Savaşa katılan ana cephelerdeki durumun gölgesinde, yedi cephede yaşananların yenilgi mi yoksa zafer mi olduğu konusundaki kısır tartışmaya girmeden, kâr-zarar dengesine göre objektif bir değerlendirme yapmak daha önemli ve yararlı görünüyor.
Değerlendirmeye en uzak cepheden başlayarak en yakına geleceğiz.
Direniş kampının manevi babası ve kollarının finansörü İran, değerli coğrafyadan, yani Lübnan ve Suriye’den çıktı ve şu anda bir dizi önemli iç ve dış meydan okuma ile karşı karşıya.
Esasında istikrarlı olmayan içerisinde, kollara ve arenalara yönelik pervasız ve cömert harcamaların faydası konusunda halk arasında geniş çaplı ve hararetli bir tartışma dönüyor. Bu tartışma, İran nüfuzunun Ortadoğu'nun önemli bölgelerini kasıp kavurduğu dönemde bile alevlenmişti, ancak yetkililer onu susturmayı başarmıştı.
Lübnan'da Hizbullah'ın başına gelenler ve Suriye'de yaşananlardan sonra bu tartışma geri döndü ve daha da genişledi. Buna bir de korkulmaya değer bir gelişme olan İsrail'den gelen doğrudan tehdit tonunun yükselmesi ekleniyor. Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşünün yaklaşması da bu korkuyu destekliyor. İranlılar bu gelişmenin önemini tahmin ve çıkarım değil, deneyim yoluyla diğerlerinden daha iyi biliyorlar.
İkinci cephe Suriye, eski rejimin İran'ın istediği her şeyi istediği gibi alabilmesi için kendisine sunduğu bir hazine gibiydi. İran’ın en güçlü kolu olan Hizbullah, gücünü ve nüfuzunu geliştiren stratejik bir koridordan daha fazlası olan nadir coğrafyasına güveniyordu. Lübnan'a hâkim olmasını sağlayan da buydu ve bu, ana devlet olan İran'a bölgede belirgin bir nüfuz sağladı. Bu nüfuzun içinde en önemlisi İsrail ile çatışma sahalarıydı.
Yaşananlarla birlikte Suriye, bölge coğrafyasını İran'a kapattı, tüm arenaları birleştiren halkaları fiilen sonlandırdı. Rejimin çöküşünün getirdiği büyük olumluluklara rağmen Suriye, devletin sıfırdan yeniden inşası, bölgenin eski ve yeni savaşlarının yol açtığı yıkımdan daha büyük ölçüde bir yıkım yaşayan ülkenin yeniden inşası açısından muazzam meydan okumalarla karşı karşıya.
Dahası Rusya ve İran'ın sahadan çekilmesi, İsrail'in artan hırslarıyla birlikte NATO’yu temsil eden Türkiye ve ABD’nin arenaya girmesiyle farklı bir siyasi ittifak kaçınılmaz oluyor. Kaybeden İran ile direniş ekseni ve arenalar birliğinden çıkan Suriye’den Lübnan’a gelince, 1701 sayılı karara oybirliğiyle uymayı kabul ederek, destek savaşı dosyasını kapattı. Karara uymanın yanı sıra, karara bağlı kalınıp kalınmadığını denetlemekte İsrail’in doğrudan rolünü, Lübnan topraklarında kalıcı bir askeri varlığa ihtiyaç duymadan, hava gücü ile ihlalleri bastırma hakkına sahip olmasını görmezden gelmek zorunda kaldı.
Devlet ve rejim olarak Lübnan, güvenliği için ABD ve Batı'nın koruyucu kucağına sığındı ve uzun bir süre destek savaşından kaynaklanan yaralarını tedavi etmekle, evini düzene koymakla, bir parçası olduğu bölgede ABD’nin kara sınırlarının belirlenmesi ile normalleşmeyi kapsayan kapsamlı ajandasıyla utangaç bir şekilde başa çıkmakla meşgul olacak.
Lübnan'daki mevcut fikir birliğinin etkisi, İsrail ile hiçbir başlık altında savaş yapılmaması ve bir sonraki duyuruya kadar komşu Suriye'den korkulmaması temelinde, süresiz olarak genişleyecek
Gazze’ye gelince, çevresindeki her şey değişti ama onun durumu kötüden daha da kötüye gitti.
Kalıcı anlaşmalar yerine süreli anlaşmalar ve uzlaşılar ile geçici sükûnet dönemleri yaşayabilir. Gazze’nin, mesela Lübnan ve Suriye ile ortak noktası ise milyarlara ve yıllara ihtiyaç duyacak yeniden inşa çalışmaları ile uzun bir süre meşgul olacağıdır. Bunun için de Gazze’den İsrail’e tek bir kurşun bile atılmamalı.
Lübnan, Suriye ve İran'daki tüm bu değişiklikler Gazze konusunda yeni ve olumlu bir şey yaratmadı. Bunun nedeni, olup bitenler ve olacaklarla daha büyük ve daha derin bir sorun olan Filistin davası arasındaki güçlü ve mutlak bağlantıdır. NATO üyesi ABD’nin katılımıyla İsrail, Gazze'nin dayanışma, sempati ve sınırlı destek verme dışında aslında üyesi olmadığı arenalar sorununu çözse de Gazze'nin kaderi, ona karşı savaş dursa da devam etse de temel davasının kaderine bağlı olmaya devam ediyor. Bu aşamanın vaftiz babası olan ABD'nin, Filistinlileri memnun edecek bir çözüm üzerinde ciddi şekilde çalışmaya hazır olduğuna dair kesin kanıtlar ise henüz görülmedi.