Ateşlerin yakıldığına, atmosferin karardığına tanık olurken, Körfez ülkeleri ile bazı Arap ülkelerinin ekonomik kalkınma, sosyal rönesans ve dünyayla olumlu etkileşim programlarında ilerlemesi mümkün müdür?
Maşrık (Levant), Irak, Yemen, Sudan, İran, İsrail ve diğerlerinde günlük sözlük, kara, boğulmuş, savaşları kutlayan, savaş, yıkım ve toprakları yakıp yıkma haberleri ile etkileşim içinde olan bir sözlük iken, bundan nasıl kaçılabilir?
Biz ve tüm bölge halkları (Lübnan, Suriye, Irak, Yemen, İran ve İsrail) huzurlu ve başımızın rahat olduğu bir yaşam istiyoruz. Peki bu ne zaman herkes için mümkün olacak?!
Bu kötü koşullarla yaşamaya ne kadar dayanılabilir?
Kimisi gururlanarak, kimisi ise acıklı bir şaka ve ironi ile Lübnanlıların savaşların, bombardımanların ve barikatların ortasında yaşamayı ve “eğlenmeyi” çok iyi bildiklerini söylüyor. Peki, bu iyi bir şey mi?!
Evet, insan hastalıkla, yoksullukla, fakirlikle, hizmet eksikliğiyle yaşayabilir ama bu bir arada yaşama onun kalıcı sağlıklı bir durumda yaşadığı anlamına mı geliyor?!
Bu övgü görünümünde bir yergi, lüks bir bardak içindeki acı bir içecek mi?
Bu bizi ölümü kutsayan ve kutlayan, hayatı kötüleyen ve küçümseyen bir kültüre götürüyor. Peki hayatı hep küçümserken nasıl yaratıcı olacaksınız, insanlarınızı ve toplumunuzu nasıl geliştireceksiniz?!
Hayat güzeldir, yaşanmaya ve maceralara girişmeye değerdir. Dünya depresyon cennetinden, şehit taziyelerine ve övgülerine bağımlı olmaktan, sokaklarda onların resimlerinin ağaçlarla, sinema filmlerinin afişleriyle, sevinç ve yaşam görüntüleri ile yarışmasından daha güzeldir.
Bu sadece etrafımızda kaynayan kazanı izleyen birinin içini dökmesidir. Ve diyoruz ki evet, gelecek kervanının, çevresinde onu durdurmaya çalışan her şeye rağmen yolculuğuna devam etmesini sağlayabiliriz.