Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Korku her yerde... İran, ABD ile müzakere ediyor

İran yıllardır kendi liderliği altında arenaların birliğini sağlamaya çalışıyor. Bugün, doğrudan (Amerikalıların dediği gibi) ya da dolaylı olarak (İranlıların dediği gibi) müzakere etmek için tek başına gidiyor. İran'ın birleştirmeye çalıştığı arenalar rüzgârlara savruldu. Verdikleri kayıp kadar popülaritesi de artan Hamas neredeyse her şeyini kaybettikten sonra yeraltına çekilmek istiyor; tek dertleri Ebu Mazen'e teslim olmak zorunda kalmamak. Iraklı milisler ‘gösteriş yapmayı’ bıraktılar ve dikkatlerini seçimlere çevirdiler, tek şartı kimsenin ABD'ye meydan okumaması olan Iraklı yetkililerden ganimetin geri kalanını almayı umuyorlar. Hizbullah güney cephesinde tüm umudunu yitirdi ama yine de Suriye'de yeni bir fırsat umuduyla silahlanmaya hevesli. ABD'nin hava saldırıları karşısında kararlı olduklarını iddia eden Husi milisler, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) desteğini kaybettiklerini kabul etmek zorunda kalıyor ve İran ile Rusya'nın desteğini kaybettiği için yıkılan Suriye rejiminin akıbetinden endişe ediyor.

ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus'un Lübnan sahnesiyle ilgili yaptığı görüşmeler konusunda farklı görüşler var. Lübnanlı yetkililer, Ortagus'un kendilerine Hizbullah'ı güç kullanarak silahsızlandırmaları için yeni bir şans verdiğini söylerken, Ortagus zaman sınırı olmadığını ve Hizbullah'ın sadece güneyde değil tüm Lübnan topraklarında silahsızlandırılması gerektiğini söylüyor. Ortagus'un iddiası Lübnan'ın Uluslararası Para Fonu (IMF) yardımına olan ihtiyacı ve bunun da Hizbullah'ın silahsızlanmasına bağlı olduğu yönünde.

Yeni Suriye rejimi, İsrail'in tecavüzü nedeniyle popülaritesini ve güvenilirliğini kaybetmekten korkuyor. Aynı zamanda kıyı kesiminden, Kürtlerden ve Dürzilerden gelen yeni otoriteye boyun eğmeyi reddeden iç ‘bileşenlerden’ de korkuyor. İsrailliler, İran'ın Suriye'den kapsamlı tahliyesinden memnun görünseler de Türkiye'nin İran'ın yerini almasından ve daha fazlasından korkuyorlar ve bunu engellemeye kararlılar. Esed rejimi altında Sünni Suriyeliler Lübnan'a kaçıyordu, ancak şimdi Aleviler, Lübnan'ın Akkar bölgesindeki Alevi köylerine kaçıyor.

Herkes -yetkililer, milisler ve halk- endişeli ve korku içinde. Herkes ABD onayını bekliyor ve Amerikalılar kalıcı olmayacak bir barışı dayatmak için daha fazla uçak gemisi göndermekle meşgul. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'la bir çatışma arayışı için Washington'a gitti ama ABD'nin İran'ı vurmak için değil, İran'la müzakere etmek için harekete geçtiğini gördü. ABD Başkanı Donald Trump müttefikine güven veriyor, ona silah ve para sağlıyor. Ancak Netanyahu'nun anlamadığı ve zaferin yakın olduğuna inandığı savaş değil müzakere yoluyla çıkar elde etme deneyiminde ısrar ediyor. Öyleyse müzakereye ve ertelemeye ne gerek var?

Şu anda Arapların temel kaygısı Gazze Şeridi'ndeki savaşı durdurmak. Zira bu savaş insanları ve medeniyeti yemeye devam ediyor. Aslında Trump müzakereler konusunda Netanyahu'yu suçlamaya ara vermek istediğinde, Gazze Şeridi'ni sadece turistik tesislere uygun ve insansız bir toprak olarak bırakacak bir savaşla tehdit etmeye devam etti.

Araplar kendileri ve vatanları için duydukları korkuda haklı. Çünkü onlar otuz yıl boyunca İran ve ABD savaşlarını yaşadılar. İran, çeşitli ülkelerde eğitilenlerin İran'ı tehlikelerden koruyabilecek kişiler olduğuna inanıyordu. Tahran en azından 2004'ten beri nükleer mesele üzerinde pazarlık yapıyor. Peki İran nükleer konusundaki uzun pazarlıkta ne umuyordu? ABD'nin Sovyetler Birliği'ne karşı yürüttüğü savaşta ihtiyaç duyulduğu için Pakistan'ın yaptığı gibi İran'ın da nükleer silahlanmasına izin verilecek miydi? İran, Dini Lider'in uzun zaman önce nükleer silahlara karşı bir fetva yayınladığında ısrar ediyor; ABD ve İsrail neden bu ‘fetvanın dehşetinden’ güvende değil? İran, Arap ülkelerine ve Arap istikrarına karşı yürüttüğü bu savaşların ardından, bir kısmına tanık olduğu ve bir kısmına da şahitlik ettiği saldırıların korkusuyla ABD ile müzakere etmek için acele ediyor. Iraklılar, Suriyeliler, Lübnanlılar ve Yemenliler, İran'ın ülkelerine yüz binlerce ölü, milyonlarca yaralı ve yerinden edilmiş insana mal olduğu şu günlerde ne diyor? Bir süre önce İran'ın eski dışişleri bakanı merhum Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın ‘Şam'ın sabahı’ olarak adlandırdığı Suriye kriziyle ilgili bir hatıratını okumuştum. Evet, Şam'ın sabahı. İran'ın Suriye'ye müdahalesini, ‘Ehl-i Beyt türbelerini ABD'nin ürettiği terörizmden korumak’ ve İran'ın Filistin'i özgürleştirmek için yerinde tutmak istediği Esed rejimini kurtarmakla gerekçelendirmekten çekinmiyor... Bizim halkımız ve onların halkı arasında buna inanan kim var?!

İran şimdi zayıflık ve korku pozisyonundan Trump ile müzakere etmek için kendi içine dönüyor... Peki İran kendi halkına ve bu kanlı bölgede ölen, yaralanan ve yerinden edilen milyonlarca insana ne diyor? Hamaney'in nükleer silah üretimini yasaklayan fetvası yeterli ve tatmin edici mi?