Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Süleymani adlı izleyici ne gibi bir sonuca ulaştı?

Al Arabiya kanalı büyük olasılıkla “düşmanını tanı” bağlamında olsa da üst düzey İranlı yetkililerin ofislerinde izlenmektedir. İstisnai olan olay mutlaka takip edilmeli. Ramazan’ın son 10 gününde Mekke-i Mükerreme’de olağanüstü gündemle toplanan Körfez İşbirliği Konseyi, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı görüşmelerinin yapıldığı ardı ardına üç zirve düzenlendi. Mekanın taşıdığı sembolik anlamı ve bütün Müslümanların vicdanında ne anlama geldiği hiçbir takipçi tarafından görmezden gelinemez. Bu zirveler serisinin düzenlendiği Körfez’in ve bölgesel durumun özelliği gözlerden kaçamaz. Zira bölge asıl gönderenin kimliğini açıkladığı füze ve roket saldırıları doğrultusunda gereken askeri icraatlarla büyük bir krize tanıklık ediyor.
Dolayısıyla zirveler dizisinin Dini Lider ve Kudüs Tugayı lideri ofislerinin dikkatini çekmesi doğaldır. Çünkü bu iki olağanüstü zirvenin toplanmasının ilk nedeni İran’ın davranışlarıdır. Bu davranışların gölgesi, üçüncü zirve buluşmalarının arka planında da yine güçlü bir şekilde mevcuttu. Bu üç zirvenin düzenlenmesi bile belki de Körfez’de halihazırda yaşanan krizi ABD-İran düellosundan ibaret görmenin mümkün olmadığı, sorunun İran ile Körfez’deki komşuları arasında ilişkilerin kötüleşmesi ile başladığı ve devam ettiği anlamına gelen açık bir mesaj göndermektedir. Bu elbette İran-ABD anlaşmazlığını ortadan kaldırmamaktadır. Krizin tek boyutlu olmadığını hatırlatmaktadır. Tahran her zaman Körfez ülkeleri ile sorunlarının “Büyük Şeytan” ile anlaşmazlığının bir sonucu olduğunu telkin etmeye çalıştı. Ama bu doğru değil. İran’ın 40 yıl boyunca devrimi ihraç etme ve müdahalelerde bulunma metodunda ısrar etmesi başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri ile bütün ilişkileri normalleştirme fırsatlarını boşa çıkarmıştır.
General Kasım Süleymani’nin Mekke’den gelen görüntüleri takip etmesi doğal. Irak-İran savaşının bir yansıması olarak seksenli yılların başında kurulan KİK, kendisini hedef alan bütün sarsma ve çevreleme çabalarına, üyelerinden birinin pusulasını şaşırması nedeniyle içerisinde yaşanan krizlere rağmen halen birliğini korumaktadır. Düzenlenen son zirvenin getirdiği yenilik ise belirli bir tarafı suçlamada ve pozisyonunu deklare etmekte tamamen açık olmayı benimsemiş olmasıdır. Çünkü durum artık ne genel ifadelere ne de üstü örtülü pozisyonlara izin vermemektedir. Dolayısıyla KİK Zirvesi’nin sonuç bildirgesinin Husilerin Suudi Arabistan’a yönelik saldırıları ve BAE’nin karasularındaki sabotajları kınaması şaşırtıcı değildir. İran’a gönderilen mesaj açık ve nettir.
Sonuç bildirgesi, İran’ı bölgedeki istikrarı sarsma, milisleri silahlandırma ve mezhep merkezli, etnik çatışmaları besleme politikalarından sorumlu tutarak uluslararası toplumdan Tahran’ın bölgesel davranışları, balistik ve nükleer hırslarına yönelik sorumluluğunu üstlenmesini talep etti. Bildirge ayrıca ABD’nin İran’a yönelik stratejisinin desteklendiği de açıkça deklare edildi. Bu tutum, İran’ın yıkıcı faaliyetleri ile yüzleşmek için kesin ve caydırıcı bir pozisyon benimsenmesinin önemini vurgulayan Kral Selman bin Abdulaziz’in açılış konuşması ile tamamen uyuşuyor.
General Süleymani, zirveye katlan Arap liderleri izliyor. İran’ın Arap topraklarında gerçekleştirdiği ihlaller Arapların büyük çoğunluğunun duygularını değiştirmedi. Yemen, uluslararası alanda ve Arap ülkeleri tarafından tanınan meşru yönetimi ile zirvede hazırdı. Lübnan, Başbakanı Saad Hariri tarafından temsil edildi. Suriye zirveye katılmadı. Ülkesindeki güç dengeleri ışığında sonuç bildirgesine itiraz etmesi şaşırtıcı olmayan Irak, Cumhurbaşkanı Behrem Salih tarafından temsil edildi.
Arap Birliği Zirvesi’nin sonuç bildirgesi de en az KİK Zirvesi’nin bildirgesi kadar netti. Arap ülkelerinin “Güvenliklerini ve istikrarlarını sarsmak amacıyla doğrudan ya da dolaylı bir şekilde İran’ın iç işlerine müdahalelerine karşı” birbirine desteği ve dayanışma içerisinde olacakları vurgulandı. Uluslararası topluma, İran’ın komşularının istikrarını sarsma çabalarına ve doğrudan ya da vekilleri aracılığıyla enerji ve seyir koridorlarını tehdit etmesine karşı sert bir tutum benimseme çağrısında bulunuldu. Suudi Arabistan’ın BM anlaşması uyarınca topraklarını koruma hakkının, uluslararası meşruiyet çerçevesinde bu saldırılara karşı alacağı önlemlerin desteklendiği vurgulandı. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nin sona ermesinin ardından yayınlanan Mekke Bildirgesi’nde de Suudi Arabistan ve BAE’nin maruz kaldığı terör saldırıları kınandı.
Süleymani’nin dikkatini çeken bir mesele daha olmuştur. O da Suudi Arabistan ve Mekke zirvelerine katılan ülkelerin Filistin meselesi ile ilgili iyi bilinen ve tartışmaya açık olmayan taleplere bağlı kalacağını vurgulamasıdır. Bu talepler, Arap Barış Girişimi’nde de belirtildiği gibi adil bir barışın Filistinlilerin bağımsız devletlerini kurma hakkı ile Kudüs’ün kimliğinin korunması ile gerçekleşebileceğidir. Kuşkusuz bu tutum, bilhassa Donald Trump yönetiminin desteklediği Yüzyılın Anlaşması hakkında sızdırılan bilgilerin ışığında çok önemlidir.
General Süleymani, Mekke’den ardı ardına gelen görüntülerden ne gibi bir sonuca varmalıdır? Yemen’deki gelişmelerin, özellikle Suudi Arabistan’ın İran’ın çevreleme ve vekalet savaşları politikasını kabul etmemesinin ardından Tahran, bölgede elde edilen kazanımları hazmedebilmek için Büyük Şeytan ile uzun bir ateşkese ihtiyacı olduğu çıkarımına mı ulaşacak? Diplomatik kaynaklara göre Tahran bu ay kendisini ziyaret edecek olan Japonya Başbakanı’na halihazırda uygulanan sert yaptırımları kaldırılması için nükleer ve balistik meselelerinde biraz esneklik göstermeye hazır olduğunu içeren bir mesaj verecek. Durum, bu mesajın içinde bulunduğumuz ayın son haftasında Osaka’da düzenlenecek G-20 Zirvesi’nde ilgili katılımcılara iletileceğine yönelik fısıltıların gerçekleşmesiyle mi sonuçlanacak?
Suudi Arabistan’ın Körfez, Arap ve İslam ülkeleri arasındaki ağırlığını vurgulayan Mekke görüntüleri, Süleymani’nin dikkatini çekmiş midir? Ki Suudi Arabistan’ın bu siyasi, ekonomik, bölgesel ve küresel ağırlığı, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın önderlik ettiği açılım ve reform çalışmaları ile kat be kat artmaktadır. Süleymani çözümün iyi komşuluk, karşılıklı çıkarlar ve müdahalelerden vazgeçme karşılığında devrimi ihraç etme emellerinden vazgeçmesi ve Suudi Arabistan’ın kendisine uzattığı ele karşılık vermesi olduğuna ikna olacak mı? İran komşularını unutarak Barack Obama ile ateşkes imzaladıktan sonra ABD Başkanı’nın değiştiğini hatırlayarak komşuları ile ilişkileri normalleştirseydi Washington’ın kendisine yönelik politikasında bu kadar büyük bir değişim yaşanmamış olacağını fark edecek mi?
İran devrimi 40’ıncı yılına ulaşırken İranlılar durup durumlarını gözden geçirmeyi hak ediyor. İran sonsuza kadar petrol kuyuları ve boğazların yakınlarında gerilim merkezi rolünü oynayamaz. Bu üç zirve, katılımcılarının kalkınma, bilim ve teknoloji devrimlerinin günlük hayatın bir paçası haline gelen çağı yakalamaya odaklanma ve zaman ayırma isteklerini ortaya çıkarmıştır. Büyük olasılıkla İran halkı da sonsuza kadar gerilim ve sıcak çatışma ortamında yaşamak istemiyordur.