Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Suriye ucu açık yeni bir krizin içinde

Bir devletin ya da tarafın müzakere ve etki sahasındaki konumunu belirleyen şey; ittifaklar, itaat ve sadakat şartlarını ne kadar yerine getirdiği değildir. Bu konumu belirleyen; sahip olduğu güç, teçhizat ve silahlar ile müzakereye bir zafer konumundan mı yoksa bir yenilgi konumundan mı oturduğudur.

İşte bu nedenle İsrail, Beşşar Esed rejiminin devrildiği ilk saatlerden bugüne ve yarına kadar Suriye'yi işgal etmekten ve saldırılar düzenlemekten hiç utanç duymuyor.

İsrail'in Suriye'nin çeşitli bölgelerine düzenlediği saldırılar ve Golan Tepeleri'ne doğru genişlemesiyle ilgili bazı haberlerde “Tavanı olmayan bir İsrail'de mi yaşıyoruz?” şeklinde bir soru cümlesi yer aldı.

Aslında bu soru bize, İsrail’i hiç tanımayan biri tarafından sorulmuş gibi geliyor. Çünkü İsrail, Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısından, Filistin direnişi ve Hizbullah’taki sembol isimleri ortadan kaldırmasına, İran’ı vurmasından ve bazı bilim insanlarını tasfiye etmesine kadar belli bir çizgi izledi. İsrail, kendisine bir sınır çizilmesin diye öldürmeye, işkenceye, suikastlara ve savaşa yatırım yaptı. 23 Ekim 2023’ten bu yana yaşananlar, bir sınırın aşılmasından ibaret değil; daha ziyade peş peşe sınırların yıkılmasıdır. Çünkü İsrail’in gökyüzünde yeryüzünden daha fazla genişlemesi hedefleniyor. Zira Suriye semalarının ihlali, savunma, egemenlik ve güç dili açısından çok şey ifade ediyor.

Öncelikle güçlü bir devletin işgal edilemeyeceğini kabul edelim. İsrail bu işgal üzerinde çok çalıştı. Bu, Suriye ordusunun gücünün temellerini yok etmek için yaptığı yatırımın bir sonucudur. Esed rejiminin devrilmesinden sonraki ilk saatlerde İsrail'in Suriye ordusunun askeri mühimmat depolarını vurması keyfi bir davranış değildi. İsrail, Suriye semalarını ihlal ederken kendisine karşı herhangi bir direniş ve meydan okuma kaynağı oluşturmaması için ordunun pençelerini kesmek ve onu zayıflatmak için acele etti. Şimdi sakin ve kendinden emin bir şekilde Suriye'deki Dürzileri savunacağını söylemesinin nedeni de aynı şey.

Bu sistemli ihlal süreci bağlamında, İsrail’in Suriye güçlerine yönelik saldırılarını değerlendiriyoruz. İsrail, Suriye’nin yeni liderinin İsrail’e dostluk vadeden ve düşmanlık yerine yakınlık teklif eden bütün yatıştırıcı söylemlerine kayıtsız kalıyor.

Ne yazık ki İsrail'in saldırıları, Suriye'nin toparlanmasını ve tarihi, insani zenginliği ve potansiyeli olan bir ülkeye yakışır şekilde kendi ayakları üzerinde durmasını engelleyen bir faktör. İsrail'in hedefi her zaman Suriye'nin kendisi tarafından sömürülebilir olması ve pençelerinin izin verilen görünürlük sınırını aşmaması olacaktır.

Dürüst olalım: İsrail, Suriye'nin başına bela olduğu kabustan henüz uyanmadı. Her ne kadar bu kuşatmayı kırmayı, dağıtmayı ve İran, Suriye ve Hizbullah arasındaki bağı koparmayı başarmış olsa da kendisini boğan ve tehdit eden kuşatmanın kabusundan kurtulamayacak.

Yeni aşamanın başlığı şu: ‘Suriye'nin büyümesine izin verilmemeli’. Gerekli olan şey çatışmalar ve zayıflık kısır döngüsüdür. İsrail sadece Suriye ordusunun kışlalarını, depolarını ve mühimmatını hedef almakla kalmadı, aynı zamanda üniversiteleri ve anıtları da vurarak altyapının büyük bir bölümünü yok etti. Bu senaryo artık net ve hedefleri biliniyor. Amaç, pençelerin yeniden ortaya çıkmasını engellemek, Suriye'yi istismar edilecek bir konuma getirmek ve onu tehdit edici bir güç haline getirebilecek tüm nedenleri önlemek.

Suriye zaten sıkıntıda. Toparlanma, kalkınma ve güç kapsamı açısından kırmızı çizgiyi aşmasına izin verilmeyecek. Bu yalnızca askeri boyutla sınırlı kalmayacak, devletin gücünü besleyen tüm alanları kapsayacak. Suriye'nin şu anki çıkmazı da burada yatmakta. Suriye'nin önceki rejimden kurtulmuş olması direniş tarihini silmeyecek. İsrail, bölgedeki varlığının kendi gücüne ve ABD'nin bu gücü besleme, destekleme ve savunmadaki rolüne bağlı olduğunu ve varlığının ve güvenliğinin tartışmasız bir şekilde kendisini reddeden çevre ülkelerin zayıflığına bağlı olduğunu çok iyi bilmekte. Başka bir deyişle, İsrail'in Gazze, Suriye ve Lübnan ile dostane ilişkiler kurmaya ve birlikte yaşamaya dayalı bir hipotezi yok... Kan, zulüm, istismar ve barışsızlıklarla dolu çatışma tarihinde, barış umudunu filizlendirecek tek bir beyaz nokta bile yok...

Tüm işaretler, Suriye'deki toparlanma yolculuğunun uzun olduğunu ve bu yolculuğun hızının İsrail'in başarısızlıkları ve gücünün zayıflamasıyla bağlantılı olduğunu gösteriyor.