ve onlarla birlikte Araplar 20’ini ve 21’inci yüzyıllarda bir halkın sunduğu en büyük fedakarlıkları sundular. Filistin ulusal mücadelesinin gelişmelerini takip edenler için, kaç insan hayatını kaybetti, kaç aile yerinden edildi, kaç kişi tutuklandı, kaç insan sakat kalacak kadar yaralandı gibi fedakarlıkların boyutlarını rakamlarla anlatmamıza gerek yok. Şu anda Gazze'de yaşananlar, yapılan fedakarlıkların ne kadar büyük olduğunun en açık örneği.
Filistinlileri ve onlarla birlikte Arapları ve dünyayı birleştiren bir hayal olan Filistin devleti treni ilk durağı olan ana vatanda durdu. Gerçeklerin tam olarak okunabilmesi için, birçok fedakarlık ve kayıpların yaşandığı bu durağa objektif ve tarafsız bir şekilde bakmak, trenin olması gerektiği gibi hareket etmesini engelleyen engellere parmak basmak gerekiyor.
Ana vatan ve üzerinde yaşayan Filistinliler ile diasporada yaşayan diğer yarısı, etkin olmanın en basit ve en önemli koşulu olan, tek program üzerinde uzlaşı ile desteklenen, tek kurumda somutlaşan, görevleri tek liderliğin yerine getirdiği bir milli mücadelenin sağlam zeminini sağlayan ulusal birlikten yoksunlar.
Bu, ilk durağın muzdarip olduğu ölümcül bir kusurdur. Güçleri birleştirecek, güçlerin uyumunu ve bütünleşmesini sağlayacak şekilde ele alınmadığı sürece, trenin son durağa ulaşması için ciddi bir fırsatı da olamaz. Kaldı ki bu durağın kapısını açmakta anahtar sahibinin nüfuzu nedeniyle karmaşık bir sorun.
Gazze Savaşı'ndan önce Birleşmiş Milletler, kendisini uluslararası toplum olarak adlandırmayı sevdiğimiz ve özellikle de Filistin meselesinin ve halkının devredilemez siyasi haklarının ele alınmasında en adil yer olan Genel Kurul'u bünyesinde barındıran yerdi ve hâlâ da öyle. Doğu Kudüs de dahil olmak üzere 1967'de işgal edilen tüm topraklara geri dönüş, kendi kaderini tayin etme ve bağımsız bir devlet kurma hakkını destekleyen tarihi kararlar burada alındı.
Mülteci meselesinde de çok önemli kararların alındığı yerdi. Öyle ki ABD bile Güvenlik Konseyi içinde tamamen yalnızlaştı, şımarttığı İsrail ise, yapılan her oylamada dışlanmış, izole edilmiş ve kaybetmiş gibi göründü.
Ne var ki BM olgusu, yapısı ile ve yasalarının somutlaştırdığı anormal ve mantıksız bir durumu içeriyor; ezici de olsa çoğunluğun hiçbir önemi yok, çünkü daha küçük olan Güvenlik Konseyi “veto” hakkı aracılığıyla tüm çıktılarını kontrol ediyor. 20’inci ve 21’inci yüzyıllarda veto hakkı sanki ABD'nin Filistinlilere karşı ve İsrail'i kızdıran, Filistinlilere olumlu bir şeyler sunan her karar tasarısına karşı kullanabilmesi için BM yasalarının merkezine yerleştirilmiş gibi göründü.
Filistin devleti treninin ilk durağından son durağına kadarki durumunu en güzel ve en doğru şekilde anlatan göstergelerden biri, popüler, insani ve küresel çoğunluk olarak dünya bir yerde dururken, ABD ve İsrail’in tam karşısındaki yerde ama Gazze'nin enkazı ve şehit cesetleri üzerinde durmasıdır.
Devam eden bölünme ve parçalanmanın, enerjilerin iç çatışmalarda heder edilmesinin somutlaştırdığı zaten mantıksız olan kusur acilen ve dikkatli bir şekilde düzeltilmezse tren ilk durağından kalkamayacak. Bunu düzeltmek ise sadece Filistinlilerin elinde. Çelik kapısı hâlâ anahtar sahibi tarafından sıkıca kapatılmış son durağın kaderi ise, Filistin devletinin kendi topraklarında kurulmasıyla birlikte BM'ye tam üye olarak giriş kartı almasına kapı açılarak elde edilecek kârı tercih etmelerini sağlayacak şekilde, ABD ve İsrail'i gerçekleri olduğu gibi görmeye zorlayacak olanların elindedir.
Filistin halkı ve Arap halkları, birçok oluşumun ve halkın özgürleşmesi için yeterli ve gerekli olanı aşan fedakarlıklar yaptılar. Bu, anayasal meşruiyet veya fiili meşruiyet ile liderliği üstlenenlerin, trenin yola koyulup son durağa varmasını kolaylaştırmak için ilk duraktaki engelleri kaldıracak bir çözüm bulma konusunda acele etmelerini gerektiriyor.
Bütün rüzgarlar Filistin devletinden yana esiyor ama ilk duraktaki kusur pek çok şeyi baltalıyor. Gazze'de ve Batı Şeria'da sahada yaşananlar ile son zamanlarda BM Genel Kurulu'nda yaşananlar, belki ilk duraktaki kusurun düzeltilmesi ve sona erdirilmesi için yeterli bir teşvik olabilir.