Dünya, bu ay Almanya’da düzenlenen ve devam eden futbol turnuvasının maçlarını takip ettiği tutkuyla, ABD’de Başkan Joe Biden ile rakibi eski Başkan Donald Trump arasındaki münazarayı takip etti. Performans değerlendirmesi, 4'ü Donald Trump, 4'ü Joe Biden olmak üzere dünyanın en güçlü ülkesini 8 yıl boyunca yönetmiş olan iki adamın performansına ilişkin gerçek bir değerlendirmeden uzaktı. Zira gerçek bir değerlendirme, ikiliden hangisinin dil ve beden dili açısından daha güçlü ve enerjik, izleyici üzerinde daha fazla etkiye sahip olduğu karşılaştırılmasına dayanır. Genel olarak bu sekiz yıl, insanlık tarihinin en zor yılları arasındaydı; Avrupa'nın kalbinde patlak veren, nükleer eşikte duran ve uzun vadeli bir savaş yaşanıyor. Gazze’de uzun vadeli, son derece yıkıcı ve kanlı, yayılma ihtimali güçlü ve alevleri Babu’l Mendeb'e kadar uzanan bölgesel bir savaşın eşiğinde duruluyor.
Başkan Biden’ın şansına bu yılların en sıcak kısmı onun yönetimi sırasında yaşandı ve bu onun dünyayı yönetmeye uygun lider olup olmadığını belirleyen test oldu, zira onun yönetimi sırasında hiçbir sıcak konu soğutulmadı. Dünyanın hiçbir istikrarsız bölgesinde başarı sağlanamadı. Dahası ABD'nin bütün bir kıtayı kalkındırmaya yetecek kadar harcama yaptığı ama hepsinin de boşa gittiği Afganistan'dan çıkışta yaşananlara benzer bir başarısızlık yaşandı.
Donald Trump, başkanlık döneminde ABD'nin ön cephesiyle çatıştı. Fiyat ve maliyet konusunda anlaşamayan bir müteahhit gibi davranarak, ülkesinin güvenlik ve askeri müttefiki NATO ile olan ilişkisini küçümsedi. Ortadoğu'da kendisi için Yüzyılın Anlaşması adı verilen bir anlaşma yazıldı ve bunu ilan edip bedelini ödedi. Anlaşma, büyük bir küresel sorunu çözmeye yönelik girişim değildi; daha ziyade yangını körüklemek ve anlaşmanın yazarı Netanyahu'yu desteklemek içindi. Trump Filistinlilerin ve Suriyelilerin ceplerinden ona cömertçe bağışlarda bulundu. Golan'ı, Kudüs'ü ve Batı Şeria topraklarının üçte birinden fazlasını ona verdi; ikinci kez başkan seçilseydi kim bilir daha neler yapardı?
Trump seçimleri kaybedince, Latin komşularında yaşanan askeri darbeler ve Avrupa diktatörlükleri gibi bir Amerikan imajı çizdi. Avrupa’da meclisi basan ve kubbesinin altında ateş eden bir subay görmedik mi? Aynı tablo Kongre'de de tekrarlanıp, sandıklardan çıkan sonucu değiştirmek için ateş açılmadı mı?
Trump gitti ve dünyanın büyük kısmı bunu kutladı, rakibi Biden ise yüksek sesler ve büyük risklerle Beyaz Saray'a girdi.
Biden'a gelince, bitimine birkaç ayın kaldığı görev süresince neler yaşandı?
Çin'in bir sonraki duyurusuna kadar, dünyanın efendisi olan büyük ABD, dünyanın en önemli bölgeleri olan Avrupa ve Ortadoğu'da toplanan tüm yakıcı konularda sönük ve etkisiz göründü. Biden, Ukrayna'da tereddüt etti ve duraksadı. Zelenskiy ondan şikayetçi ve Putin de ondan memnun değil.
Süper güç Ortadoğu'da, maceracı İsrail sağının atlarının çektiği bir arabaya dönüştü. Böylece Biden yönetimi, 20 ve 21. yüzyıllarda sivillerin ve çocukların en korkunç şekilde öldürülmesinde doğrudan ortak gibi göründü. Yönetimi, gösteri yapar gibi savaş bölgesinde var olma yoluna gitti. Bu sırada neredeyse Beyaz Saray Ortadoğu'ya taşınacaktı. Blinken, Bill Burns, Jake Sullivan veya Hockstein, sürekli ziyaret ettikleri ama birkaç günlük geçici bir ateşkesi bile sağlayamadıkları Tel Aviv, Kahire, Doha ve Beyrut'ta neredeyse resmi ofisler kurdular.
Diyalog düzeyinin dev bir ülke ve dünyanın en güçlü, en önemli iki başkanı imajına yakışmadığı münazaranın ardından, süper gücün tüm dünya üzerindeki etkisinin azaldığı izlenimi iki katına çıktı. Dostları ile müttefikleri, ittifaklarının kırılganlığını ve ne kadar yararlı olabileceğini daha iyi hissettiler. Aynı zamanda bölgesel oluşumların kendilerine güvenme, zenginlik, iç istikrar ve her ülkenin saf çıkarlarına dayalı dengeli ilişkiler kurma özgürlüklerine eğilimleri de büyüdü. Bu, bir bütün olarak sahnenin tek olumlu yanı olabilir. Münazara öncesinde ve sırasında düşen dünya, münazaradan sonra da Biden'ın külleri ile Trump'ın ateşi arasına düşecek.