Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Trump: Muzaffer dönüş

Tarih okumayan, olaylardan ders çıkarmayan kişi, görüşünü bulanıklaştıran, tarihin mantığına dair basiretini körleştiren, onu analizler ve pozisyonlar içinde bocalar halde bırakan -ne kadar uzun sürerse sürsün- geçici olan anların büyüsüne kapılır. Birkaç gün önce tüm dünyada yaşanan en önemli hadise, ABD seçimlerinin başkan seçilen Donald Trump'ın olağanüstü zaferiyle sonuçlanmasıydı.

Özetleyecek olursak, ABD son yirmi yılda siyasi yönelimlerinde büyük değişikliklere sahne oldu. Bunların temeli ve etkeni, aşırı “liberal solun” partinin kontrolünü ele geçirmesiyle birlikte Demokrat Parti'yi kasıp kavuran büyük değişimdi. Bu seçimlerde de ezici bir yenilgiye uğrayan, uzun ve geniş geçmişiyle Demokrat Parti'nin kendisi değil, “liberal sol” oldu. Demokrat Parti ciddi bir gözden geçirmede bulunmadığı, bu akımdan ve sembollerinden, partiye içeride ve dışarıda büyük zarar veren iç ve dış, siyasi ve sosyal, eğitim ve sanat, medya ve felsefi politikalarından kurtulmadığı sürece, kaderi daha da dağılmak ve bölünmek olacaktır. Savaşları yayan, Ortadoğu'da iki ülkeyi, Afganistan'ı ve Irak'ı çökerten George W. Bush ve onunla birlikte gelen “neo-muhafazakarlar” döneminden sonra, liberal sol hareket, Demokrat Parti içerisinde öne çıktı ve 1920'li yıllarda Amerikan siyasetine hakim olan eski söylemleri yeniden canlandırarak, dünyadan “izole olma” ve “geri çekilme” sloganlarını yükseltti. Obama yönetimi Ortadoğu'da sadece iki ülkeyi çökertmek yerine çok sayıda Arap ülkesini çökertmeye çalıştı. Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de rejimleri devirmeyi başardı, Bahreyn'de ise büyük bir başarısızlığa uğradı.

Trump'ın ilk başkanlık dönemi, liberal solun aşırıcılığına ve ABD'nin iki başkanlık döneminde zayıfladığı Obamacı politikalara açık bir tarihsel tepkiydi. Obama döneminde Rusya, Kırım'ı ve Doğu Ukrayna'yı işgal etmiş ve ABD müttefiklerini terk etmişti. Bunun siyasi sonuçları, İran ile yapılan “nükleer anlaşma” gibi övündüğü başarılar da dahil olmak üzere siyaset dünyasında ABD’nin yaşadığı büyük kayıplar oldu. İçinde bulunduğumuz dönem de Obama döneminden farklı değildi, aksine onun daha fazla kayıplarla devamı niteliğindeydi. Afganistan'dan yenilgiyi andıran hızlı çekilmenin amacıysa, Afganistan'ın gelecekte de tüm dünyadaki teröristlerin sığınağı olarak kalmasını sağlamaktı.

Trump, Suudi Arabistan ile derin siyasi ittifakı ve ilk döneminde kazandığı zaferin ardından ilk yurt dışı ziyareti için onu seçmesiyle Amerikan politikasını normale döndürdü. Müttefiklerle ilişkilere yeniden güven kazandırdı, düşmanların ABD'nin veya dünyanın çıkarlarına zarar verecek her türlü aşırılıklarını engelledi. O, aşırı liberal solun kendisine yönelik tüm propagandalarına rağmen deneyimli ve usta bir politikacıydı.

Trump geri döndü ve onunla birlikte ABD'nin içinde ve dışında bu aşırı liberal soldan, ABD ve müttefikleri için siyasi açıdan son derece zararlı önermelerinden kurtulma umutları geri döndü. Aynı zamanda bu akımın, sanatta, medyada ve eğitimde tam anlamıyla bir diktatörlük olan “eşcinsellik diktatörlüğünü”, dahası küçük çocukların cinsiyetini ebeveynlerinin izni olmadan değiştirmek için tehlikeli ameliyatlar yapılmasını desteklemesi sebebiyle toplumsal açıdan son derece çirkin önermelerinden kurtulma umudu da geri geldi.

Liberal sol politikaların güçlenmesi ABD'ye ve onun çıkarlarına büyük zararlar verdi ve bunlar tüm dünyaya uzandı. Dünya Ukrayna’da patlak verecek gerçek bir nükleer savaşın eşiğine geldi. Amerikalı ulusal güvenlik düşünürleri, büyük değişkenlerin farkında olmadan geçmişteki düşünürlerden ve eski politikalardan kopyalayıp yapıştırmaya başladılar. Politikaları aynı zamanda Avrupa, Ortadoğu ve dünyadaki geleneksel müttefiklerin ABD'ye olan güvenini de zedeledi. Bu durum, tüm müttefiklerin dünyadaki büyük güçlerle siyasi, ekonomik ve askeri açıdan dengeli ittifaklar arayışına girmesine yol açtı. Bu ABD için büyük bir kayıptı. İsrail gibi en yakın müttefiklerden bazıları, liberal solun politikalarındaki tereddütlere rağmen inisiyatif almak ve karşı karşıya oldukları riskleri ortadan kaldırmak, onu İsrail'in yeni eğilimlerini desteklemeye mecbur etmek zorunda kaldılar.

İsrail, Amerikan liberal solunun Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da ve Yemen'de genişlemesine izin verdiği ve hatta çeşitli şekillerde desteklediği İran'ın tüm kollarına karşı koymayı başardı. Liberal sol, kimi zaman aleni, kimi zaman gizli bir şekilde bunları destekledi, müttefikleri zayıflatan, hasımlarını güçlendiren siyasi ve askeri kararlarla bölge ülkelerinin onlarla mücadelesini engelledi ve kapasitelerini kısıtladı. Bölgede terörün kökünü kazıma kararı alan Başkan Trump'ın ilk dönemiyse dünyayı bu politikalardan kurtarma girişimiydi.

Son olarak, Obama'nın iki başkanlık dönemindeki politikalarını ve Biden'ın politikalarını destekleyen Arap yazar ve analistlerin analizleri tartışılmalı. Herhangi bir sorumluluk üstlenmeden bu sayfayı çevirip diğerini açmalılar, bu meşum liberal solun peşi sıra sürüklenmelerinin sonuçlarına katlanmalılar.