Siyaset biliminde nispeten yeni teoriler arasında “çılgın adam teorisi” adıyla bilinen bir teori de vardır.
Bu teori, politikalarını “uçurumun kenarında” yöntemi ile dayatmak isteyen bazı politikacıların kasıtlı olarak benimsedikleri dik başlı davranışlarını yorumlamak için kullanılmaktadır.
Bu düşüncenin özünde; siyasi yetkilinin değişken, tepkili, mantıksız hatta siyasi delilik izlenimi verecek bir şekilde davranması yatmaktadır. Böylece siyasi rakiplerini korkutabilecek, tepkisini tahmin edemedikleri için endişelenmelerini ve kendisine tavizlerde bulunmalarını sağlayabilecektir.
Pek çok araştırmacı ve siyasi bilimler okuyucusunun zihninde bu strateji ya da teori ilk olarak eski ABD Başkanı Richard Nixon ile ilişkilendirilir.
Hatta Nixon’un bu teorinin manevi babası sayan, dış politikasında fiili olarak uygulayarak kendisine gerçek anlamını verdiğini düşünenler de vardır. Ancak düşüncenin kendisi bundan çok daha eskidir ve Machiavelli’nin siyaset teorisinin kalbinde yer alır.
Machiavelli şöyle der: “Bazen deli gibi davranmak zekice olabilir.”
Bununla birlikte dediğimiz gibi bu teori, dış politikadaki yaklaşımı nedeniyle Nixon’a atfedilir.
Nixon; ABD’li yetkililerden, Sovyetler Birliği’nin üst düzey yetkililerine ve Kuzey Vietnam liderlerine, ABD başkanının “dengesiz” ve komünizm ile ilgili her konuda gözünün hiçbir şeyi görmediğini ve parmağının onu nükleer düğmeye basmaya kışkırttığını söylemelerini istemiştir. Bu şekilde onların Beyaz Saray sakininin inadından korkmalarını, beklenmedik delice bir tepki vermesinden korkarak kendisine tavizler sunmalarını sağlamayı amaçlamıştı.
ABD Başkanı Donald Trump etrafında kopan kasırgaların gölgesinde, özellikle ABD medyasında başkanın politikalarını anlamak ya da yorumlamak amacıyla bu teoriyi tekrar gündeme getirenler oldu.
Örneğin New York Times gazetesi, Trump’ın çılgın adam teorisini uyguladığını ve dış politikayı, başkan olmadan önce iş ve finans dünyasını nasıl görüyorsa öyle gördüğünü yazdı. Zira her iki durumda da stratejinin hedefi; diğer tarafa çeşitli yollarla baskı yapmak, hiçbir şeyi umursamayan ve hedefine ulaşmak için her şeyi yapmaya hazır kaba bir adam görüntüsü vermektir.
Trump’ın kendisini haritadan silmekle tehdit ettiğinde Kuzey Kore’ye karşı bu politikayı uyguladığını düşünenler var. Aynı şekilde “benim nükleer düğmem seninkinden daha büyük” diyerek Başkanı Kim Jong Un’u tehdit ettiğinde ve Washington’un herhangi bir nükleer tehdide karşılığının “ateş ve öfke” olacağını belirttiğinde de bu stratejiyi uyguladığını düşünüyorlar.
Trump, bu politikayı NATO’lu müttefiklerine karşı da uyguladı. NATO’lu müttefiklerinin askeri ittifakın bütçesine yaptıkları katkıyı arttırmaları için ülkesinin kendilerine sağladığı koruma şemsiyesini gözden geçireceğini ima edip baskı yaptı.
Çin ile ticaret savaşlarında, Ankara’nın Suriye’nin kuzeyindeki askeri harekatı sırasında belirlediği sınırları aşması durumunda Türk ekonomisini mahvetmekle tehdit ederek Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı da uyguladı.
Bugün bazılarının, Başbakan Boris Johnson’un İngiltere’nin AB’den ayrılışı (Brexit) sorunu ile ilgili stratejisini açıklamak için bu teoriye başvurduğunu görüyoruz.
Johnson, bu stratejiyi benimseyerek şiddetli bir kaynamanın eşlik ettiği hızlı gelişmeler ile birlikte Brexit sorununun salıncak gibi dramatik bir şekilde bir yükselip bir alçalır hale gelmesine neden oldu. Johnson, güçlü siyasi danışmanı Dominic Cummings’in tavsiyesi üzerine çılgın adam teorisini uyguluyor gibi görünüyor.
Cummings’e göre bu strateji; Parlamento içerisindeki karşıtlarını korkutmak ve İngiltere’nin AB’den ayrılma stratejesini onaylamaları için kendilerine baskı yapmak konusunda Johnson’a yardımcı olabilir. Bu yüzden Johnson’un görevine; Tehdit ve gerilimi tırmandırma, bütün tarafları ne olursa olsun Brexit’i uygulayacağı ve gerekirse anlaşmasız bir şekilde ayrılmaktan kaçınmayacağı konusunda uyararak işe başladığını gördük.
Sonrasında benzeri görülmemiş kışkırtıcı bir adım ile 5 hafta boyunca parlamentonun faaliyetlerinin askıya alındığını deklare etti. Böylece herkese Brexit’i kendisinin belirlemiş olduğu tarih olan 31 Ekim’de uygulamak için her şeyi yapmaya hazır olduğunu göstermek istedi. Anayasa Mahkemesi, parlamentonun faaliyetlerinin bu şekilde askıya alınmasının hukuka aykırı olduğuna ve milletvekillerinin hemen meclise dönmesine hükmettiğinde bile Johnson hiçbir şekilde pişmanlık göstermedi. Aksine parlamentoyu “ölü” olmakla suçlayarak gerilimi yükselti. Muhalif milletvekillerini ihanetle ve teslim olmakla suçladı. Bu da öfkenin artmasına yol açtı.
2016 yılında Brexit referandumu kampanyası sırasında muhalif İşçi Partisi milletvekili Jo Cox’un aşırı sağcı biri tarafından öldürülmesine neden olan atmosferin geri dönmesine yol açabilecek tırmandırma politikalarına karşı uyarılar da yükseldi.
Ancak Johnson, bu tutumunu değiştirmedi. Aksine Brexit anlaşmasının bu ayın sonunda parlamentodan geçmemesi durumunda, Brexit’in 2020 yılının ocak ayına kadar uzatılmasına ilişkin yasa tasarısı lehine oy verdikleri için aralarında eski bakanların ve partisinin önde gelen isimlerinin de olduğu 21 milletvekilini partiden ihraç etti. Bu da yetmezmiş gibi AB ile daha birkaç hafta önce, “Hiçbir İngiltere başbakanı bunları ihlal edemez ve etmemelidir” dediği kırmızı çizgileri ihlal eden bir anlaşmayı müzakere etti.
Ardından çılgın adam teorisini; Brexit anlaşması (110 sayfa) ile ilgili yasaları geçirmeleri için milletvekillerine sadece 3 gün gibi imkansız bir zaman çizelgesi belirleyerek tamamladı. Johnson ayrıca taleplerine boyun eğmemesi halinde parlamentonun faaliyetlerini dondurmak ve erken seçim çağrısında bulunmakla tehdit etti.
Bazı gazeteler Johnson’un “deliler gibi davrandığı” şeklindeki manşetleri kullanmaya başladılar. Ama Jonhson da tam olarak bunu istiyor. Bu nedenle, parlamentonun faaliyetlerini askıya almak, milletvekillerini ihraç etmek, anlaşmasız ayrılık ile tehdit etmek gibi her şeye hazır olduğunu tekrar tekrar ima etmekten kaçınmadı. Bu, parlamentodaki bazı muhaliflere baskı yaparak Theresa May’in anlaşmasından daha kötü olduğunu düşünmelerine rağmen Brüksel ile ulaşmış olduğu anlaşmayı desteklemelerini sağlamaya katkıda bulunabilir.
Fakat Johnson, şu ana kadar hayal ettiği Brexit’i uygulamakta başarısız oldu. Çılgın adam stratejisi de yakın bir zamanda onun aleyhine dönebilir. Bu ayın sonunda Brexit’i uygulamakta başarısız olması ve milletvekillerinin anlaşmanın maddelerini kapsamlı bir şekilde incelemekte ısrar etmeleri ile Brexit anlaşmasına karşı muhalefet artabilir.
Bu da planlarını engelleyebilir. Aynı şekilde üslubu birçoklarını kışkırtıp kendisine karşı durmaya itebilir.
Parlamentondaki kilitlenme devam ederse İngiltere, bu yılın sonunda ya da 2020 yılının baharında erken seçimlere gitmek zorunda kalabilir. Ancak bu seçimin, politikacılar üç yıldan fazla bir süredir bu sorunu çözmekte başarısız oldukları için öfke ve gerilim ile dolu bir atmosferin gölgesinde gerçekleşeceği de unutulmamalıdır.
Bedeli ne olursa olsun Brexit’i uygulayacak çılgın adam imajı Brexit taraftarlarını memnun etse de gerçekte birçoklarını korkutup seçimlerde Johnson’a karşı oy vermeye itebilir. Bu da hem başbakanlık hem de parti başkanlığını kaybetmesine neden olabilir.
Bu teori bazı politikaların başarılı olmasına yardımcı olmuş olabilir ama sonunda kendisini benimseyen politikacılara da ağır bir bedel ödetmiştir.
TT
ABD'den İngiltere'ye 'Çılgın adam stratejisi'
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة