Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Gazze ancak bir Arap zirvesi ile kurtarılabilir

The Washington Post gazetesi tam bir yıl önce, ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan ve görüş ayrılıkları nedeniyle istifa eden ya da görevden alınan John Bolton ile bir röportaj yapmıştı. Daha önce baba ve oğul George Bush yönetimlerinde görev alan Bolton, “sözlü askeri güç tehdidinin ciddiyet ve üstünlüğü kanıtlaması için eylemle desteklenmesi gerekir” diye düşünen ekolden olduğunu söyledi. Bolton, Trump ile anlaşamadığı temel unsurlardan birinin, Trump'ın anlık anlaşmalar elde etmek için ABD’nin aşırı askeri gücüne dayanan sözlü tehditler savurması, kendisinin ise ABD'nin ve özgür dünyanın çıkarları doğrultusunda kalıcı bir değişim yaratmak için güç kullanılmasını istemesi olduğunu belirtti. Bolton'un Trump ile ilk dönemindeki son görüşmesi fırtınalı geçmiş, Başkan “fiilen” askeri güç kullanımının yararsız ve gereksiz olduğu yönündeki nihai görüşünü dile getirmiş, Bolton da ABD'nin süper güç olarak prestijini kaybedeceği karşılığını vermiş. Bolton, Başkan Trump'ın dengesiz davrandığını, sözlerinin bilgi ve derinlikten yoksun olduğunu, sonuçlarının ne olacağı kaygısı taşımadan konuştuğunu ve ardından sosyal medya platformlarında sözlerini gerekçelendiren ve parlatan silicilerden oluşan bir ordunun harekete geçtiğini söyledi.

Bolton'un söyledikleri doğruysa, Trump'ın Gazze'deki Filistinlileri komşu ülkelere sınır dışı etme ve Gazze Şeridi'ni bir turizm merkezine dönüştürme konusundaki sözleri, Gazze Şeridi'ni yerle bir eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dahil herkesi şoke etmeyi amaçlıyor. Trump’ın sözlerini İbrahim Anlaşmaları planı, Süveyş Kanalı’na paralel bir kanalın inşa edilmesi, Gazze kıyılarında bulunan petrol ve doğalgaz zenginliklerine el konulması ve benzeri planlar içerisine yerleştiren bazı komplo teorisyenlerinin görüşlerinden uzakta, 1,6 milyon Filistinlinin sınır dışı edilmesinin lojistik, insani ve hukuki açıdan imkânsız olduğunu Trump da biliyor.

Trump yönetiminin düşünceleri hakkında bilgili bir uzman, Gazze için bir dizi öneri olduğunu söylüyor. Kesin olan şu ki ABD, tıpkı Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra Irak'ta Baas Partisi'nin kökünden sökülüp atılması gibi, Hamas'ın sökülüp atılmasında ısrar ediyor. Yönetimde önemli bir kanat, Gazze’de Filistin devletinin çekirdeğini oluşturacak Filistin özyönetimi kurulana kadar caydırıcı bir güvenlik gücü olması amacıyla, çoğunluğu Mısırlı ve belki de Ürdünlü Arap gücünün görevlendirileceği bir yönetimin kurulmasını talep ediyor. Böylece Refah Sınır Kapısı yeniden açılacak ve Gazze Şeridi halkı uzun süren sıkıntının ardından nefes alabilecek. Uzman, Suriye'de Filistinli mültecilere vatandaşlık verilmesi ve Lübnan'da onların insan haklarının güvence altına alınması yönünde bir eğilim olduğunu söylüyor.

Geriye Netanyahu ve ortaklarının İsrail Devleti'ne katmak istediği Batı Şeria sorunu kalıyor. Bu durum Trump'ın arzu ettiği İsrail ile Araplar arasında imzalanması planlanan barış anlaşmalarının önünde engel teşkil ediyor. Trump’ın bu arzusunun arkasında, barışa duyulan sevgiden ziyade, ABD'nin ekonomik durumunu düzeltecek büyük miktarda paralar getirecek önemli anlaşmalar yapmaya duyduğu açgözlülüktür. Bir kez daha, eğer Bolton haklıysa, Batı Şeria'nın ilhakı Trump yönetiminin desteğini alamayacak ve gerçekleşmeyecektir.

Geçtiğimiz pazartesi günü Trump'ın dostu olan Senatör Lindsey Graham Tel Aviv'de, Gazze hakkında şunları söyledi: “Trump'ın Gazze'ye el koyma planına yönelik çok bir istek yok.”

Şu anda bölgedeki önemli isimler de dahil olmak üzere pek çok kişi Trump'ın önerilerine, özellikle de Gazze sakinlerinin İsrail'in iki komşusuna gönderilmesi gerektiği yönündeki argümanına kuşkuyla yaklaşıyor. Trump, mültecilerin gönderilecekleri olası noktalar olarak “Ürdün'de bir toprak parçası” ile “Mısır'da bir toprak parçası”ndan söz etti.

Ürdün ve Mısır, durum ve bölge açısından birçok nedenden ötürü kritik öneme sahip; her ikisi de uzun süredir ABD'nin müttefiki. Her ikisi de İsrail ile onlarca yıldır devam eden barış anlaşmaları imzalamış ve genel olarak Ortadoğu güvenliğinde bir ekseni temsil ediyorlar. İki ülke de ABD'den milyarlarca dolarlık askeri ve ekonomik yardım aldı ve ABD, önceki yönetimler döneminde yapılan ikili anlaşmalara uyarsa, milyarlarca dolar daha yardım alacaklar.

O salı günü, Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın da yanında olduğu Trump, Arap dünyasının, ABD'nin Gazze Şeridi'ni devralma ve parlak bir tatil ve alışveriş merkezi olması için yeniden inşa etme planını destekleyeceğini söyledi. Trump, Oval Ofis'te gazetecilere yaptığı açıklamadaysa, “Ona sahip olacağız, onu koruyacağız ve barışın olmasını sağlayacağız... ve hiçbir sorun olmayacak ve kimse bundan şüphe duymayacak” dedi. Gazze'de yaşayan iki milyon Filistinlinin “mutlu ve çok güvenli şekilde yaşayacakları bir yere” gönüllü olarak göç edeceklerine inandığını belirtti. Görüşmenin ardından Kral Abdullah, “Ürdün’ün Filistinlilerin Gazze ve Batı Şeria’dan göç ettirilmesine karşı kararlı duruşunu…” yineledi.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi de Filistinlilerin Gazze'den çıkarılmasının Mısır'ın güvenliğini tehdit edecek ve muhtemelen İsrail ile bir savaş başlatacak “kırmızı çizgi” olacağı uyarısında bulundu.

Ürdün'ün İsrail ile gergin ilişkileri de gerileyebilir ve güvenlik kurumları acil durum planları geliştirebilirler. Bu planlar olağanüstü hâl ilan etmekten, Ürdün-İsrail barış anlaşmasını iptal etme ve İsrail ile savaş hali ilan etmeye kadar uzanabilir.

4 Mart'ta Kahire'de yapılacak Arap zirvesi beklenirken, Arap ülkelerinin zirveye ortak bir yaklaşımla katılması gerekiyor. Bu yaklaşım ne kadar işlevsel olursa, genel bildirilere o kadar az yönelir ve bu da Gazze'yi Trump'ın pençesinden kurtarmak konusunda daha iyi ve faydalı olacaktır.