Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Gıda Programı da dahil olmak üzere uzman kuruluşlar tarafından yayınlanan açıklamalar ve raporlar, Suriye'deki kötüleşen gıda durumu konusunda uyarıda bulundu. BM, Suriye'nin gerçek gıda kaynaklı risklerle karşı karşıya olduğunu belirtti. Bu arada Dünya Gıda Programı, geçen sezon buğday üretiminde yaşanan yüzde 40'lık düşüşün, 2025 yılında ülkeyi vuran kuraklık nedeniyle 3 milyon kişiyi ciddi açlıkla tehdit ettiğini duyurdu. Kuraklık, yağmurla beslenen mahsullerin yüzde 95'ini yok etti ve bu 1980'lerin sonlarından beri görülmemiş bir durum.
Aslında kuraklık sorunu ve kötüleşen gıda durumu üzerindeki etkisi yalnızca Suriye ile sınırlı değil, komşu ülkelere de yayılıyor. Kuraklık, tüm Doğu Akdeniz bölgesini etkileyerek tüm tarım sezonlarını etkiledi. Ancak Suriye'deki durum daha zor. Kuraklığa ilave olarak çok sayıda siyasi, ekonomik ve güvenlik faktörü de devreye girerek Suriye'deki gıda krizini altmış yılı aşkın süredir görülmemiş bir şekilde ciddi hale getirdi.
Suriye'deki gıda krizinin artmasındaki en önemli etkenler, kuraklık ve su kıtlığının yanı sıra, 2011-2024 yılları arasındaki savaş yıllarında, başta tarım ve hayvancılık sektörleri olmak üzere tüm ekonomik faaliyetleri ve gıda sektörünü etkileyen eski rejimin geride bıraktığı ağır mirastır. Bu sektörlerin çoğu tamamen çöktü, iş gücü yok oldu ve dağıldı. Üçüncü etken kuraklık, su kıtlığı ve toprak kirliliği gibi çevresel gelişmelerin yanı sıra, kırsal nüfusun sayısı ve tecrübe alanındaki değişikliklere bağlı insani durum da dahil olmak üzere Suriye gerçekliğine uygun bir tarım politikası olmayışının sürmesidir. Tüm bunlara finansman, gübre ve tohum da dahil olmak üzere tarımsal malzemelerdeki eksikler de ekleniyor. Dördüncü etken ise insani yardımların büyük ölçüde durdurulması, devam edenlerin büyük bir kısmının da ekonomik kriz nedeniyle azalmasıdır. Uluslararası uzmanların tahminlerine göre bu durum altı aydan fazla sürebilir.
Krizin önümüzdeki altı ay boyunca devam etmesi, kıtlıktan etkilenen insan sayısını en az iki katına çıkaracağı için ciddi bir tehlikenin habercisi. BM kaynaklarına göre bu durum, nüfusun çoğunluğunun, yaklaşık yarısının “ciddi gıda güvensizliği” ve yaklaşık altıda birinin “acil açlık riski” içinde olması şeklinde tahminleri yükseltebilir.
Hem gerçekte hem de tahminlerde görülen güvencesiz gıda durumu, iç düzeyde hükümetin, ilgili birimlerinin ve her biri kendi pozisyonları, sorumlulukları ve kapasiteleriyle tüm Suriyelilerin katılımıyla çeşitli eylemler gerektiriyor. Hükümetin gıda krizinin tehditleriyle mücadele etmek için bir acil durum planı geliştirmesi, bunların üstesinden gelmenin yollarını belirlemesi ve öngörülen sonuçlara ulaşmak için bunu azami özen ve takiple uygulaması gerekiyor. Ayrıca, gıda güvenliğini sağlamayı ve Suriyelileri kıtlıktan veya kıtlık tehditlerinden korumayı amaçlayan stratejik bir plan da hazırlanmalı. Bu planlar en üst düzeyde incelemeye, dikkate ve takibe tabi olmalı.
İster belirli hedeflere sahip olsun ister bir gıda krizini ele almaya yönelik stratejik bir yaklaşım olsun, hiçbir acil durum planının, toplumun en geniş kesimlerini veya en azından temsilcilerini, ekonomik ve sosyal aktörleri, sivil toplum kuruluşlarını ve toplumsal grupları planı şekillendirmeye ve aktif olarak katılmaya dahil etmeden formüle edilemeyeceği veya uygulanamayacağı aşikar. Bu kesimlerin ve aktörlerin katılımı, konu en önemli ihtiyaçlarını ilgilendirdiği için büyük önem taşıyor. Zira hem gıda üreticisi hem de tüketicisi olarak rolleri önemli. Gıda güvenliğine yönelik müteakip tehditleri önleyecek bir üretim rezervi oluşturmaları gerekiyor.
Hükümetin sorumluluğu yalnızca iç düzeyde değil, dışarıya, uluslararası kuruluşlarla veya diğer hükümetlerle olan ilişkilerine de uzanıyor. Bu ülkelerin bazıları, Suriye'deki savaşın ve yol açtığı felaketlerin uzamasına doğrudan veya dolaylı olarak katkıda bulundular. Derin gıda krizi de savaşın yalnızca bir sonucu. Bu ülkelerden bazıları, Esed rejiminin devrilmesinden ve ülkenin yeniden inşa sürecinin başlamasından sonra Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasının geciktirilmesinde rol oynadılar. Ayrıca uluslararası yardımların durdurulmasına veya azaltılmasına da katkıda bulundular. Tüm bunlar, bir yandan uluslararası yardımların yeniden başlatılması, diğer yandan savaşa katılan ülkelerin Suriye'ye verdikleri zarar ve kayıpların tazminatını ödemekten sorumlu tutulması gibi yukarıdakilerin yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor.
Uluslararası yardım ve savaşan ülkelerin ödediği tazminat, kuraklık krizinin ve Suriye'deki olası sonuçlarının ele alınmasına yardımcı olacak olsa da çözümün en önemli unsuru Suriyelilerin, hükümetlerinin ve toplumlarının rolüdür. Bu rol, olumlu ve yaratıcı bir şekilde ele alınırsa, mevcut dinamikleri önemli ölçüde değiştirecek, Suriyelilerin medya ve sosyal medyadaki tartışma ve tutumlarının derin bir uçuruma sürüklediği birçok eğilim, fikir ve önerinin yeniden değerlendirilmesini sağlayacaktır.