Memun Fendi
TT
20

Ukrayna'dan Gazze'ye genişlemenin bedeli

Liberal stratejik düşüncede Ukrayna ile Gazze arasında bağlantılar var mı? Gazze'ye el koyma fikri ile NATO'nun doğuya doğru genişlemesi kapsamında, Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO'ya dahil edilmesi arasında bağlantılar var mı?

Bu düşünce tarzıyla 1997 yılında Georgetown Üniversitesi Dış İlişkiler Fakültesi’nde siyaset profesörü olarak çalışırken tanıştım. Bu fakülte, Amerikan yönetiminden ayrılıp başka bir yönetime dahil olmayı bekleyenlerin otoparkıydı. Burada Clinton yönetiminin ulusal güvenlik danışmanı Anthony Lake veya Madeleine Albright ya da NATO’nun genişlemesini savunan diğer düşünce liderleri ile karşılaşmanız ve görüşmeniz doğaldı. Bu kişiler, Lake'in “Atlantik topluluğunun genişlemesi” olarak adlandırdığı şey için NATO'nun başlangıçta Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya'yı da kapsayacak şekilde genişletilmesini savunuyorlardı. Ancak Anthony Lake, NATO'nun genişleme fikrinin “genişleme ve katılım” (enlargement and engagement) ve Rusya ile kesintisiz diyalog temelinde olması gerektiğine inanıyordu. Geçen yüzyılın doksanlı yıllarının ikinci yarısı bu şekildeydi ve üniversite bu fikirlerin bir laboratuvarıydı, Hepsi NATO'nun genişlemesine dair bir propaganda olan bitmek bilmeyen konferansların ve tartışmaların tadını çıkarabilirdiniz. O dönemde bu genişlemenin tehlikesi konusunda uyarıda bulunan birkaç aklı başında siyaset profesörü de vardı. Ancak hikâye devam etti ve NATO, Balkan ülkelerini de içine alacak şekilde genişledi ve ardından 2004'te Estonya, Letonya ve Litvanya gibi Rusya'ya komşu yeni ülkeler NATO'ya katıldı.

2008 yılında Bükreş'te düzenlenen konferansta NATO'nun iştahı kabarmış, Ukrayna ve Gürcistan'ın da ittifaka dahil edilmesi gündeme gelmişti. Almanya ve Fransa gibi büyük ülkelerin itirazlarına rağmen, bu konu Amerikan baskısıyla ilerledi. Ardından Rusya'nın 2014'te Kırım'ı ilhak ederek buna verdiği yanıtını, Şubat 2022'de Ukrayna'ya açtığı tam kapsamlı bir savaş takip etti ve bu çıkmaz bugüne kadar devam ediyor.

Peki, bunun bölgemizde yaşananlarla ve İsrail'in Gazze ve çevresine yönelik saldırılarıyla, dahası Filistin topraklarındaki genişlemesiyle ne ilgisi var?

Benim açımdan bağlantı açık ve net! Georgetown'daki Anthony Lake'in ofisinin yakınında, Clinton yönetiminden bir başka ekip, Arafat'ın reddettiği söylenen büyük pazarlık yoluyla Filistin sorununu çözmekten bahsediyordu. Ama başka odalarda veya birkaç adım ötedeki M Sokağı ile K Sokağı'nda başka tartışmalar yaşanıyordu. Burada Filistinlilerin kendi devletlerine sahip oldukları, onun da Ürdün olduğu, geri kalan toprakların ise İsrail'in tarihi mirası olduğu söyleniyordu. Putin ile geçerli olan genişleme ve katılma fikri Arafat ile de geçerliydi, sadece mekanlar ve taktikler farklıydı.

Bugün Netanyahu'nun etnik temizlik felsefesinde, Gazze, Lübnan ve Suriye'deki güç diyaloğunda (genişleme) ve buna eşlik eden normalleşme (çevre ile diyaloğa girme) girişiminde bunu görüyoruz. Bunun temelinde, o dönemde Filistin meselesinde ılımlı görünen Clinton yönetiminin felsefi kökleri yatıyor.

Sonra 11 Eylül ve George W. Bush dönemi geldi; Netanyahu, İsrail'in ajandasını Ortadoğu'nun tozunu delip geçecek Amerikan arabasına veya tankına yüklemeye karar verdi. Bunun başlangıcı 2003 yılında Irak'ın işgaliydi. O günden bu yana Netanyahu, Ortadoğu'da Amerikan arabasını yönlendiriyor.

ABD’nin NATO'yu genişletme arabası Ukrayna'da devrildi ve 2022'den beri tanık olduğumuz Rus yangını tarafından yutuldu. Rusya gibi karşısında duracak bir güç olmamasına rağmen, Ortadoğu'daki Amerikan arabasının kaderi de bu olacak.

Bugün İran'a doğru yola çıkan Amerikan arabası, Ukrayna'da kendisini durduran Rus duvarının bir benzerini bulmayacak. Bunun yerine, füzelerin uçuştuğu, aynı zamanda uzlaşı ve ateşkesi sağlayacak kapalı diplomatik kanalların bulunmadığı bir çevrede siyasi kayış tüneline girecek.

Çoğu savaşta, hatta Soğuk Savaş'ta bile gerginliği azaltmak için her zaman diplomatik kanallar vardı. Bu kanallar bugün Ortadoğu'da neredeyse yok denecek kadar az veya başarısız; bunu Gazze'de ateşkesi sağlama girişimlerinde de gördük. Dolayısıyla, İran'a saldırma durumunda, kayma düşüncesi olası ve aynı zamanda diğer tarafların istemeden de olsa çatışmaya dahil olması mümkün hale geliyor.

Bölge kaygan bir yolda ve arabanın freni yok, arka diplomatik kapılar neredeyse tamamen kapalı.

ABD'nin Ortadoğu'daki politikasının geleceği, bugün Ukrayna'daki ile aynı olacak. İsrail yayılmacılığının Amerikan Ortadoğu politikası açısından bedeli ağır olacak. Enerji güvenliği, İsrail'in güvenliği ve terörle mücadele gibi üç bilinen temel unsuru açısından da etki ve yansımaları olacak. Bedel, Washington'daki siyasi koridorların ve Avrupa başkentlerinin tahmin ettiğinden daha yüksek. Zira stratejik aptallık her iki durumda da aynı.