Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan savaşındaki en tehlikeli silah!

Sudan'ın mevcut savaşın gölgesinde karşılaştığı zorluklar çok ve çeşitlidir; bunların en önemlisi, insanların haber ve bilgi edinmelerinin birincil aracı haline gelen sosyal medyanın etkisidir. Bu bağımlılığın artmasıyla birlikte sosyal medya platformları, medya ve psikolojik savaş için tehlikeli bir arenaya dönüştü. Bazen özel yayın odalarında hazırlanan bilgi ve haberleri yayınlayan tarafların amaçlarına hizmet edecek şekilde insanları etkilemek, kamuoyunu yönlendirmek ve şekillendirmek için kullanılabilen bir araç haline geldi.

Savaşın patlak vermesinden bu yana sosyal medyanın karışıklık yaratmak veya bir tarafa sempati uyandırmak ve diğer tarafın imajını çarpıtmak yahut kamuoyunu etkilemek ve bazen de öfke yaymak amacıyla yanıltıcı bilgi yayınlamak için kullanıldığı birçok örnek yaşandı. Ancak bundan daha tehlikelisi, ırkçılık ve bölgecilik söylemleriyle farklı nüfus grupları arasında ayrılık ve nifak tohumları ekmeyi amaçlayan içeriklerin yayınlanmasıydı.

Cezire eyaletinin başkenti Medeni'nin kurtarılmasının ardından, sınırlı sayıda kişi tarafından işlenen iğrenç suçların görüntüleri yaygın bir şekilde dolaşıma girdi. Bunlardan bazıları askeri üniforma giyerken, bazıları da sivil kıyafetleri ile gönüllülerdendi. Bu ihlallerin yaygın bir kınamayla karşılanması doğal, çünkü failleri bu eylemlere itenin, Cezire eyaletinde Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından işlenen yaygın ihlallere yanıt vermek ve intikam almak olduğu söylense de bunlar hiçbir aklı başında insanın kabul edemeyeceği, reddedilen eylemlerdi.

Asıl sorun, bu kınamalarla birlikte olayların kasıtlı olarak daha da büyütülmesiydi ve amaç sadece ordunun lehine olan havayı tersine çevirmek ve Medeni'nin kurtuluşundan sonra hâkim olan sevinç atmosferini söndürmek değildi. Aynı zamanda toplumsal çatışmalara yol açmak da amaçlanıyordu ki, en tehlikelisi de budur.

Hiç kimse hükümetin açacağını duyurduğu soruşturmanın sonuçlarını beklemedi. Oysa hükümet hızla bir komisyon kurdu ve komisyonun bir hafta içinde raporunu sunması bekleniyor. Beklemek yerine, birçok kişi bilerek veya bilmeyerek nifak ateşini körüklemeye yöneldi. Bu kışkırtmanın sonuçlarından biri de Güney Sudan devletinde, orada yaşayan Kuzey Sudan vatandaşlarını ve mallarını hedef alan karışıklıkların patlak vermesi oldu. (Bu yazının yazıldığı an itibariyle) bu olaylarda 16 kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı ve çok sayıda dükkân ve depo yakılıp yağmalandı.

Asıl tehlike, birçok insanın Cezire’de güneylilerin hedef alınmasını ve ölülere yönelik saygısızlıkları gösteren görüntüleri bizzat görmeden bu kışkırtmaya katılmış olmalarıdır. Sosyal medyanın hâkim olduğu bu çağda, insanlar önlerine gelen her şeyi paylaşmak için acele ediyorlar; çoğunlukla da bilgileri yeniden paylaşmadan önce kontrol etmiyorlar veya doğrulamak için en ufak bir çaba göstermiyorlar.

Medeni'nin kurtarılmasının hemen ardından sosyal medya platformlarında paylaşılan tek olay bu değildi. Merkez Yedek Polis üniforması giymiş birisinin etrafında toplanmış birkaç kişiyi gösteren bir video paylaşanlar da oldu. Videoda polis, bu kişilerin Sudan ordusuyla birlikte savaşan Tigray savaşçıları olduğunu söylüyordu. Videonun amacı açıktı; Sudan ordusunun, tıpkı savaşa katıldıkları birçok uluslararası rapor ve geniş çapta yayılan videolar ile belgelenen, komşu ve uzak ülkelerden çok sayıda savaşçı getiren HDK gibi paralı askerler kullandığını söylemek. Videonun içeriği yakından incelendiğinde şüpheli olduğu ortaya çıktı ve çok geçmeden de polis kuvvetleri, videoda konuşan kişinin kendi personelinden biri olduğu iddialarını yalanlayan, olayın “şüpheli medya odalarının” bir uydurması olduğunu belirten açıklama yaptı.

Gerçek şu ki, sosyal medya platformlarındaki sahte haberler, dijital çağın ciddi bir sorununa dönüştü. Sosyal medyanın yaygın kullanımıyla yanlış bilgi hızla yayılabilir hale geldi. Bu da kamuoyunu etkilemeye yönelik tüm potansiyeliyle birlikte bazen tehlikeli sonuçlara da yol açabiliyor. Bu etki, dünya çapında giderek daha fazla insanın haber almak için öncelikle sosyal medyaya güvenmesiyle artıyor.

27 ülkeyi kapsayan küresel bir kamuoyu araştırması, katılımcıların yüzde 48'inin sahte haberlere kandığını, bunların doğru olduğuna inandığını, ancak daha sonra bunların uydurma olduğunu keşfettiğini ortaya koydu. Dahası, Güney Kaliforniya Üniversitesi'nin yaptığı araştırmaya göre, kullanıcıların aktif olarak haber paylaşan yaklaşık yüzde 15 gibi küçük bir yüzdesi, sosyal medyada dolaşan yalan haberlerin yaklaşık yüzde 40'ından sorumlu.

Peki, tüm ayrıntılarıyla savaşın sıkıntılarını ve dertlerini yaşayan Sudanlılar için bu durum ne anlama geliyor?

Bütün bunlar, askeri çatışmaların kritik bir aşamaya girdiği dönemde daha da sertleşen paralel savaştaki gizli ellerin kurbanı olmamak için insanların, sosyal medyada bir şey yayınlamadan ve yaymadan önce iyice araştırıp tartma sorumluluğu olduğu anlamına geliyor.