Hindistan'ı Avrupa'ya bağlayacak koridor hakkında bilinenler

Hindistan'dan başlayan koridor BAE, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail rotasını izleyerek Avrupa'ya ulaşacak

Yeni ekonomik koridorun Avrupa'yla Hindistan arasındaki ticareti yüzde 40 oranında artırması bekleniyor (Reuters)
Yeni ekonomik koridorun Avrupa'yla Hindistan arasındaki ticareti yüzde 40 oranında artırması bekleniyor (Reuters)
TT

Hindistan'ı Avrupa'ya bağlayacak koridor hakkında bilinenler

Yeni ekonomik koridorun Avrupa'yla Hindistan arasındaki ticareti yüzde 40 oranında artırması bekleniyor (Reuters)
Yeni ekonomik koridorun Avrupa'yla Hindistan arasındaki ticareti yüzde 40 oranında artırması bekleniyor (Reuters)

Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de düzenlenen G20 liderler zirvesinde yaşanan en önemli gelişmelerden biri ABD, Hindistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri liderlerinin açıkladığı Hindistan'ı Ortadoğu ve Avrupa'ya bağlayacak yeni ticaret yolu girişimi olmuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün Yeni Delhi dönüşünde bir grup gazeteciye yaptığı açıklamada, "Türkiyesiz bir koridor olmaz. Türkiye, önemli bir üretim ve ticaret üssü. Doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda" ifadeleriyle projeye itirazını dile getirdi.

Türkiye'nin dışarda bırakıldığı, "Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru" isimli proje, Hindistan'ın Mumbai limanından kalkan gemilerin Dubai'ye yanaşmasını, buradan da demiryoluyla Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail rotasını takip ederek Akdeniz üzerinden Avrupa'ya bir nakliye rotası oluşturulmasını öngörüyor.

Avrupa'ya Yunanistan'ın Pire limanı üzerinden giriş yapması planlanan koridorun Almanya'nın kuzeyindeki Hamburg limanına kadar ulaşması bekleniyor.

ABD yönetimi, projeyi Pekin'in yaklaşık 10 yıl önce uygulamaya başladığı, Çin'i dünyaya bağlamayı hedefleyen Kuşak ve Yol Girişimi'ne bir alternatif olarak görüyor.

Proje kapsamında yeni demiryolu ağları ve limanlar inşa edilmesi planlanırken, koridor üzerinde veri akışını kolaylaştıracak fiberoptik ağların, elektrik şebekelerinin ve temiz hidrojen sevkiyatını mümkün kılacak boru hatlarının da oluşturulması gündemde.

ABD'nin Kuşak ve Yol'u dengeleme girişimi

Hindistan'ı Ortadoğu üzerinden Avrupa'ya bağlayacak ekonomik koridor birçok analist tarafından ABD'nin Çin öncülüğündeki Kuşak ve Yol Projesi'ne bir yanıtı olarak görülüyor.

Pekin yönetimi 2013'te içinde onlarca altyapı projesi barındıran Kuşak ve Yol'un ilk adımlarını atmıştı.

10 yılda yaklaşık 1 trilyon dolar harcanan proje kapsamında Çin yönetimi, 150'den fazla ülke ve 30 uluslararası örgütle işbirliği anlaşmaları imzaladı. Ancak son dönemde girişim kapsamındaki altyapı projelerinde bazı finansal ve siyasi problemlerle karşı karşıya kaldı. 

Dünya Bankası, Harvard Kennedy Okulu ve Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü'nde araştırmacıların hazırladığı ortak çalışmada, Kuşak ve Yol Girişimi'ndeki altyapı projelerinin inşası için Çin'den yüksek miktarda kredi alan 22 ülkenin bu borçları ödeyemediği ve Pekin'in bu ülkelere 2008-2023 periyodunda 240 milyar dolarlık kurtarma paketi sunmak zorunda kaldığı ifade edilmişti.

ABD Başkanı Joe Biden da geçen ay yapılan G7 toplantısında, Kuşak ve Yol Girişimi'ni "borç ve tuzak anlaşması" olarak niteleyerek G7 ülkelerinin projeye alternatifler oluşturabileceğini söylemişti.

Ancak Biden, G20'nin ardından konuyla ilgili daha yumuşak bir tutum takınarak, ABD-Çin ilişkilerini geliştirmek konusunda "samimi" olduğunu ve Pekin'i izole etmek gibi bir niyetlerinin olmadığını vurgulamıştı.

Bu bağlamda yeni oluşturulacak Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru'nun Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne rakip mi yoksa tamamlayıcı bir işlevde mi olacağı sorusunun halen net bir yanıtı yok.

(AA)

Ortadoğu'da "normalleşme" ve Körfez ülkeleri

Geçtiği bölgelerde ekonomik büyümeyi ve istihdamı artırmayı, nakliye süresini de yüzde 40 oranında azaltmayı hedefleyen projenin en önemli ayaklarından biri de Ortadoğu.

Ortadoğu'da Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail rotasını takip edecek koridorun bölgeyi bir ekonomik merkez haline getirmesi beklense de siyasi sonuçlarının da olması bekleniyor.

Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki normalleşme çabaları projenin işlevsellik kazanması için önemli noktalardan biri. 

Bilindiği üzere İsrail yönetimi 2020'de Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas'la ilişkileri normalleştirme yoluna gitmiş, bu yılsa Suudi Arabistan'la İsrail arasında ABD öncülüğünde bir dizi görüşme gerçekleştirilmişti.

Madalyonun diğer yüzündeyse bir kez daha Çin var...

Körfez ülkeleri bir süredir geleneksel müttefik olarak gördükleri ABD'yle ilişkilerini farklı bir düzeyde ele alarak, Çin'le iyi ilişkiler geliştirme yoluna gitmiş ve bölgede bir denge kurmayı hedefleyen politikalar izlemeyi seçmişti.

G20 zirvesinden birkaç hafta önce de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Çin'in öncülük ettiği BRICS grubuna resmen dahil edilmişti. 

Türkiye'nin alternatifi: Irak Kalkınma Yolu Projesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Yeni Delhi'den dönüş yolculuğunda gündemindeki konulardan biri olan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru, Ankara için kötü haber.

Zira Türkiye bir süredir benzer bir rotayı, Basra Körfezi'nden başlayarak tüm Irak'ı güneyden kuzeye doğru kateden bir demiryolu hattıyla oluşturmak istiyor.

Irak Kalkınma Yolu Projesi ismi verilen demiryolu hattı Türkiye'nin güneydoğusunda sonlanıyor.

Konuyla ilgili yaptığı açıklamada bu projeye dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan şu ifadeleri kullandı:

Bu süreçte bizim çok önemsediğimiz bir adım ise Körfez'in bizimle beraber attığı adım. Irak, Katar, Abu Dabi üzerinden, Türkiye üzerinden Avrupa'ya giden bir yoldan, bir koridordan bahsediyoruz. Bu konuda özellikle Muhammed Bin Zayed dün çok daha kararlı bir telkinde bulundu, 'Bu işi uzatmayalım, 60 günde görüşmeleri arkadaşlarımız bitirsinler ve hemen temelleri atalım, yola koyulalım' dedi. Birleşik Arap Emirlikleri bu işe çok hazır. Katar çok hazır. Bizler de buna çok çok hazırız. Bu adımı inşallah bu şekilde atmış olacağız.

Independent Türkçe



Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?
TT

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, dün Washington'un küresel rolüne ilişkin bakış açısında derin dönüşümü yansıtan, uzun zamandır beklenen yeni bir stratejiyi duyurdu. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana hakim olan ve “tek süper güç” konumunu korumaya dayanan geleneksel model yerine belge, ABD'nin odağının, yönetimin doğrudan çıkarlarıyla daha yakından bağlantılı gördüğü bölgelere, özellikle de Latin Amerika bölgesine ve göç meselesine kayacağını ortaya koyuyor.

Ulusal Güvenlik Strateji belgesi, Trump'ın, daha önceki yönetimlerinkinden kökten farklı, “Önce ABD” sloganına dayanan, uluslararası sistemin artık dünyanın her bölgesinde geniş bir Amerikan katılımı politikasına izin vermediği inancını temel alan bir vizyon benimsediğini gösteriyor. Belge, Çin'i göz ardı etmeyip, en büyük rakip olarak görse de son dönemdeki Amerikan stratejilerine hâkim olan geleneksel “Asya'ya odaklanma” yaklaşımından uzaklaşıyor.

Trump, belgenin girişinde, “Yaptığımız her şeyde ABD'yi ön planda tutuyoruz” ifadesini kullandı. Belge, bu stratejinin uluslararası ilişkiler ve ittifakların kökten yeniden değerlendirilmesini gerektirdiğini de belirtiyor. Amaç artık geniş kapsamlı bir liberal dünya düzenini desteklemek değil, dış yükleri azaltıp “doğrudan gelir” alanlarına yoğunlaşarak Amerikan gücünü korumak. Belge ayrıca, “kitlesel göç çağının sona ermesi gerektiğini” ve ABD sınırlarına doğru göçü engellemek için Avrupa ve Latin Amerika içinde adımlar atacağını da vurguluyor.

Geleneksel Amerikan söyleminden açık bir şekilde kopan strateji, “ABD'nin meşum küresel egemenlik ilkesini sürdürmeyi reddettiğini” vurguluyor. Bu açıklama, son Amerikan belgelerinde eşi benzeri görülmemiş bir şey, zira küresel hegemonyayı sürdürmenin maliyetlerinin fahiş ve sürdürülemez hale geldiğini dolaylı olarak itiraf ediyor.

Strateji, Washington'un başta Çin ve Rusya olmak üzere büyük güçlerin aşırı nüfuz kazanmasını önlemek için çalışacağını ifade ediyor, ancak bunun “dünyanın tüm büyük ve orta güçlerinin nüfuzunu sınırlamak için kan dökeceği ve servet harcayacağı anlamına gelmediğini” vurguluyor.

Strateji, Latin Amerika'yı Amerikan gündeminin en üst sıralarına taşıyor. Bu, belgedeki en önemli bölgesel dönüşüm

Belge, son on yıllardaki en önemli askeri dönüşümlerden birini içeriyor ve kaynakları Batı Yarımküre'ye yönlendirirken, “acil tehditlerle başa çıkmak için küresel askeri duruşumuzu revize etme” sözü veriyor. Bu, Ortadoğu gibi bir zamanlar hayati önem taşıyan bölgelere olan Amerikan ilgisinin fiilen azalması anlamına geliyor.

Stratejik belgenin temel küresel meseleler hakkındaki duruşu şöyle:

ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve aralarında Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in de bulunduğu Avrupalı ​​liderler, 18 Ağustos 2025'te Washington'daki Beyaz Saray'da (Reuters) ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve aralarında Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in de bulunduğu Avrupalı ​​liderler, 18 Ağustos 2025'te Washington'daki Beyaz Saray'da (Reuters)

Avrupa: Müttefik bir bölge, ancak eşi görülmemiş eleştirilerin konusu

Belge, Avrupa'ya yönelik sert bir dil kullanıyor; bu dil, önceki ABD ulusal güvenlik belgelerinde nadiren kullanılmıştır. Avrupa'nın göç nedeniyle “kültürel erozyon” ile karşı karşıya olduğunu iddia ediyor ki bu söylem, Avrupa aşırı sağının söylemine çok benziyor. Belge, bazı Avrupa ülkelerinin on yıllar içinde “Avrupalı ​​olmayan çoğunluk” haline gelebileceğine ve bunun kıtanın demografik ve siyasi doğasını değiştirebileceğine işaret ediyor.

Belge, “Avrupa ülkeleri içinde Avrupa'nın mevcut gidişatına karşı direniş geliştirilmesi” çağrısında bulunuyor; bu ifade, milliyetçi ve sağcı partilerin lehine Avrupa'daki iç siyasi tartışmalara doğrudan müdahaleyi yansıtıyor. Avrupa'da aşırı sağ söylemlere getirilen kısıtlamalara atıfta bulunarak, “ifade özgürlüğünün baskı altına alınmasını” eleştiriyor. NATO’nun genişlemesine karşı çıkışını yineliyor ve bu da Rusya ile savaş halindeki Ukrayna'nın ittifaka katılma umutlarını suya düşürüyor.

Strateji, Çin, Hindistan ve gelişmekte olan ekonomilerin yükselişi nedeniyle Avrupa'nın küresel ekonomideki payının azalmasının “daha karanlık bir olasılığın, Avrupa medeniyetinin aşınmasının” habercisi olduğunu savunuyor. Güçlü tepkiler içeren bir duruş ile Almanya, “dışarıdan tavsiyeye ihtiyacı olmadığını” belirtti.

Latin Amerika: Trump Doktrini’ndeki yeni ağırlık merkezi

Strateji, Latin Amerika'yı Amerikan gündeminin en üst sıralarına taşıyor. Bu, belgedeki en önemli bölgesel dönüşüm, çünkü Monroe Doktrini'ni “Trumpçı” bir yorumla yeniden canlandırmaya yönelik yeni bir vizyon sunuyor. Bölgedeki rejimlerin istikrarını sağlayarak göç dalgalarını önlemeyi amaçlayan ve belgede “Trump Doktrini” olarak adlandırılan bir öneriye yer veriliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre başta Çin olmak üzere bölge dışı güçlerin asker konuşlandırmasının veya kritik altyapıları kontrol etmesinin engellenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Belge, ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinin azaltılması çağrısında bulunuyor ve bunu, Washington'un Körfez petrolüne olan bağımlılığının azalması ve bunun bölgenin ABD ulusal güvenlik hesaplarındaki önemini azaltmasıyla gerekçelendiriyor

Belgede, denizdeki uyuşturucu kaçakçılığı şebekelerinin hedef alınması, sol görüşlü liderlere müdahale edilmesi ve Panama Kanalı gibi hayati önemdeki kaynakların kontrol altına alınması gibi önlemler ayrıntılı olarak ele alınıyor.

ABD Başkanı Donald Trump ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, 14 Ekim 2025'te başkent Washington'daki Beyaz Saray'da (AFP) ABD Başkanı Donald Trump ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, 14 Ekim 2025'te başkent Washington'daki Beyaz Saray'da (AFP)

1823'te açıklanan Monroe Doktrini'nin bu yeniden canlandırılması, Washington'un son yıllarda uzak durduğu “arka bahçe” politikasına geri döndüğünü gösteriyor; tek fark, yeni versiyonun daha açık ve daha az diplomatik olması.

Asya: Askeri tehditten önce ekonomik bir rakip olarak Çin

Asya'nın stratejik önemine rağmen, belge önceki belgelerden farklı bir yaklaşım sunuyor. Çin'i askeri bir tehditten önce birinci ekonomik rakip olarak görüyor. Tedarik zincirleri ve teknoloji de dahil olmak üzere Çin ile ekonomik ilişkilerin yeniden dengelenmesi gerektiğini vurguluyor. Tayvan'daki “statükoyu” korurken, Japonya ve Güney Kore'den adayı korumaya yönelik savunma katkılarını artırmalarını talep ediyor.

Trump ABD’si, Hindistan ile ilişkileri derinleştirmeye ve Hint-Pasifik güvenliğinde öncü bir rol oynamasını teşvik etmeye açık olduğunu da ifade ediyor.

Bu değişim, Trump'ın dünya görüşünün temel bir özelliği olan ekonomik rekabeti genişletme lehine doğrudan askeri odaklanmayı azaltma politikasına işaret ediyor.

Ortadoğu ve Afrika: ABD'nin rolünün azaltılması ve önceliklerin belirlenmesi

Belge, ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinin azaltılması çağrısında bulunuyor ve bunu, Washington'un Körfez petrolüne olan bağımlılığının azalması ve bunun bölgenin ABD ulusal güvenlik hesaplarındaki önemini azaltmasıyla gerekçelendiriyor.

Belge, ABD ve İsrail saldırılarıyla “İran'ın zayıflatıldığına” işaret ediyor, İsrail'in, “güvende” olması gerektiğini vurguluyor ama Trump yönetiminin daha önce kullandığı sert söylemlerden uzak duruyor.

Belge, Suriye ve Irak gibi geleneksel çatışmalardan çok bahsetmiyor. Ayrıca, Afrika'da “yardım yaklaşımından” uzaklaşılarak, hayati önem taşıyan maden ve minerallere odaklanılması çağrısında bulunuyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
TT

İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)

Maira Butt 

Geçmişte İrlanda'nın Galway Kontluğu'nun Tuam bölgesinde bekar anneler ve çocuklarının kullanımına ayrılmış bir kuruluşta, bir mezara dair kanıtlar bulundu.

Anne ve bebek evi, yerel tarihçi Catherine Corless'in başını çektiği araştırmanın, 796 bebek ve küçük çocuğun defin kaydı olmadan orada öldüğünü ortaya koymasının ardından, 2014'te uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmişti.

Temmuzda tesisteki çalışmalarına başlamasından bu yana dördüncü güncellemesini yapan Tuam Yetkili Müdahale Direktörlüğü (Office of the Director of Authorised Intervention, Tuam/ODAIT), "Bu bölgedeki mezarların varlığı artık doğrulandı" diye yazdı.

1925'ten 1961'e kadar faaliyet gösteren tesisin kenarında "çocuk veya bebek büyüklüğünde mezarlar" bulunduğu yeni güncellemede belirtildi:

Mezarların yerleşimi ve büyüklüğü, tesisin bu bölümünde anne ve bebek kurumunun faaliyet gösterdiği zamandan kalma bir mezarlık bulunduğuna dair tutarlı bir kanıt.

İlk değerlendirmelere göre kazıda 4 grup bebek kalıntısı bulundu ve bunlar hepsi geçen ay keşfedilen tabutlara gömülmüş 7 grup insan kalıntısına eklendi. Adli analiz çalışmaları sürdürülüyor.

ODAIT'in aktardığına göre, tarihi belgeler bir mezarlık olasılığını işaret etse de bunun varlığına dair ilk işaretler zemin veya yüzey seviyesinde görünmüyordu.

2017'de yürütülen resmi bir soruşturmada, tesisin başka bir yerine sadece 100 metre mesafedeki yeraltı odalarında "önemli miktarlarda" insan kalıntısı bulunmuştu.

ODAIT Direktörü Daniel MacSweeney, cesetlerin kimlere ait olduğunun belirlenmesi için en az 160 kişinin DNA örnekleri vermeyi teklif ettiğini RTÉ'ye söyledi:

Deneyimlerimden biliyorum ki bazen kalıntıların keşfi, insanların öne çıkması için bir katalizör görevi görebilir.

Görsel kaldırıldı.Pembe dikdörtgenle çevrilen alan, kazı çalışmalarında mezarlara dair kanıtların bulunduğu çadırı gösteriyor (ODAIT)

2021'de İrlanda lideri Micheal Martin, ülke genelindeki anne ve bebek evlerine yerleştirilen kadın ve çocuklara gösterilen muameleden dolayı devlet adına özür dilemişti.

Bu özür, evlilikdışı hamile kalan anneleri barındıran 18 anne ve bebek evinde 9 binden fazla çocuğun öldüğü sonucuna varılan bir soruşturmanın nihai raporunun ardından gelmişti.

İrlanda parlamentosunda "Orada olmamalıydılar" demişti:

Devlet sizi, bu evlerdeki anneleri ve çocukları hayal kırıklığına uğrattı.

Bu evlerdeki tüm çocukların yüzde 15'inin hastalık ve mide gribi gibi enfeksiyonlardan öldüğü, raporda belirtilmişti. Bu rakam, ülke çapındaki bebek ölüm oranının neredeyse iki katı.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news/uk


Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
TT

Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)

Papa XIV. Leo, bugün yeni atanan büyükelçilere, Vatikan'ın dünya çapındaki insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını söyledi.

Bu, Papa Francis'in ölümünün ardından mayıs ayında Katolik Kilisesi'nin başına seçilen Amerikalı Papa'nın felsefesini ortaya koyan en net açıklamalardan biri.

Papa, 13 büyükelçiden oluşan gruba hitaben yaptığı konuşmada, "Kutsal Makam'ın, giderek bölünen ve çatışmalarla dolu küresel toplumumuzda yaşanan ciddi eşitsizlikler, adaletsizlikler ve temel insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını bir kez daha vurgulamak isterim" ifadelerini kullandı.

Kutsal Makam, Papa başkanlığındaki Kilise'nin yönetim organıdır ve 1,4 milyar Katolik üzerinde manevi otoriteye sahiptir.

Papa, "Kutsal Makam'ın diplomasisinin, özellikle vicdanlara hitap ederek ve yoksulların, güvencesiz koşullarda yaşayanların ve toplumun dışına itilenlerin seslerini dinleyerek, sürekli olarak insanlığın iyiliğine hizmet etmeye yönelik olduğunu" ifade etti.

Leo, eşitsizliğe odaklanarak, papalık dönemi boyunca göçmenlerin ve diğer savunmasız grupların haklarını savunan selefi Papa Francis'in önceliklerini temel alıyor.

Peru'da yaklaşık 20 yıl misyonerlik yapan Leo, Başkan Donald Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nde göçmenlere yönelik "saygısız" muameleyi eleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Vatikan tarafından bugün kabul edilen yeni akredite büyükelçiler arasında Özbekistan, Moldova, Bahreyn, Sri Lanka, Pakistan, Liberya, Tayland, Lesotho, Güney Afrika, Fiji, Mikronezya, Letonya ve Finlandiya vardı.