Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Trump, Hamas ve Giora Eiland Projesi

Trump geri döndü ve onunla birlikte neredeyse tüm dosyalarda medyatik ve siyasi patırtılar yeniden ön plana çıktı. Amerikan liberal solunun onu öngörülemez bir ahmak olarak göstermeye yönelik tüm karşıt propagandasına rağmen, o, son derece hassas dini, kültürel ve sosyal konularda ABD ve dünya vatandaşlarına benzeri görülmemiş bir diktatörlük uygulayan Amerikan aşırı soluna şiddetle karşı çıkan sağcı Cumhuriyetçi bir politikacıdır.

Demokrat Parti içindeki yeni solcu politikacılar ideolojiktir ve ABD içinde ve dünya çapında bir mesaj taşımaktadırlar. Savaş ve kaos çıkarma, ittifakları bozma konusunda cüretkardırlar. Trump’a gelince, Kanada, Grönland ve Panama Kanalı'nı ilhak etme yönündeki tüm tehditlerine rağmen böyle bir şey yapmadı. O nihayetinde başarılı bir iş geçmişine sahip, başarılı anlaşmalar yapmakta usta, bazen oldukça aşikar olsa da çıkarlar dilini iyi konuşan sağ görüşlü bir siyasetçidir.

Gazze halkının yerinden edilmesi fikri mantıksızdır, uluslararası hukuka aykırıdır ve pratikte hiçbir şekilde uygulanamaz. Arap ülkeleri böyle bir fikre karşı acil bir zirve düzenlemeye hazırlanıyorlar, dünya ülkeleri ise kabul edilse bile - ki bu asla olmayacak- uygulanmasının zor olduğunu bildikleri için reddediyorlar.

Gazze halkının yerinden edilmesi fikrini sadece iki kesim onaylıyor; birincisi İsrail ve onun iktidardaki sağ kanadı, diğeri ise Hamas Hareketi. Birincisi, Filistin davasının içini boşaltma yönünde ısrarlı çabalar gösterilmesi ve iki devletli çözümün kategorik olarak reddedilmesi ilkesine dayanarak bunu onaylıyor. İkincisi ise “benden sonra tufan” sözüne dayanıyor. Yani ya Gazze’yi ben yönetirim ya da halkı yerinden edilir ve ben de onlarla birlikte giderim diyor. Siyasi İslamcı grupların vatana değer vermedikleri pek çok kişinin bilmediği bir husustur.

İsrail'in Filistinlileri yerinden etme arzusu açık ve net, ancak ilginç olan Hamas'ın bunu sözle ifade etmese de fiilen onaylamasıdır. Yerinden etme fikri ve özellikle de Filistinlilerin Mısır'daki Sina Yarımadası'na göç ettirilmesi fikri yeni değil. Bu, Müslüman Kardeşler'in Mısır'ı yönettiği dönemde kabul ettiği bir fikirdir. Bu bağlamda Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 2018 yılında “Mursi döneminde Giora Eiland projesi kapsamında halkımıza orada yaşaması için Sina’nın bir bölümünün verilmesi teklif edildi” diye açıklıyor. Abbas o dönem şunu da söylüyor: “Bu proje Filistin davasını tasfiye eden bir projeydi ve ben bunu Mursi'ye açıkça söyledim.” Filistin Devlet Başkanı o dönem Hamas'ın (geçici sınırlara sahip devlet) projesini bir bütün olarak onayladığını ve Mursi’nin o zaman, “Gazze'de kaç kişi var?” diye sorup, “Bunları Şubra'ya yerleştirelim” dediğini de aktarıyor. Şubra Kahire'nin ilçelerinden biridir.

Yerinden etme ve tehcir, yetmişli yılların başında İsrail'de ortaya çıkan ve 2000 yılında yeniden canlandırılan, ismini İsrailli General Giora Eiland'dan alan bir fikirdir. Eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek de, Binyamin Netanyahu'nun Gazze Şeridi'ndeki yükü ve nüfus yoğunluğunu hafifletmek amacıyla Filistinlileri Sina'ya yerleştirme önerisini yenilediğini söylemişti. Ama Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın tanıklığıyla, bu projeyi yalnızca Mısır'daki Müslüman Kardeşler ve onun Filistin'deki kolu Hamas kabul etmiş.

Okuyucunun zihnine yerleşmesi için siyasi İslamcı grupların sembollerinin vatan ve vatanseverliğe değer vermediklerini, vatanı bir put olarak adlandırdıklarını tekrarlamalıyız. Seyyid Kutub şöyle derdi: “Vatan bir avuç çürük topraktır.” Ondan önce de Hasan el-Benna şöyle demişti: “Milliyetçilik bir fitnedir” ve “İnsanlar, milliyetçilik çağrısıyla fitneye sürüklendiler.” Yine Benna: “Biz, vatanımızın hudutlarını inanç ve iman ile çizeriz” demişti. Ondan sonra Müslüman Kardeşler'in ikinci Mürşidi olan Hasan el-Hudeybi de “Biz Müslüman Kardeşler olarak coğrafi sınır tanımıyoruz” demişti. Daha sonra cemaatin yedinci Mürşidi olan Mehdi Akif ise: “Mısır’ın canı cehenneme” demişti. Hamas liderlerinden Mahmud ez-Zahar, Filistin'in Hamas için hiçbir şey ifade etmediğini söylemişti.

Temel ilke ve fikirleri anlamak olayları açıklar ve siyasi İslam gruplarının vatan ve milliyetçiliğe dair fikirlerini anlamadan da onların siyasal kararlarını anlamak mümkün değildir. Bu terör örgütlerinin yayıldığı birçok Arap ülkesinde yaşanan olayları açıklamaya yardımcı olan bir diğer kavram da “yakın düşmana karşı cihadın, uzak düşmana karşı cihattan daha önemli olduğu” kavramıdır. İşte bu nedenle bu örgütler “Filistin” ve İsrail’le mücadele sloganı altında ülkelerine ve halklarına karşı savaşmayı sürdürdüler. Onlar bu sloganı kullansalar da sadece kendi halklarına ve ülkelerine karşı savaştılar, İsrail'e hiçbir şekilde saldırmadılar.

Son olarak Suudi Arabistan, çok net bir açıklama yayınlayarak, Filistinlilerin anavatanlarından sürülmesi fikrini reddetti. İki devletli çözümü güçlü bir şekilde destekledi. Mısır ve Ürdün de bu fikre karşı çıktı. Bu fikre karşı birleşik bir Arap pozisyonu benimsemek ve bu karşı çıkışa uluslararası destek bulmak kolay olacaktır. Daha önce İsrail ile Müslüman Kardeşler'in kabul ettiği şeyi Filistin halkı ve Arap ülkeleri kabul etmeyecektir.