Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Irak ve Lübnan'da Şiileri kim öldürüyor?

Cinayet, bütün dinlerde ve mezheplerde bir suçtur. Bugün Irak ve Lübnan’da yaşananlar ise yürek yakıcı ve kafa karıştırıcıdır.
“Mekatilu't-Talibiyyin” adlı önemli kitabında Ebu'l-Ferec el-İsfehani,  risaletten Emevi ile Abbasi dönemlerine kadar Hz. Ali’nin soyundan olan Ehl-i Beyt’ten öldürülenlere, cinayete kurban gidenlere ve katillere yer verir.
İlginç bir tarihi an yaşadığımızı düşünüyorum. Humeyni’nin saygıdeğer Şii mezhebine, hukukuna, kurallarına ve tarihine karşı darbe yapması, siyasal İslam’ın Şii modelinin temelini atması, Humeyni devrimi olarak bilinen hareketinin başarıya ulaşmasından beri İran rejimi, Allah, İslam ve mezhep adına Şiileri öldürüyor.
Şii olsun ya da olmasın Şii mezhebinin önde gelen isimleri, Sünni ve Şii olsun bütün Müslümanlar için trajik ve elem verici olan Hz. Hüseyin (ra) öldürülmesinden bu yana çok sayıda felakete ve katliamlara maruz kaldılar. Saygıdeğer Şii mezhebi tarihi boyunca Mehdi’yi beklemeyi ve siyasete karışmayı reddetmeyi sürdürdü.
Ta ki Humeyni’nin, Hasan el-Benna, Mevdudi ve Seyyid Kutub’un ortaya attığı Sünni siyasal İslam’dan etkilenerek Faslı İslami düşünür Abdullah Laroui’nin “Şiiliğin Sünnileştirilmesi” adını verdiği projesini uygulamaya başlayana kadar.
Bilindiği gibi siyasal İslam’ın ortaya çıkışı İslam tarihinde büyük bir değişim noktasıdır. Çünkü siyasal İslam, dinin özelliklerini ve dayanaklarını değiştirdi. Onların yerine politika ve iktidarı ele geçirme arzusunu getirdi. Bu satırların yazarı, geçmişte birçok kez bu köşede, bu konuyu açıklamıştır. Birçok yazar, araştırmacı da kendisini ele almıştır. Sünni mezhebinde yaşananların aynısı Şii mezhebinde de yaşandı. Hasan el-Benna, Mevdudi ve Kutub nasıl İslam ve Sünnilere felaket getirdilerse Humeyni ile Hamaney de İslam ve Şiilere felaket getirdiler.
Şii mezhebininin, Sünni mezhebinden en çok ayrıldığı nokta, Ehl-i Beyt’e olan bağlılığı ve yaşadığı acılardan duyduğu üzüntüdür. Ancak bugün durum farklı. Geçmişte Şiilere karşı işlenen zulümler bazı Sünnilere atfedilirken bugün siyasal İslam’a bağlı Şiiler, Şii mezhebinin ve özünün koruyucuları, tarihinin emanetçileri olan geleneksel Şiilere zulmediyorlar.
Şiilerin bugün karşı karşıya kaldıkları eza ve cefalar, sayı, nitelik, boyut ve çirkinlik olarak tarih boyunca yaşadıklarından daha büyüktür. Daha da kötüsü, modern zamanlarda Şiileri öldüren en büyük katilin İran’daki Velayet-i Fakih rejimi olmasıdır. Bu rejim, İslam’ı bütün dünyaya rahmet olarak gönderilmiş semavi bir din görüntüsünü karalayan, onu iktidarı ele geçirme yolunda zulmeden ve kan döken bir yeryüzü dinine çeviren tarihi hatanın en kötü ve önde gelen örneğidir. Bu hata ise siyasal İslam düşüncesinin ve gruplarının ortaya çıkışıdır.
Velayet-i Fakih rejimi, Şii mezhebini bizzat Şiiler arasında zulmü yaymak ve kan dökmek için bir araç olarak kullandı. Bu büyük suçlar temelinde, rejimin, bütün dünya önünde sadece kendisinin onları temsil ettiğini iddia ettiği Şiileri hedef aldı.
Lübnan’da Şiiler ve Şii olmayanlar, Hizbullah ve Emel Hareketi’nin önderliğinde öldürülüyor. Irak’ta bu görevi Şii partiler, Haşdi Şabi ve benzer isimlere sahip onlarca Velayet-i Fakih rejimine bağlı milisler yerine getiriyor. Bu milis güçlerinin liderleri açıkça İran’a bağlılıklarının, vatanları Irak’a olan bağlılıklarından daha büyük olması ile övünüyorlar. Vatanlarına ihanetlerini mezhepçilik ile haklı göstermeye çalışıyorlar.
İran’ın Irak’taki adamları Şii mezhebinin arkasına saklanan hainlerdir. Ama halkın yanında yer alan ve Velayet-i Fakih teorisi ile projesini temelinden reddeden Ayetullah Ali Sistani liderliğindeki geleneksel dini merci, onları yolsuzlukları ve adaletsizlikleriyle birlikte ifşa etti. Dini mercinin gücünden, nüfuzundan, Irak ve dünyanın dört bir yanına yayılmış destekçilerinden korkmasalar şimdiye kadar suikast ve bombalı saldırıları ile dini merciyi ortadan kaldırmışlardı. Çünkü onlar gerektiğinde Kasım Süleymani ve Dini Lider adına, Iraklı Şii vatandaşlarını öldürmekte, onlara şantaj yapmakta, mallarını çalmakta ve imha etmekte tereddüt etmezler.
Eski ve modern tarihte Şiilere yönelik en büyük kıyımları, 40 yıldır siyasal İslam’ın yönettiği Humeynici İran rejimi gerçekleştirdi. İran rejiminin Şiilere yönelik toplu ve bireysel katliamları araştırılıp hakkında bilimsel istatistikler hazırlansa hayret verici sonuçlara ulaşacağına şüphe yoktur.
Şiiler, İslam tarihinde yüzyıllarca çoğunluğu oluşturan Sünnilerin hakimiyeti altında yaşadılar ve zulümlere maruz kaldılar. Ancak İran rejiminin gerçekleştirmiş olduğu ve gerçekleştirmeye devam ettiği katliamlar ve kıyımlardan daha kötüsünü ve büyüğünü yaşamadılar. Daha önce İran rejiminin halkına karşı takip ettiği sistematik bir yoksullaştırma politikasına tanık olmamışlardır. İran rejimi, İran vatandaşlarına sanki yol kenarına atılımış, hiç kimsenin önemsemediği ve hiçbir değeri olmayan bir eşya gibi davranmaktadır. İran’da cansız eşyalar bile insanlardan daha değerlidir. Şii olan İran’da bile Şii vatandaşların malı, şerefi ve kanı güvende değildir.
Lübnan ve Irak’taki Şii siviller ne kadar zavallı. Ama İran’daki Şii vatandaşlar, onlardan da zavallı.  Onların en büyük katili, onurları ve insanlıkları için en büyük tehlike olan İran rejimi, onların tek temsilcisi olduğunu iddia ettiği için dünyada hiç kimse zulme uğramalarını önemsemiyor.
Tahmin edildiği gibi Irak’ta Şii protestocular, hükümet güçleri ve İran’a bağlı milis güçleri tarafıdan öldürülmeye başladılar. Bundan önce de Şiiler, İran rejiminin desteklediği el-Kaide ve DEAŞ gibi Sünni terörist gruplar tarafından öldürülüyorlardı. Bunların aynısı Lübnan’da da yaşanacak. Çünkü iktidara geldiğinden beri İran rejiminin protesto gösterilerine karşı tutumu öldürmek, yıkım ve yok etmek olmuştur. Nitekim Hizbullah ve Emel Hareketi, şiddet ve kaosa yönelmeye başladı ve ne yazık ki geri sayım başladı.
İran, Muhammed Bakır es-Sadr’a karşı düzenlediği ve onlarca takipçisinin hayatını kaybettiği terör saldırısı gibi Şii mezhebinin önde gelen isimlerini suikastlerle hedef alıyor. Fitne çıkarmak için Samarra şehrindeki 2 İmam el-Askereyn türbesine düzenlediği saldırı gibi Şii mezhebinin imamlarının türbelerine bombalı saldırılar düzenliyor. Şiilere karşı katliamlar düzenlemekte tereddüt etmiyor.
İran, Lübnan ve Irak’taki Şii toplumları ile Arap Körfez ülkelerinde yaşayan Şiilerin durumunu bir karşılaştıralım. Birinci gruptaki ülkelerde Şiiler, öldürülüyor, malları çalınıyor, onurları yerler altına alınıyor. İkincisinde ise bütün haklara sahipler, vatandaşlık görevlerini yerlerini getiriyorlar, diğer vatandaşlar gibi onur ve refah içinde yaşıyorlar.
Körfez ülkeleri Şii sivillerden değil vahşi İran rejiminden, kendisine ve kanlı mezhepçi projesine bağlı takipçilerinden mustariptir.
Bombalı saldırılar düzenleyen, öldüren, Kuveyt’ten Bahreyn ve Suudi Arabistan’a Şii ve Sünni sivillere karşı komplolar kuran destekçileri ile Velayet-i Fakih rejiminden şikayetçidir.
Son olarak; burada mesele mezhebi değil siyasidir. Burada katil, İran’daki Velayet-i Fakih rejimi, öldürülen ise Şiiler ve haklarını talep eden vatandaşlardır.