Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

ABD seçimleri ve bölgedeki boşluk

ABD’li bakanlar bölgeyi ne kadar gezerse gezsin, seçime birkaç ay kaldığı şu dönemde herkesin gözü sandıkta olduğu için kimse yönetimden ciddi bir adım atmasını beklemiyor. Ancak yine de 3 Kasım’a kadarki dönemde, Trump’ın tekrar seçilmesi ne kadar tehlikede olursa olsun Irak’ta İranlılar, Libya’da Türkler varken tamamen olaylara kayıtsız kalması bir güç boşluğuna sebep olacağından bu da tercih edilmez.
Amerikan seçimlerinin sonuçlarını sadece Amerikalılar değil bölgedeki İran gibi köşeye sıkışmış güçler de dört gözle bekliyorlar. Donald Trump’ın Beyaz Saray’dan ayrılması halinde, yerine seçilmesi beklenen Demokratların adayı Joe Biden’ın başkanlığında boğucu ambargonun kaldırılarak tekrar Barack Obama dönemine dönülmesini umuyorlar. Ancak eğer İran hayal kırıklığına uğrar ve Trump seçimi tekrar kazanıp Beyaz Saray’a dönerse İran, devrimden bu yana tarihinin en zor kararını almak zorunda kalacak; ya ABD ile doğrudan karşı karşıya gelecek ya da işler daha da kötü giderse rejim hükumet koltuğundan çekilmek zorunda kalabilir.
Ancak ben Hamaney’in düşündüğünün aksine Biden’ın da kendilerine karşı merhametli olmayacağını düşünüyorum. İran’ın umduğu gibi bir nükleer anlaşmanın yapılması artık muhtemel değil. İran’ın faaliyetlerini, bölgedeki nüfuzunu ve askeri kabiliyetini sınırlayacak temel değişiklikler yapılmalıdır. Ancak İran kanadından bu mesele ile ilgili hiçbir adım görülmemektedir. Bana göre, Trump da kazansa Biden da kazansa her iki durumda da İran kaybedecek.Trump kazandığı taktirde bu durum İran için daha tehlikeli ve maliyetli olur.
Seçimlere kalan dokuz haftalık süreçte dünyanın gözü kulağı ABD’deyken bölgede ise İran ve Türkiye, daha sonra müzakere masasında elleri güçlü olsun diye güç alanlarını genişletmeye çalışıyorlar. Bu da bölgeyi kaosa sürükleyebilir. Tahran, seçimlerden önce askeri çatışmalara girmek istemeyen ABD yönetiminin zayıflığından yararlanarak Irak ve Lübnan’daki nüfuzunu genişletip pozisyonunu güçlendirmek istiyor. Diğer yandan Türkiye ise son dönemlerde Libya’daki askeri faaliyetlerini iki katına çıkarıp Yunanistan ile de denizde gerginlik yaşıyor. Bu sebeple ABD’nin yokluğunda bölgedeki İran ve Türk zorbalığına karşı koyma mesuliyeti kısmen bölgesel aktörlere kalıyor.
İran Devrim Muhafızlarına ve Basra’daki milislerine karşı ayaklanan Irak halkının yaptığı gerçekten hem şaşırtıcı hem de takdire şayan. Hem kendilerini kurtardılar hem de Irak hükumetine yardımcı oldular. Eğer bunu yapmasalardı, bu milisler bu bölgeleri doğrudan yönetecekti. Ayrıca her ne kadar Türklere karşı kullanmasa da dişlerini göstermeye başlayan Mısır’ın pozisyonu da Sirte şehri ve petrol bölgesine saldırmaya hevesli olan Ankara’yı caydırmada etkili oldu.
Önümüzdeki haftalarda zorlu bir döneme girilebilir. Türk hamlelerinin durdurulması için ciddi askeri tonda mesajların gönderilmesi gerekir. Türkiye, sahada yeni bir gerçeklik oluşturup onu empoze ederek ve Libya’ya girip komşu bölgeleri hedef alarak gelecekte kurulacak bir müzakere masasında elini güçlendirmeye çalışıyor. Çünkü Türkiye de biliyor ki masada en fazla bu kazanımlarından vazgeçmesi beklenir. Bunun gerçekleşmemesi için Libya Ordusu’nun yaptığı açıklamalardaki taleplere dikkat edilmelidir. Zira bu talepler Libya’yı Türk müdahalesinden önceki duruma getirmeye çalışmaktadır.