Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Berri günün adamı

İsrail uçaklarının ve füzelerinin gece gündüz Hizbullah mevzilerini vurduğu bir dönemde ışık saçan tek bir ev var: Nebih Berri'nin evi. Burada yabancı heyetleri, dün havaalanına iner inmez oraya geçen İran Dışişleri Bakanı’nı, Batılı elçileri, İran elçisi ile yarışan Amerikalı arabulucu Amos Hochstein'ı ve yabancı büyükelçileri kabul ediyor.

Pek çok kişi Berri'nin 30 yıl önce ömrünün dolduğunu, yetkisi olmayan bir meclisin fahri başkanından ibaret olduğunu, Hasan Nasrallah'ın hakimiyeti nedeniyle Şii toplumunu artık temsil etmediğini düşünüyordu. Ama bugün Hizbullah'ın geri kalan bazı liderleri ona başvurarak ondan yardım istedi. Ancak Berri ölü liderlerinin pozisyonlarına karşı çıktı. İsrail'in talebi ve mevcut saldırının nedeni olan, sınıra ordu gönderilmesini öngören 1701 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı'nı kabul ettiğini duyurdu.

Berri'nin önemi, cumhurbaşkanının seçilmesiyle başlayacak herhangi bir siyasi çözümü aktifleştirmek için gerekli olan meclis meşruiyetinin yanı sıra, ciddi bir çalkantıdan geçtiği dönemde Şii toplumunu da temsil etmesidir. Tıpkı Saddam'ın devrilmesinden sonra Baas Partisi'nin kökünün kazılması, keza Müttefiklerin Almanya'da Nazi liderlerinin, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya'daki liderlerin kökünü kazımaları gibi, İsrail de iki haftadır neredeyse her gün Hizbullah'ın kökünü kazımak için bir operasyon gerçekleştiriyor. Banliyö liderlerinin tasfiye edilmesi, kaosu önlemek ve Hizbullah içinde basamakları tırmanma hırsında olanları engellemek için Şii bir lider tarafından doldurulması gereken tehlikeli bir boşluk yaratıyor. Berri genel olarak hâlâ Lübnanlı siyasi figürlerin en önemlilerinden biri ve onun bu aşamadaki liderliği, ülkeyi siyasi olarak kurtarma sürecinin diğer dini gruplarla birlikte Şii bileşenin katılımı olmadan tamamlanamayacağını söylüyor. Bu, söz konusu sürece gerekli halk desteğinin ve meşruiyetinin kazandırılması için gerekli.

Nasrallah'ın yokluğunda Berri'nin dini grubunun liderliği önünde bazı engeller var. Bazıları 86 yaşında olması nedeniyle ona karşı çıkıyorlar. Buna ilave olarak Lübnan sokağı artık eski geleneksel liderlikleri reddediyor. Berri'nin daha Nasrallah defnedilmeden önce taç giymek için acele ettiğini, bunun planlı bir darbe ve Berri’nin de komplonun bir parçası olduğunu fısıldayan sesler de var. İran Dışişleri Bakanı'nın Beyrut'a yaptığı acele ziyaret, Hizbullah'ın siyasi olarak silinmesi sürecini durdurma girişimi ve yetkilerin Berri’ye devredilmesini engellemek istiyor olabilir.

Sadece Şiileri değil, tüm Lübnan'ı sunağa yönlendirenlerin ve kurban edenlerin Nasrallah ve İran olduğunu unutamayız. Gördüğümüz acı trajediler, hiçbir ilgisinin ve çıkarının olmadığı bir savaşta Lübnan'ı bir savaş cephesi yapmalarının, en az 30 yıl boyunca ülkeyi rehin almalarının doğal bir sonucudur.

İlginç olan, yeni aktivizmin dış güçlerin beklediğinden daha önemli, hızlı ve hatta cesur sonuçlar üretmesidir. Bunlardan ilki, Lübnan'ın “Gazze’ye destek dosyasından” ayrıldığının, yani İran'ın Gazze'de İsrail ile çatışma projesini desteklemekten vazgeçtiğinin duyurulmasıydı. Bu Nasrallah'ın taahhüdüydü.

İkincisi, cumhurbaşkanının seçilmesi için koşulan İsrail saldırısının durdurulması şartından vazgeçilmesi ve İsrail askeri operasyonunun bitmesini haftalarca, aylarca beklemeden bununla ilgili prosedürlerin başladığının duyurulması. Bu olduğunda onlarca yıldan sonra ilk özgür Lübnan cumhurbaşkanı göreve başlayacak ve ülkenin içinde bulunduğu tehlikeli durum nedeniyle askeri bir yönetici de olacak. Lübnan on yıllar boyunca yabancı güçlerin egemenliği altında yaşadı: 1970'lerde Filistin Kurtuluş Örgütü, 1980'lerde ve 90'larda Suriye, 2000'lerden itibaren de Hizbullah'ın temsil ettiği İran kontrolü.

Büyük ihtimalle seçilecek cumhurbaşkanı, devletin egemenliğini nihayet Suriye sınırından İsrail sınırına kadar temin etmek gibi tarihi bir rol ve zor bir görevin beklediği ordu komutanı da olacak. Böylece Lübnan'ın İran adına İsrail'e karşı savaşma çilesi sona erecek ve o zaman İsrail'in işgal ettiği kalan kilometreler için artık bir mazereti kalmayacak. Bu adımları Berri elbette kendi siyasi diliyle açıkladı. Ortak açıklamada şunlar belirtildi: “Taif Anlaşması ile 1701, 1680 ve 1559 sayılı BM kararlarının uygulanmasının ilk adımı olarak ordu hemen Mavi Hat boyunca konuşlandırılacaktır. Bunun sonucunda da İsrail ile ateşkes anlaşması gerçekleşecek, sınırlar kontrol altına alınacak ve Lübnan korunacak, barış ve savaş kararı yeniden devletin olacak ve silah yalnızca onun elinde bulunacaktır.” Son cümle en önemli ve uygulanması en zor cümle; milislerin silahsızlandırılması.

Berri'nin siyasi sahneye dönüşü, uluslararası toplumun, Lübnan'ın dünyadaki herhangi bir ülkeden daha uzun süredir yaşadığı kaos ve iç savaş durumunu sona erdirme yönündeki gerçek arzusuyla birlikte Lübnanlı güçler, bölge ülkeleri ve uluslararası güçlerden oluşan uzun bir grup tarafından desteklenecektir. Bahsi geçen uluslararası arzu, Lübnan'ın kaynağı haline geldiği risklerden kaynaklanıyor. Zira Lübnan, bölgesel yıkım faaliyetlerinin ve uluslararası kaçakçılığın merkezi haline geldi.