Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Bağdat ve Beyrut'ta Tahran'a karşı ayaklanma

Irak vatandaşı olan Abdurrezzak el-Haşimi bana şu soruyu yöneltti: Lübnan’ı ve Irak'ı kasıp kavuran bu ayaklanmalar karşısında gerekli olan Arap desteği nerede?
Elbette burada amaçlanan doğrudan maddi anlamada bir destek değil, bilakis politik ve manevi bir destektir. Her iki ülkedeki cesur ayaklanmaların da maddi desteğe ihtiyacı yok. Bu ayaklanmalar, halkın taleplerine yönelik desteğe, bu taleplerin meşru görülmesine ve sonrasında bu meşruiyetin eksiksiz bir şekilde bütün şartları taşıdığına olan inanca muhtaç.
Iraklı el-Haşimi’nin sorusu, Bağdat'ta ve Beyrut'ta gösteriler düzenlemeye devam eden Arap gençlerinin hakları konusunda hepimizin kusurlu olduğunu hissettirdi. Arap başkentlerindeki bu gençlerin her birini Arap olarak nitelendirerek şunu kastediyorum:
“Damarlarında Arap kanı akan herkes bu gençlere borçludur. Bu, onlara mümkün olan bütün desteğin sağlanması hususunda bir davettir.”
Iraklı genç devrimcilerin ülkesindeki yaygın yolsuzluğa karşı sokaklara çıkması ya da ülkesinin genel siyasi performansının bu kadar düşük olmasına itirazını dile getirmek için gösteriler yapması onların en tabii haklarındandır. Iraklı gençler bu ve benzeri bir dizi sebepten dolayı ayaklanmış olabilir. Çünkü kendisine uygulanan baskı konusunda hiç şüphe yok. Ancak bu, başka bir nedenin daha bulunmasını engellemez. Bu neden, kendisinin diğer nedenlerden ayıran doğasının bir gereği olarak arka planda olabilir. Bu neden her ne kadar zaman zaman ortaya çıkıp kendisini gösterse de sonra yine tabiatı gereği gizleniyor olabilir. Bu neden, genç vatandaşlar için güçlü bir hareket ettirici olmasının yanı sıra her gencin derinlerinde yatmakta olup öfkesinin de en güçlü motivasyondur. Fakat bu neden bazı zamanlar kendisini gözlerden saklar. Bu sebep ‘Arap olmaktır’ ve ülkesindeki İran nüfuzu karşısında gençleri protestolara katılmaya sevk eden de temel nedendir.
Lübnan’daki ve Irak’taki ayaklanmalarda ilk yardım derecesinde olan ve bu sebeple gecikmemesi gereken Arap siyasi desteği nerede?
Yolsuzluk sorunları, ülke kaynaklarının yanlış yönetilmesi ve yolsuzluk gibi hususlar, doğası gereği her Arap vatandaşı ve hükümeti arasında sayılan iç meseleler arasında olabilir. Fakat Mezopotamya'daki bütün şehirlere sirayet eden ve ayaklanmaların kalbinde olan ‘Araplık kaygısı’, her Arap başkentinden destek arayışını soruşturulabilir ve beklenilir bir şey kılıyor.
Kötü durumdan sürekli bir şekilde şikayetçi olan Basra, sakinlerinin hastalanmasına sebep olan kirli su dolayısıyla acı çekiyor ve petrol içerisinde yüzen, kuzeyinden güneyine iki büyük nehrin aktığı ve her bir köşesinde yeşillikler bulunan bir ülkede vatandaşların elektriksiz, susuz ve işsiz kalmaları karşısındaki dehşetini ifade ediyor. Basra, gerçekleştirmiş olduğu devrimle bütün bunları dile getirmesinin yanı sıra diğer taraftan -her ne kadar çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu bir yer olsa da- bir Arap şehri olduğunu yüksek sesle söylemek istiyor.
Irak'ta veya Irak dışında Şii vatandaşı ve bunun karşılığında Sünni vatandaşı gibi konuşmalardan hoşnut değilim ve bunu kabul etmiyorum. Bu, bırakmamız gereken bir üsluptur. Bu hususta konuşmayı bundan böyle bırakmalıyız. Çünkü bu, Hamaney hükümetinin dolaşımda olmasını istediği bir söylemdir. Bunun hakkında konuşmak ve bu söylemin revaç bulması İranlıların isteği şeyi güçlendirmekten başka bir şeye yaramıyor.
Basra -her ne kadar meydanları dolduran pankartlar temel hizmetlerin kötü gidişatından duyulan şikayeti dile getirmiş olsa da- bir Arap bölgesi olduğunu ve buna olan bağlılığını ilan etti. Güney Lübnan’daki her şehirde de benzer bir durum var. Sokaklara dökülen protestocular İran abasını reddetti ve bunun karşısında durmak için ayaklandı. Rehber’in bu abası bir Arap abası değil, İranlıların mizacına uygun bir abadır. Tahran’da dikilen abanın Lübnan ya da Irak vatandaşlarına da giydirilmesini isteyen kişiler, bunun Arap özellikleriyle de uyumlu olmadığı gerçeğine dikkat etmiyorlar. Bağdat, Rehber’in abasını tek başına yırtmaya kadirdir. Fakat Arapların kalbinin kendisiyle birlikte attığını hissetmesi gerekiyor. Beyrut, Araplığını tekrar kazanabilir ve onu savunabilir. Fakat Arapların yanında durduğunu hissetmeyi bekliyor. Bağdat, Abdülvehhâb Beyâtî'nin, Bedir Şâkir es-Seyyâb'ın ve Nazik el-Melaike’nin konuştuğu dili konuşuyor, Kasım Süleymani’nin dilini bilmiyor. Beyrut, Halil Cibran’ın kitabını okuyor, Şehnâme dolayısıyla gelebilecek bir kötülükten endişe duyuyor.