Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Elverişli fırsatlar döneminin bir şok hükümetine ihtiyacı var!

Eski ABD Başkanı Harry Truman, “Dava ve Umut” adlı anılarında, İngiliz halkının İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki ilk seçimlerde Winston Churchill'i devirme kararına ne kadar şaşırdığını anlatır. Truman, Churchill'in İşçi Partili halefi Clement Attlee'ye, Sovyet düşüncesinin ve etkisinin İngiltere'ye yayılmasında köprü görevi görebilecek sosyalist ideolojisi nedeniyle şüpheyle yaklaştığını dile getirir. Truman’ın bu şüphesi İngiltere'nin yeniden inşasını finanse etmeyi reddedip, kendisine düşük faizli ve kısa vadeli krediler verilmesine izin vermesiyle somutlaştı. Churchill, Truman’ın bu kararını öğrenince ABD'ye özel bir ziyaret gerçekleştirdi. Truman, anılarında, Churchill'in, baş düşmanı Clement Attlee'nin, İngiltere'nin yeniden inşasına olanak tanıyacak büyük ve uzun vadeli kredilerle ABD’nin yeniden inşayı finanse etmesi isteğini kabul etmesi yönündeki ısrarlı talebi karşısında ne kadar şaşırdığını anlatır. Churchill sonunda istediğini elde eder. İşte ülkesinin ve milletinin menfaatlerini şahsi menfaatlerin üstünde tutan gerçek anlamda devlet adamı budur.

Lübnan tarihinde ülkesinin çıkarlarını kendi dar çıkarlarının üstünde tutan devlet adamları azdır. Büyük çoğunluğu, kendi çıkarlarını ve mevkilerini korumak için mensup oldukları dini grup ve mezhebi bir kalkan olarak kullanmışlardır. Dini grupları için haklar talep etmişler ve bunu anavatanın yüksek meselelerinin üstünde bir mesele haline getirmişlerdir. Ülkenin menfaatine bile olsa, dini gruplarını değişime karşı seferber etmişlerdir. Çünkü önemli olan zenginlik, makam ve liderliği miras bırakmaktır. Örnekler neredeyse sayısızdır. Örneğin, Churchill'in tam aksine Mişel Avn Ocak 2011'de, Hariri'nin eski ABD Başkanı Barack Obama ile görüşmesinin başlamasından dakikalar sonra Saad Hariri hükümetinden istifa ettiğini duyurdu. Avn o gün düzenlediği basın toplantısında, Hariri'nin “tek yönlü bir biletle ayrıldığını” duyurdu. Hariri hükümeti meşruiyetini yitirirken, ABD başkanı ile yapılan toplantıdan da ülkeye herhangi bir kazanım sağlanamadı. Mişel Avn bunu defalarca yaptı ve dar kişisel çıkarlarını ülkesinin üstünde tuttu. Damadı Cibran Basil'e bazı bakanlıklar verilmediği sürece, hükümeti kurma çalışmalarına taş koydu. Hedefleri ve çıkarları için uzlaşıyı reddetti. Bu nedenle hükümeti kurmakla görevlendirilenlerden bir kısmı görevi kabul etmezken, bir kısmı da sonunda istifa etti. Lübnan bu sebeple tam 712 gün süren bir hükümet yokluğu yaşadı ve bu süre zarfında devlet kurumları felç oldu, kaos ortamı oluştu. Avn, bu eylemlerini özellikle Maruni Hristiyanlara eski konumlarını geri kazandırma gerekçesiyle savundu.

Bunu sadece Mişel Avn ile sınırlı tutmamak için bir örnek daha verelim; Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri de Winston Churchill'in tam tersi bir Lübnan siyasetçisinin başka örneğidir. Berri Temsilciler Meclisi Başkanı olarak makamından faydalandı, meclisin kapılarını kapattı, oturumları askıya aldı, ülke çıkarlarından tamamen uzak çıkarlar için kanunları ve anayasayı çarpıttı. Cumhurbaşkanları ile bakanlıklar arasındaki anlaşmazlık ve çekişmelerden yararlanarak yürütme yetkisi üzerindeki denetimini genişletti. Kendisine bağlı organ ve kurullara büyük bütçeler tahsis edilmesini, kamu maliyesine ağır bir yük oluştursa bile, kamusal görevleri yandaşlarına ve takipçilerine dağıtan atamalar yapılmasını sağladı. Tüm bunlara gerekçe olarak da mensubu olduğu mezhebin haklarını gösterdi. Bu tür siyasetçiler için asıl önemli olan dar bireysel çıkarlar iken, inat etmeyi ve engellemeyi meşrulaştırmak için anayasal ve yasal gerekçeler üretildi. Joseph Avn ve Başbakan adayı Nevvaf Selam'ın liderliğindeki yeni dönemin başlangıcında hükümeti kurmak bu kadar zor olmamalı. Bu, Esed rejiminin zulmünden kurtulan Lübnan için bir fırsatlar dönemidir. Aynı zamanda İran’ın kontrol projesi de yenilgiye uğradı, güneyde düşman İsrail’e karşı savaşma bahanesi ortadan kalktı. Geriye sadece onlar var oldukça bir devletin kurulamayacağı sistemin adamları kaldı. Yeni liderlerin tüm bunları devre dışı bırakacak bir şok hükümeti kurmaları gerekiyor, zira hükümet bir ganimet dağıtımı değildir. Ayrıca dünya da hükümeti bekliyor ve sabrı tükenmek üzere.

Washington'daki bilgili kaynaklar, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin çevresinin desteğine ve varlığının devam etmesi isteğine rağmen, Hizbullah'ı önce askeri güçle, sonra da siyasetle tamamen bitirmek istediğini söylüyor. Kaynaklar şunu da ekliyor: “Washington, Başbakan adayı Nevvaf Selam'ın davranışlarını yakından izliyor ve onu kararlarına göre yargılayacak. (Şii İkilisinin) hükümete dahil edilmesi kararının Washington'u memnun etmeyeceği, kaçınılmaz olarak Lübnan'ı destekleme ve istikrarı sağlama çabalarının durmasına yol açacağı kendisine iletildi.” ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir elçi de Nevvaf Selam'a belirli bir mesaj iletmek için Beyrut'a geldi. Mesaja göre Şii İkilisi tarafından reddedilse bile, küçük bir teknokrat hükümet en iyi yoldur. ABD, Lübnanlılar tarafından fark edilecek ve böylece onları memnun edip, karşı çıkan herkesin aleyhine olmalarını sağlayacak hızlı hayati başarıların gerçekleşmesi için elinden gelen tüm imkanları kullanacaktır.

Lübnan asıllı elçi, Beyrut'tan ayrılmadan önce yakın çevresine yaptığı açıklamada, Lübnanlıların şunu bilmeleri gerektiğini söylemiş; Trump'ın görev süresinin ilk yarısında gerçekleştirmeye çalıştığı bir dizi hedefi bulunuyor ve arzu edilen kısa sürede hedeflere ulaşmasını engelleyen her bireyin, her grubun, her kurumun kökünün kazınacağı gerçeğini de gizlemiyor. Bundan şüphe duyanlar ve Trump'ın söylediklerinin ciddiyetini sınamak isteyenler varsa, kendisi ile 33 yıl önce imzalanan NAFTA anlaşmasını iptal ettiği ve yüzde 25 oranında ithalat vergisi getirdiği Kanada gibi büyük müttefik ülkelere karşı yaptıklarını düşünmesi yeterlidir. Elçi şunu da eklemiş: “Başkan Lübnanlıları seviyor, ancak onların hedeflerini gerçekleştirmesini engelleyen devletlerinin başarısızlığına ayıracak zamanı yok. O son bir şans veriyor, ardından İsrail ve Türkiye ile iş birliği yaparak Lübnan oluşumuna kendi yönetimini dayatacak.”

Her halükârda Başbakan adayı Nevvaf Selam'a yakın bazı kişiler, kendisinden Lübnan'daki önemli bir bileşeni dışlamak ile yardım ve başarı vaatleri arasında bir tercih yapması istenirse, Amerikalıları kızdırma pahasına da olsa, dışlamayı tereddütsüz reddedeceğini söylüyorlar. Eğer bu doğruysa, Selam da Churchill'in rol modeli olduğu vaat edilen devlet adamı değil demektir. Dahası onun da tek derdi diğerleri gibi başbakan olabilmekmiş gibi görünüyor.

Başbakanlar kulübüne yeni bir isim, yeni kan enjekte etmeden katılıyorsa, Cumhurbaşkanı Avn, birçok Lübnanlının temiz reform umutları bağladığı döneminin geleceğini düşünmelidir. Cumhurbaşkanı döneminin temizliğini korusa ve o ismi “üç kez” tekrarlamaya boyun eğmese ne güzel olurdu.