Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Ukrayna'daki savaşı sonlandırmada ABD’nin rahatlığı ile Avrupa'nın katılığı

Londra'da önde gelen ekonomi ve siyaset figürlerinin katıldığı Noel yemeğinde, bir İşçi Partisi milletvekili, ABD Başkanı Donald Trump'ın Ukrayna'daki savaşı sonlandırma planına değindi. Kendisi özetle, ABD ve Avrupa arasında önemli bir görüş ayrılığı olduğunu düşünüyordu. Zira ABD, Ukrayna için ne kadar adaletsiz olursa olsun, herhangi bir anlaşmanın hiç anlaşma olmamasından daha iyi olduğuna inanıyor; çünkü Rusya ile çatışma kaçınılmaz olarak Rusya ve asıl tehdit olan Çin arasında daha yakın bir ilişki ile sonuçlanacaktır. Bu arada, Avrupalılar tehdidin Çin değil, Rusya olduğuna inanıyor. Anlaşmanın şartları, Donbas bölgesini ilhak edecek ve Ukrayna'nın geri kalanında siyasi kontrol sağlayacak olan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için bir zafer anlamına gelecektir. Oradan Macaristan, Polonya ve Slovakya'ya doğru ilerleyebilir. Bu nedenle, Ukrayna sorunu Avrupa için varoluşsal bir mesele ve Trump'ın savaşı sonlandırma planı kabul edilemez. İngiliz hükümeti de bu görüşü destekliyor. Bu, Ukrayna savaşındaki tek düğüm değil. Rusya-Ukrayna savaşının olası bir çözümünün merkezinde, tartışmalı bölgeler sorunu sadece coğrafyayla ilgili olduğu için değil, aynı zamanda egemenlik, kimlik ve geleceğe dair güvencelerin özüne dokunduğu için de en zorlu problem olarak yeniden kendisini dayatıyor. Mevcut tartışma, cephe hatları veya haritalarla sınırlı kalmayıp, kimin yöneteceği, kimin güvence vereceği, kimin tazminat ödeyeceği ve savaşın tekrarını kimin önleyeceği konularına da uzanıyor.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, doğu Donbas bölgesinde referandum fikrine açıkça kapı açtı; bu öneri yüzeyde demokratik görünse de derin riskler içeriyor. Rusya, Donbas üzerinde tam kontrol talep ederken, Kiev bu talebi kesinlikle reddediyor. Bu iki pozisyon arasında, özellikle bölgenin Ukrayna'nın geri kalanına kıyasla daha yüksek oranda Rusça konuşan nüfusa sahip olması nedeniyle, referandum teorik bir orta yol olarak sunuluyor. Ancak, Kırım'da ve başka yerlerdeki geçmiş deneyimler, organize baskı kampanyaları, medya manipülasyonu ve yıldırma yöntemleri göz önüne alındığında, Rus etkisinden arınmış özgür bir referandum hayal etmeyi zorlaştırıyor. Bu, yıllarca süren savaş ve kısmi işgale maruz kalmış bölgede herhangi bir oylamanın tarafsızlığının nasıl garanti altına alınacağı konusunda temel bir soruyu gündeme getiriyor.

Referandumun yanı sıra, Ukrayna güçlerinin Donbas'ın bazı bölgelerinden çekilmesi karşılığında Rus ilerleyişinin durması ve bölgenin “silahsızlandırılmış bölge” veya “özel ekonomik bölge” benzeri bir şeye dönüştürülmesi önerisi de dahil olmak üzere, daha sorunlu başka fikirler de önerildi. Zelenskiy bu öneriyi, gerçek bir garanti olmaksızın tek taraflı geri çekilmeyi gerektirdiği için haksız olarak nitelendirdi. Soru şu: Bu bölgeyi kim yönetecek? Ve Rus güçlerinin daha sonra ister askeri üniformayla ister sivil kıyafetlerle olsun, geri dönmesini kim engelleyecek? Uluslararası garantör gücün veya açık bir caydırıcı mekanizmanın yokluğunda, bu “çözüm” bir uzlaşı değil, çatışmanın dondurulması anlamına geliyor.

Bu nedenle, toprak sorunu doğrudan güvenlik garantileri sorunuyla bağlantılı. Kiev, ne kadar sınırlı olursa olsun herhangi bir toprak tavizinin, işgalin tekrarını önleyecek garantiler kendisine eşlik etmedikçe, ülke içinde kabul görmeyeceğinin farkında. Bu nedenle, ABD'nin gelecekte Ukrayna'yı korumadaki rolünü ve Avrupa'dan karşılığında ne bekleneceğini belirlemek için Washington ve kilit önemdeki Avrupa başkentleriyle yoğun istişareler yapılıyor. Bu uzlaşı teknik bir ayrıntı değil, herhangi barış anlaşmasında çok önemli bir unsur, çünkü garantiler konusundaki belirsizlik, Ukrayna'yı tehlikeli bir konumda tutmak anlamına geliyor.

Öte yandan, askeri uzmanlar, Moskova'yı şartları dikte eden bir galip olarak gösteren Rus anlatısının tuzağına düşülmemesi için uyarıyorlar, çünkü sayılar bu iddiayı desteklemiyor. Ukrayna, savaşın başında kaybettiği toprakların yaklaşık yarısını geri kazanırken, Rusya son zamanlarda Donbas'ta sınırlı bir ilerleme kaydetti ama ağır kayıplar verdi. Bu gerçeklik, Moskova'nın azami bir uzlaşma dayatma konumunda olmadığı, bunun yerine şimdi tavizler koparmaya çalıştığı, bunları pekiştirmeyi ve daha sonra güçlü bir şekilde geri dönmeyi umduğu anlamına geliyor. Bu nedenle tehlike, müzakerenin kendisinde değil, Ukrayna'yı eskisinden daha zayıf bırakacak bir anlaşmada yatıyor.

Toprak meselesine ek olarak, tazminat konusu adalet ve istikrarın temel bir sütunu olarak öne çıkıyor. Avrupa Birliği, Rusya Merkez Bankası'nın varlıklarını süresiz olarak dondurarak, bu fonların Ukrayna'yı ve yeniden inşasını desteklemeye ayrılan krediler için teminat olarak kullanılmasının önünü açan eşi benzeri görülmemiş bir adım atıyor. Bu yaklaşım, yeniden inşanın yalnızca Ukraynalıların ceplerinden veya Batı yardımıyla finanse edilemeyeceği, kendisine eşlik eden yasal zorluklara ve bankacılık kaynaklı çekincelere rağmen, yıkıma neden olan devletin fonlarıyla da finanse edilmesi gerektiği anlayışını yansıtıyor.

Tazminat tartışması, Rusya'nın siber saldırılardan sabotaj eylemlerine ve güvenlik ihlallerine kadar Avrupa'ya karşı yürüttüğü hibrit savaştan ayrı düşünülemez. Bu durum, Rus varlıklarının kullanılmasının sadece cezalandırıcı bir önlem değil, etkileri Ukrayna sınırlarıyla sınırlı kalmayan bir savaş karşısında savunma gerekliliği olduğu yönündeki Avrupa argümanını güçlendiriyor.

Sonuç olarak, herhangi bir gerçek çözüm, ihtilaflı bölgeleri savaş ganimeti veya pazarlık kozu olarak değil, egemenlik, haklar ve geleceğe yönelik güvenceler meselesi olarak ele almalıdır. Tazminatlar da geniş çaplı yıkım için yasal ve siyasi bir sorumluluk olarak ele alınmalıdır. Bunlar olmadan, barış kırılgan ve çöküş tehdidi altında kalırken, açık soru şu olacaktır: Amaç gerçekten savaşı sona erdirmek mi, yoksa sadece ertelemek mi?