Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT
20

Heniyye suikastı ve savaş tehdidi

İsrail, Hamas hareketinin Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'ye suikast düzenlemeyi başardı ve bu bir sürpriz değil, çünkü onu pek çok yerde hedef alabilirdi, asıl sürpriz yer ve zaman seçimindeydi. Yer, İran'ın başkenti Tahran ve doğrudan İran Devrim Muhafızları'na bağlı bir misafirhane, zaman ise yeni İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın göreve başladığı günle aynı gün.

Siyasi suikastlar tarih boyunca ve her yerde yaşanmış ancak Heniyye suikastı, son 10 yılda bölgede Filistin konusundaki siyasi çatışmanın doğasından hiçbir ders almamış olan direniş eksenine güçlü bir darbe oluşturmayı amaçlıyordu. Bu eksen boş sloganlardan ve boş aşırılıklardan fiili mücadeleye geçmek istedi ve bu dönüşümün maliyetlerinin bir kısmını ödemeye başladı.

Direniş ekseni onlarca yıldır Filistin davasını bir slogan olarak kullanıyor ve uğradığı tarihsel adaletsizliğin arkasına saklanarak bazı Arap ülkelerini işgal etmeye ve onlara nüfuz etmeye çalışıyordu. Bunu da başardı ve dört Arap ülkesine nüfuz etti, Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen onun kontrolüne girdi. Nüfuz etme araçları bilindikti; Müslüman Kardeşler, Sururiye grubu ve benzeri Sünni siyasal İslam gruplarıyla ittifak yapmak, Lübnan Hizbullahı, Yemen'deki Husi grubu, Irak ve Suriye’deki milisler gibi Şii milis gruplar kurmak. Bu noktaya kadar oyun açığa çıkmıştı ve sınırları biliniyordu ama sonra yeni bir şey oldu.

Bu yenilik, bu eksenin, Gazze'de Filistin Ulusal Otoritesi’ne karşı kanlı bir darbe yapan İhvancı (Müslüman Kardeşler) Hamas hareketi aracılığıyla Filistin saflarını bölmeyi başarmasıydı. Hamas bundan sonra herhangi bir Filistin veya Arap önceliğine göre değil, direniş ekseninin önceliklerine göre birkaç yılda bir Gazze’yi savaşa sürüklemeye başladı ve son olarak da mevcut yıkıcı Gazze savaşına yol açtı.

Netanyahu, ABD Kongresinde yaptığı konuşmada ABD'ye verdiği destekten dolayı teşekkür etti ancak karşılığında ülkesini onunla eşit gören bir konumdan konuştu ve İsrail'in ABD'ye yüksek değere sahip istihbarat bilgileri sağladığını vurguladı. İsrail'in İran'a sızmış olduğu bir sır değil, zira İran'da gerçekleştirdiği operasyonların sayısı çok ve uzun yıllardır devam ediyor, binlerce gizli belgeyi ele geçirebildi ve orada çok sayıda suikast gerçekleştirebildi.

Modern tarihi okuduğumuzda İran’ın, doğrudan savaşlardan hoşlanmadığını ve bu savaşlarda çok şey kaybettiğini görüyoruz. Irak ile doğrudan savaş deneyimi, Humeyni'yi, ünlü ifadesiyle, bu savaşı sona erdirmek için "zehri yudumlamaya" zorlamıştı. Ancak birçok Arap ülkesine karşı vekâlet savaşlarında başarılı oldu. İki taraf arasındaki modern hadiseler okunduğunda İran'ın tepkilerinin genellikle formalite olduğu görülüyor. Füzeler ve İHA’lar fırlatılmadan saatler önce haber veriliyor, vatandaşlar telefonlarıyla onları çekiyor ve bazıları elektrik kablolarına takılıyor.

8 Ekim'de, Hamas saldırısından bir gün sonra, bu satırların yazarı bu gazetede şunları yazmıştı: “Bir kez daha Filistinliler, kendilerini İsrail askeri silah makinesine altın tepside sunan Direniş’in kurbanı olacaklar. Gazze'deki Filistinli vatandaşın füzelerin, uçakların, bombaların hedefinde olacağını, altyapının büyük zarar göreceğini bugün herkes biliyor. Bir günlük kahramanlık Filistinliler için uzun süreli bir felakete dönüşecek.” Bugün olanları herkes izliyor.

Bu satırların yazarı 15 Ekim'de de şunları yazdı: “İsrail Başbakanı, Hamas liderlerinin peşine düşmekle ve yaptıklarından dolayı onlardan intikam almakla tehdit etti. İsrail'in, Almanya Nazilerinden bazı Filistinli örgütlerin sembollerine kadar, düşmanlarına karşı her zaman başarılı olduğu uzun bir intikam politikası geçmişi var. İsrail'in bu tehdidinden sonra herkes zafer gemisinden atlayıp kendisine bir cankurtaran botu aramaya başladı. Bunun için de operasyondan haberleri olmadığına ve hiçbir sorumluluklarının bulunmadığına dair açıklamalarla kendilerini akladılar. Halid Meşal, operasyonun gerçekleştirildiği güne kadar kendisinden haberi olmadığını, medya aracılığıyla öğrendiğini söyledi. Dili ve söylemleri değişti. Ardından Salih el-Aruri sorumluluğu reddedip suçu Gazze'nin yoksul sakinlerinin üzerine attı ve kelimenin tam anlamıyla şunu söyledi: Yerleşim yerlerine girip sivilleri rehin alan Gazzeli sıradan kişiler var. Bu ne bizim planımızdı ne de ilkelerimiz arasında yer alıyor.

İsrail, Lübnan'da Aruri'ye ve onunla birlikte yüzlerce Lübnanlı Hizbullah liderine ve üyesine suikast düzenledi; bunların en sonuncusu Hizbullah’ın kıdemli askeri lideri Fuad Şükür’dü. Keza Gazze, Batı Şeria ve Lübnan'da Muhammed ed-Dayf de dahil olmak üzere Hamas hareketinin birçok liderini öldürdü. Suriye, Lübnan ve Irak'ta İranlı komutanları ve Yemen'de Husi milislerin kontrolündeki Hudeyde Limanı’nı vurdu.

Son söz; savaşlardan bıkmış ve artık bunları siyasi çözümlerle aşmasının zamanı gelmiş bir bölgede savaş tehditleri yükseliyor.