Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Ulusal Gün: Yüz yıl önce Suudi Arabistan

Suudi Arabistan’ın 94’üncü Ulusal Günü, ülkeyi birleştirme ve devleti istikrara kavuşturma yönündeki büyük tarihi başarının yıllık kutlamasıdır. Geçmişi hatırlama ve geleceği inşa etmek için bugüne sevinme fırsatıdır. Bugün Suudi Arabistan, yönetiminin hedefi olarak güvenlik ve geleceğe, refaha, devletin Vizyon 2030 hedeflerine  yönelik dizginsiz bir istek ve azim kisvesine bürünmüş durumda. Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin yıllar önce başlattığı Vizyon 2030, Suudi Arabistan halkının tüm kesimlerini arkasında topladı ve diğerlerine yol gösterici oldu.

Bu vizyon, amaç ve hedeflerinin çoğuna duyurulan tarihlerden yıllar önce ulaştı. Bu, başarılar biriktiren, değişme ve yenilenme esnekliği ile karakterize edilen kesintisiz bir süreçte, bilenmiş kararlılığın ve azmin gücü ile gösterilen çabalara işaret ediyor. Suudi Arabistan Ulusal Günü'nde, ülkenin kurucusu Kral Abdulaziz ve sadık adamları ile birlikte ülkenin birleşme aşamalarının en güzel tanığı olarak tarih hatırlanmalıdır.

Ülkelerin hayatları yıllarla ölçülmez, senelerle tartılmaz; elde edilen başarılarla, biriken deneyimlerle, açıklanan planlar ve tutarlı stratejiler çerçevesinde daha iyi bir yarın için duyulan istek ve azimle ölçülür. Yüz yıl önce bugün, 1924'te, 1932'de Suudi Arabistan Krallığı’nın deklare edilmesinden sekiz yıl önce, Suudi Arabistan büyük iç, bölgesel ve uluslararası mücadeleler yaşıyordu.

Zamanın göreliliği, Einstein'ın teorisini ortaya koyduğu ve fizik tarihini, insanın zaman algısını kesin, bilimsel bir şekilde değiştirdiği bilimin başarılarından biridir. Kuran-ı Kerim'de de: “Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydıklarınızla bin yıl gibidir” buyrulur. Görelilik teorisinden önce de, sonra da insanlar bireylerin, halkların ve ülkelerin tarihinin yükselme ve gerileme, bir araya gelme ve ayrılma, birleşme ve bölünme yönünde hareketli bir tarih olduğunu bilirler. Yüz yılın dersleri her düzeyde çok yoğun ve önemlidir. Tarihin bilgeliğini damıtmak geleceği bilmek için iyi bir araçtır. Goethe şöyle der: “Üç bin yıllık insan yaşamının derslerini anlamayan, karanlıkta yaşar.”

Bölgemizde tarihin birçok suları belgelenen tarihlerde ve etkili olaylarda, zamanın su çarkında akmıştır. Günler ve geceler, liderlerin zihin ve akıllarında, bireylerin, toplumların ve halkların yönelimlerinde vizyon ve fikir çatışmalarıyla geçmiştir. Küresel olarak iki dünya savaşı yaşandı; birincisi 1924'ten önce, ikincisi 1924'ten sonra. Birincisi daha Avrupalı iken ikincisi uluslararası alana yayıldı. 1924 yılı gerçekten olağanüstü bir yıldı; bu yıl içinde bir Türk imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı. Yıkılışı Mustafa Kemal Atatürk tarafından içeriden duyuruldu. Bunun üzerine bu halifeliğin mirasçısının kim olacağı konusunda tartışma çıktı. Halifelik siyasete hizmet eden kutsal bir dini makam olduğu için, Mısır Kralı Fuad, Mekke Şerifi Hüseyin, Yemen İmamı ve hatta halifeliğe talip olan Afganistan Kralı gibi liderler kimin mirasçı olduğu hakkında tartıştı.

Bu fikri-politik çatışma o dönemde tüm şiddetiyle sürüyordu ve içi boş teorilerin çatışması değil, gerçeklik üzerinde büyük ve son derece önemli etkisi olan bir çatışmaydı. Kral Abdulaziz o dönemde bu çatışma ile baş edebilmiş ve Emin el-Reyhani, onun bu çatışmaya ilişkin doğru görüşlerini ve keskin bakışını “Arapların Kralları” adlı kitabı ile diğer kitaplarında ve daha sonraki yazışmalarında aktarmıştı. Suudi Arabistanlı tarihçiler ile o dönemle, özellikle de o yılla ilgilenen diğerleri de buna değindiler.

O yıl Şerif Hüseyin kendisini Müslümanların halifesi deklare etti. Bu da Mısır ile ilişkilerinde gerginliğe neden oldu. Zekeriya Süleyman Beyumi'nin “Mısır'ın İbn Suud'un Hicaz'ı ilhakına ilişkin tutumu 1924-1926” adlı kitabında şöyle denmiştir: “Hicaz Şerifi'nin politikasının aksine, İbn Suud, Mısır hükümeti ve kamuoyunu kazanmaya çalışmanın gerekliliğini anlamıştı. Ocak 1924'te meclisin açılışı münasebetiyle Kral Fuad'a bir tebrik telgrafı gönderme girişiminde bulundu ve aynı zamanda İslami eğilimin takipçisi bazı yazarların desteğini kazanmaya çalıştı.”

Şekip Arslan, “Arap Dünyasının Olayları ve Gerçekleri Külliyatı” adlı kitabında şöyle der: “29 Ağustos 1924'te Necd Sultanı Abdulaziz bin Suud'un kuvvetleri Hicaz sınırını geçti. Taif şehrine saldırdı ve onu işgal edebildi.Bu, ülkenin birleşmesi yolunda büyük bir adımdı”

O aşamada hilafetin yeniden kurulması için paralel, siyasi olmayan, ancak bu sefer “ülkeler”  değil, 1924 yılından dört yıl sonra deklare edilen Müslüman Kardeşler gibi “gruplar” ya da “örgütler” tarafından yapılan çağrılar da aktif olmaya başlamıştı.

Son olarak, bu yüz yıl önceki tarihe bir ana bakıştı. Bu tarihi andan bir yüz yıl daha önce İmam Türki bin Abdullah, Riyad'a girerek ikinci Suudi Arabistan devletini kurmuştu.