Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Suudi Arabistan milliyetçiliğinin sorunu

Dünyadaki tüm ülkeler vatandaşlık inşa eder ve aidiyet ruhunu geliştirir. Suudi Arabistan da dün kuruluşunun 94’üncü yıldönümünü kutladı. Onun doğal ve uzun tarihi sınırları, uyumlu kabile ve etnik uzantıları, sürekli ve istikrarlı bir yönetimi olan birleşik bir devlet olduğu sonucuna varmak için haritasına bakmak yeterlidir.

Modern devlet kavramı, eski kabile temelli ve bölgesel devletçiklerden daha karmaşıktır. Farklı şekillerde milletler ve derebeylikler tarih boyunca her zaman var olmuştur. Sınırları ve egemenliği ile modern haliyle devlete gelince, 17. yüzyıldaki Vestfalya Antlaşması'ndan (24 Ekim 1648) itibaren bilinmeye başlamıştır. Bu anlaşma, ulus-devletin egemenlik ilkelerini ve uluslararası ilişkileri düzenleyen kuralları oluşturdu ve bunların çoğu günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

Yaşayan diğer uluslar gibi Suudi Arabistan da sayıları milyonlara varan yasa dışı göçmenler, dış müdahalelerle küreselleşme, siber saldırılar ve ulusal birliği baltalamaya yönelik sistematik propaganda kampanyaları gibi meydan okumalarla yüzleşiyor. Bunların hepsi vatandaşlığın derinleştirilmesini gerektiren, devam eden ve ciddi sorunlardır. Geçtiğimiz on yıllarda Suudi Arabistanlılar “vatanseverlik” ile rekabet eden ve onunla çatışan ideolojilerle mücadele ettiler. Belki de ideolojilerinin altmışlı ve yetmişli yıllardaki yaygınlığına ve çekiciliğine rağmen, dış taraflara bağlı olmayan Arap milliyetçileri hariç, Arap komünistler yabancı partilere, aynı şekilde Müslüman Kardeşler gibi ümmetçi İslami grupların mensupları da dışarıya bağlı olmakla suçlanırken, güçlü ve uzun zamana yayılmış bir modele sahip olmadığını söylersek abartmış olmayız.

İthal veya yerel ümmetçilik ile mücadele etmek bir vatanseverlik eylemidir, ancak tek amaç bu değildir. Yüz yıl önce ülkelerimiz kabileciliğe ve sınırlı yerel bağlara dayanıyordu ve ulusal kimlik güçlendirilmediği zaman, uluslararası öneriler bir meşruiyet ve referans olmaya çalışırlar. Nasırcılıktan Baasçılığa Arap milliyetçiliği, Marksist, Maoist ve aynı zamanda sosyalist Arap komünizmi, sınırları aşmayı denedi ve başaramadı. Buna karşılık dini ve kültürü boyunduruk altına almaya çalışan İslamcılık bunda başarılı oldu. Vatanseverlikle çelişen basit bir fikirden devlet, vatan ve vatandaşlık fikrine en büyük tehdidi oluşturan organize bir gruba dönüştü.

Yönetiminin sürekliliği ve istikrarıyla Suudi Arabistan, İran, Mısır ve Irak'tan esen bu ümmetçi rüzgarlara göğüs gerdi. Daha sonra fikri ve silahlı İslamcı gruplar kasırgasına göğüs gerdi ve hepsini mağlup etti.

Bu gruplar, devlet fikrini sorgulayan, bayrağı selamlamak, kraliyet selamı, sınırlara ve anlaşmalara saygı, yasalara saygı gibi sembollerini inkâr ederek vatanseverliğe düşman, gelişim ve değişime karşı bir felsefe sunan bir dizi öneriyle “vatan” kavramını yıkmaya çalıştılar.

Bugün, resmi ve yüzeysel ya da aşırı ve şovenist değil, doğal bir bağlılık olarak vatanseverliği derinleştirmek giderek daha önemli hale geliyor.

Zira vatanseverlik birleştirici bir güç görevi görür ve ideolojik, etnik ve sınıfsal ayrımlara karşı birlik ve beraberliği güçlendirir. Ülkeyi inşa etme ve geliştirme konusundaki ortak hedeflere ulaşmak için toplumu birleştirmeye çalışır. Ülkenin tarihini ve coğrafyasını anlayarak, başarılarıyla gurur duyarak aidiyet duygusunu derinleştirir.

Suudi Arabistan, binlerce yıllık tarihini bölgeyle ve dünyayla paylaşan en eski uluslardan biridir. O dönemlere dair bugüne kadar çok az şey biliniyor ve bu nedenle Krallığın tarihi uzantıları üzerinde kapsamlı saha, kazı ve akademik araştırmalar yürütülüyor. Sosyal gelişim özgünlüğü ortadan kaldırmaz, aksine gücü ve kendine güveni ifade eder.

Hepimiz aynı coğrafi alanda ve düşünsel ortamda yaşadığımızdan, Suudi Arabistan Krallığı gibi bir ulus-devletin başarısı diğer ülkelerin de başarısını ve istikrarını destekler. Bugün, bölgedeki çok sayıda iç savaşın şiddeti ve ülkelerin istikrarını tehdit eden dış saldırılarla birlikte, ulusal bağların güçlendirilmesi ihtiyacı her zamankinden daha fazla.

Ülkeye aidiyet ve kimlikten gurur duyma konusunda modern Suudi Arabistan deneyimi biçimsel ve törensel değildir. Aksine ortada devletin yanı sıra insanlar ve toplum için de kapsamlı bir kalkınma projesi vardır.