Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Öncülerden ve evsizlerden oluşan bir ulus

Her türlü savaşta değerler çöker. Kötü insan sınıfları belirir, Allah korkusu ile yaşayan vicdanlı iyi sınıflar kaybolur. Kaos, zalimi kurbanlarıyla eşitler. Yoksulluk ve korku insanların dayanıklılığını tehdit eder. Sıradan davranışların yerini zorbalık ve el koyma düşüncesi alır, dünkü alışverişler utanmadan, çekinmeden, insani duygulardan uzak bir "karaborsa"ya dönüşür.

Gazze'de yaşanan bunca korkunç acıların üstüne şimdi bir de sömürü, baskı ve yaratılan kötülükler eklendi. Gazze'nin eteklerinde, trajedinin kalbinde insanları çevre ülkelere ve her yere götürmeyi vaat eden savaş ve insan kaçakçısı çeteler türedi. Yaklaşık 100 bin mülteci Kahire'de ikamet ediyor ve burada çocuklarının eğitim alabilmeleri için her işte çalışıyorlar.

Öte yandan tabii ki her yerde hayır kurumları, vakıflar, insani yardım kuruluşları da görülüyor. Ancak yük, taşınamayacak kadar ağır. Haşdi Şabi ordusu Ürdün'ü bombalamaya katkıda bulunarak, doğrudan Kudüs'ü kurtarmaya yöneliyor. Diğerleri de Mısır'ın Sina'yı tüm şubeleriyle birlikte DEAŞ’a açmaktaki ihmaline karşı yürütülen kampanyalara günlük olarak katkıda bulunuyorlar. Bugünün en büyük düşmanı, okul taksitlerini ödeyebilmek için yemek sattığı küçük bir mutfak kiralayan Gazzeli annedir.

Felaket, iyilerin yaptıkları yardımdan daha büyük. Gazze'de kaybolmuş iki milyon, Lübnan'da yerinden edilmiş iki milyon, Ürdün'de ne yapacağını bilmeyen iki milyon, herhangi bir isimlendirme ve sınıflandırma dışında iki milyon var ve hepsinin tek bir önceliği var; eğitim almak! İster doğrudan, ister yeni sihirbaz "çevrimiçi" aracılığıyla uzaktan eğitim almak. Çünkü zaman ve eğitim kaybı dışında tüm kayıplar telafi edilebilir. Bitmek bilmeyen labirentlerinde bunu en iyi Filistinliler öğrendiler. Ne toprağınızı, ne evinizi, ne de çadırınızı yanınızda taşıyamazsınız. Tanıklığınız ise bedeninizin bir parçasıdır.

Taha Hüseyin'in tek kaygısı vardı; yoksulları eğitmek. Devletin zenginlere uyguladığı bir vergi ile yoksulların zorunlu eğitim aldığı bir sistemi yürürlüğe koymuştu. Ancak Taha Hüseyin'in aklındaki eğitimin amacı, yalnızca bilgisizliği ortadan kaldırmak değil, aynı zamanda Fransa'nın yaptığı gibi bir bilgi devleti ve halkı kurmaktı.

Adil olmak gerekirse, Arap Edebiyatının Dekanı bu konuda bir öncü değil, gerçekten bir dekandı. Öncüler, Mısırlı gençleri dönemin en üst düzey eğitimini almak üzere Paris'e gönderen, orduda, tıpta ve her alanda edinilen bu bilgiyi yayan Muhammed Ali Paşa ve Hidiv İsmail'di.