Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Suriye: Zafer ve ağır sınavlar

Ülkelerimizi bazen kasıp kavuran kanlı krizlerde, acı bir gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. Ülkelerimiz derinden yaralanmış ve korkularla dolu. İnsanlar genellikle ülkelerinin imajını, ona duydukları sevgiden dolayı güzel gösterme eğilimindedir. İnkâra meyillidirler. Aynı meyil iktidar otoritelerinde de görülebilir. Zira korkuların derinliğini kabul etmek, karar vericileri zor bir görevle, yeniden tesise benzer, derinlemesine bir yeniden değerlendirmeyle karşı karşıya bırakır.

Deneyimler bize, farklı düşünenlerin bir arada yaşamasının hiçbir şekilde kolay bir iş olmadığını göstermektedir. Aynı çatı altında yaşayan farklı olanın haklarını kabul etmek zorlu bir iştir. Farklı olma hakkını kabul etmek, köprüler kurmayı mümkün kılmak için tavizler vermek gerekir demektir. Ayrıca, ortağın endişelerini, silah veya grubunu temsil eden silahlı fraksiyonda güven bulmasının nedenlerini derinlemesine dinlemenin gerekli olduğu anlamına gelmektedir. Fraksiyonlar döneminden devletler dönemine geçiş kolay değildir. Siyasi, ekonomik ve kültürel koşulların da varlığını gerektirir. Farklı kaynaklardan beslenen, farklı kitaplar okuyan, demografik yapılarını ve karar alma süreçlerindeki paylarını sürekli yoklayan çok çeşitli bir topluma tek bir kültür dayatılamaz.

Birçok halk, kendi mürekkebi ve iradesiyle kendi haritasını çizme fırsatına sahip olmamıştır. Birçok harita, büyük güçlerin mürekkebiyle ve nüfuz alanlarının bölünmesine dayanarak çizilmiştir. Bu gerçeklik kimi zaman bazı unsurların daha küçük veya daha büyük bir haritaya meyletmesine yol açmaktadır. Deneyimler, bir haritadan ayrılmanın her zaman tehlikelerle dolu olduğunu göstermektedir. Otoriter yönetim bir çözüm değildir. Bazı veya tüm unsurların sesini bastırabilir, ancak içlerindeki gerilimi daha da şiddetlendirir ve kendilerini ifade etmek için bir fırsat beklemelerine neden olur.

Suveyda şehrinde meydana gelen kanlı çatışmalar, özellikle kıyı kesiminde daha önce yaşananlar ve Kürtlerle olası bir çatışma korkusunun ardından, devletin yeniden inşa sürecinin ciddi şekilde zarar göreceğinden korkan Suriyelileri endişelendirdi. Çatışmalar ayrıca, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın yaklaşımını Suriye'yi istikrar ve refah yoluna sokmak için bir fırsat olarak gören Suriye'nin komşularını ve ilgili tüm ülkeleri de endişelendirdi.

Endişeler haklı, çünkü Suriye’de iç savaşa geri dönüş, Suriye, çevresi ve belki de dünya için vahim sonuçlar doğuracaktır. İstikrarlı ve ılımlı bir Suriye, radikalizme ve terörizme karşı bir duvar inşa etmek için bir fırsattır. Bu Suriye'yi desteklemek için Cumhurbaşkanı Şara'ya yönelik geniş çaplı bir Arap ve uluslararası destek somutlaşmıştır.

İç ve dış endişeler, İsrail'in Dürzileri savunma ve Güney Suriye'yi silahsızlandıracak bir formül dayatma bahanesiyle Şam'daki egemenlik sembollerine yönelik saldırganlığıyla daha da arttı. Bazıları, İsrail'in Şara'ya verilen geniş çaplı destekten derinden rahatsız olduğunu ve asıl talebinin karar alma merkezi zayıf bir Suriye olduğunu düşünüyor. Dahası istikrarlı ve ılımlı bir Suriye'nin ortaya çıkışı, onun Golan Tepeleri'ni geri alma hakkını yeniden gündeme getirecektir.

Yeni Suriye'nin ciddi sınavlarla karşı karşıya olması şaşırtıcı değil. Miras ağır olmanın da ötesinde. Suriye, son on yıllarda normal, hatta yarı normal bir devletin gölgesinde yaşamadı. Hem parti hem de hükümet rolünü ele geçiren istihbarat teşkilatları aracılığıyla ülkeyi yöneten güçlü bir adamın gölgesinde yaşadı. Bileşenler, kendilerini acımasız saldırılara maruz bırakacağı için, taleplerini veya endişelerini dile getiremezlerdi. Kendilerini ifade etmekten ve konuşmaktan korkma kisvesi altında öfkeler büyüyor ve pusuda bekliyordu.

İkinci Esed rejimine karşı Arap Baharı’nın patlak vermesinden bu yana Suriye, dökülen kanlar, varil bombaları ve milislerle boğuşan, neredeyse devletsiz bir ülke haline geldi. Buna bir de milyonlarca Suriyelinin ülkelerinden kaçışını, geride kalanların ekonomik çöküş, yoksulluk ve hizmet eksikliğinden kaynaklanan sıkıntılarını da eklersek, tablo tamamlanır.

Şara hükümetinin birkaç ay içinde, zor kararlar ve henüz mevcut olmayan imkânlar gerektiren görevler üstlenmesi beklenmiyordu. Beşşar Esed iktidarının devrilmesine katkıda bulunan grup içinde bile, geleceğe dair farklı vizyonlar arasında yolunu bulmaya çalışıyor gibi görünüyordu. Şara tüm bunların üstesinden gelmek zorundaydı ve ılımlılığa yönelmek kolay veya bedelsiz değildi.

Suriye'deki gelişmeleri konumu nedeniyle yakından takip eden birine sordum ve dikkate değer bir şey söyledi: “Suriye'deki mevcut durum, muhalefetin zaferinden ziyade rejimin çöküşünden kaynaklanıyor. Suriye ordusunun Halep ve çevresindeki çöküşü, Irak ordusunun Musul'daki çöküşünü hatırlatıyor. Muhalefetin Halep'e doğru ilerleme hamlesinin amacı, mevcut çıkmazı kırmak ve Esed'e müzakerelere geri dönmesi gerektiği mesajını vermekti. Suriye ordusunun çöküşü ve savaşmak istememesi saldırganları da şaşırttı.”

Ardından ekledi: “Şara'nın kendisi Şam yolunun açık olduğuna inanmıyordu. Türk devleti de Esed'in devrilmesini beklemiyordu. Esed, kendisinden istenen 'Erdoğan ile görüşmeyi kabul ediyorum' açıklamasını yapsaydı, çöküşü durdurabilirdi. Bunu söyleseydi, Türkiye, Şara'yı Şam'a doğru ilerlemeye teşvik etmezdi. Esed, bunu söylemek yerine Erdoğan'ı suçlaması olduğunu, kendisine güvenilemeyeceğini ve kendisi ile zirveyi iç gündemi için kullanmak istediğini söyledi. Bu sözler Esed rejimini öldürdü.”

Suveyda'da ateşkes deklare edildikten sonra, ABD Özel Temsilcisi “tüm fraksiyonların silahlarını bırakması gerektiğini” söyledi. Gerçek şu ki, fraksiyonlar döneminden hukuk devleti dönemine geçiş, Suriye için acil bir ihtiyaçtır. Suriye'nin, toprak birliği, vatandaşlar arasında eşitlik, meşruiyet ve hukuk çerçevesinde fikir ayrılığı hakkı çatısı altındaki derin bir ulusal diyalog şemsiyesi altında, doğal bir devlet, vatandaşlık ve kurumlar devleti yolunu izlemekten başka seçeneği yoktur.