Bekir Uveyda
TT

Suudi Arabistan ve Filistin: Kader ilişkisi

Şarku’l Avsat’a konuşan Filistin'in Riyad Büyükelçisi Basım el- Aga, “Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a şunları söyledi; Aldığınız her kararın arkasındayız, sizin kabul ettiklerinizi kabul eder sizin reddettiklerinizi reddederiz. Filistin’deki duruşumuzdan asla ödün vermeyeceğiz. Çünkü Filistin’deki duruşumuz, Arap barışının sağlanması ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını hedefleyen itikadı bir duruştur” ifadelerini kullandı.
Bu haber Şarku’l Avsat’ın geçtiğimiz Cuma günü yayımlanan sayısında yer aldı. Kral Selman bin Abdulaziz’in bu sözleri, Suudi Arabistan’ın gerek Filistin yönetimi ile gerekse ülkesi işgal edilmiş veya göçe zorlanıp çadırlarda yaşayan Filistinlilerle arasındaki ciltlerle yazılabilecek güven ilişkisini özetliyor.
Eğer bu ciltlerin sayfaları, parti, ideoloji, grup veya örgütlerden soyutlanmış bir şekilde dikkatli ve objektif bir şekilde incelenir ise, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz’in Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve beraberindeki heyet ile 17 Ekim Perşembe günü gerçekleştirdiği görüşmede yaptığı açıklamayı duyan ve kalbi olan her akıl sahibi kişi iki ülke arasındaki bu güven ilişkisini görebilir.
Kral Selman bin Abdulaziz’in açıklamaları, Arap-İslam temeline dayanan Suudi Arabistan tutumunun kırmızı çizgilerini vurgular nitelikteydi. Dünyada dağınık şekildeki Yahudileri Filistin'de bir araya getirmek ve ülkenin asıl sahiplerini topraklarından çıkarmak mantığı üzerine kurulu Siyonist açgözlülüğün ortaya çıkmasından bu yana Suudi Arabistan ne batıya ne de doğuya meyletti. Hiçbir taraf, Suudi Arabistan’ı bu doğru tutumundan saptırmayı başaramadı. Eğer bir taraf Filistin elbisesi giyer, Kudüs’ün gelin, çeyizin de cihat olduğunu söyleyip gerçekte ise sözleri ve eylemleri birbiriyle çelişirse, o zaman sahtekârlığı ortaya çıkar.
Selman bin Abdulaziz’in açıklamasını dikkatle okuyup kavrayanlar, Suudi Arabistan’ın Filistin meselesindeki tutumunun itikadi bir tutum olduğunu görebilirler. Bu açıklamalar, yıllar boyunca Suudi Arabistan’ın Filistin meselesindeki tutumu üzerinde oluşan şüpheleri ortadan kaldırdı. Arap Baharı diye isimlendirilen fırtınaların kopması ve bu fırtınaların sebep olduğu yangının patlak verdiği yerlerin dışındaki bölgelere sıçraması, Suudi Arabistan’ın Filistin meselesindeki tutumu üzerinde oluşan şüpheleri ortadan kaldırılmasının zaruretini ortaya koydu. Bu bağlamda, Riyad'ın çoğunlukla Suudi karşıtı çığırtkanları önemsememeyi tercih ettiğini unutan ya da unutmuş gibi yapanlara hatırlatmakta fayda var. Filistin meselesini sadece Suudi Arabistan’a düşmanlık etmek için üzerinden geçilen bir köprü olarak görenler, basit meselelerde dahi Suudi Arabistanlıların tamamına karşı içlerinde bir nefret besliyorlar. Bu nefret, geçtiğimiz yüzyılın seksenli yıllarında gazete ve dergiler kanalıyla başlatıldı. İster sağ ister sol cenahta yer alsın, bazı gruplar, Suudi Arabistan yönetim şeklini değil, bizzat yönetimini değiştirme arzuları bulunan ve bunu gizlemeyen devletler tarafından finanse edildi.
Suudi Arabistan’ın tüm bunları önemsememesi, küçük şeylere tenezzül etmemesi sebebiyleydi. İnternetin ve dolayısıyla medyanın bu kadar yaygınlaşmamasından önce bu tutum mantıklı olabilirdi. İnternetin yaygınlaşmasının ardından, kendisini teorisyen olarak tanıtan ve gizli olaylardaki sır perdelerini açığa çıkarabildiğini iddia eden kuramcılar veya siyasi analiz yapabildiğini söyleyen herkes, alenen iftira atıp yalan söyleyebilir hale geldi. Bunu yaparken de ne vicdanları sızlıyor ne de utanma duygusu hissediyorlar. Daha sonra da ‘tugay’ veya ‘milis’ olarak isimlendirilen toplumu yanıltma platformları bir ‘musibet’ olarak ortaya çıktı. Ardından binlerce yalan başlık, yüzlerce sahte isim ortaya atıldı. Fotomontaj denilen şeyin sahteliği geçmişte kaldı. Ne yazık ki hem Filistin halkına zarar vermek isteyen Suudi Arabistanlılar hem de Suudi Arabistan halkına zarar vermek isteyen Filistinliler bu kötülük odakları platformları kullanıyorlar. Sorsanız her iki taraf da vatanlarını savunuyor. Ancak ne Suudi Arabistan’ı kötülemeye çalışan Filistinli Filistin davasına hizmet ediyor ne de Filistin davasını alaya alan daha doğrusu ümmetin tamamının davasını alaya alan Suudi Arabistanlılar  Suudi Arabistan yönetimine ve halkına hizmet ediyor. Bu, her iki taraf için de utanç verici bir davranıştır.
Bu daha önce eşi benzeri görülmemiş kaosun karşısında tüm gerçeklerin sanki tüm algılar kapanmış gibi görüldüğü, duyulduğu veya okunduğu bu değişken dünyada doğrunun, aslında doğrulanmış olan olduğu söylenebilir. Suudi Arabistan’ın Filistin halkının istikrarı konusundaki tutumu kesinlikle doğru ve gerekli bir tutumdur. Çünkü Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs ile Kabe ve Mescid-i Nebevi’nin bulunduğu ülke arasında bir inanç ilişkisi vardır ve bu sonsuza kadar devam edecektir.