Sam Mensa
TT

İran: Çıkarlar dengesi ve uzlaşmanın kazanımları

İran-İsrail savaşının kazanının ve kaybedeninin kim olduğunu bilmek artık en önemli konu değil. Nükleer tesislerin bombalanmasının sonuçları konusunda farklı Amerikan pozisyonları bulunuyor. Başkan Donald Trump, kuvvetlerinin düzenlediği askeri saldırının hedef aldığı üç İran nükleer tesisini “tamamen yok ettiğini” iddia ederken, aslında, bu savaşın kesin sonucunu belirlemek için henüz çok erken. Trump, istihbarat kaynaklarına dayanarak, saldırının Tahran'ın nükleer programını sadece birkaç ay geciktirdiği yönünde yapılan haberleri yalanladı. “Yalancı haber kanalı CNN, başarısız New York Times ile iş birliği yaparak, tarihin en başarılı askeri saldırılarından birini itibarsızlaştırmak için güçlerini birleştirdi. İran'ın nükleer tesisleri tamamen yok edildi” dedi. Ancak, her geçen gün daha fazla bilginin ortaya çıkacağı kesin ve bu da tüm tarafların açıklamalarının, söylemlerinin ve açıklanan pozisyonlarının gerçekte işin iç yüzünden farklı olduğunu ortaya çıkarabilir.

İran'ın maruz kaldığı İsrail ve Amerikan saldırganlığının onun askeri ve istihbarat gücünü tükettiği, ordu ve Devrim Muhafızları’nın alternatifler de dahil olmak üzere birçok kıdemli komutanını kaybetmesine yol açtığı bir sabitedir.

Ayrıca İran rejiminin ve seçkinlerinin pragmatizminin ideolojiye üstün geldiği de bir sabitedir. Trump tarafından yapılan ateşkes çağrısını kabul etme kararı, İran rejimine bir gözden geçirme ve değerlendirme, geride kalanları ve savaşın yıkıcı etkilerinden etkilenmeyenleri takviye etmek için bir alan ve nefes alma imkânı sundu. Yıkıcı etkilere rağmen İran şimdilik dirençli ve kararlı olmayı sürdürüyor, ancak belirli eski ve yeni koşullar altında savaştan sonra daha kırılgan hale gelme olasılığı var.

Ayrıca, İsrail ve ABD askeri hedeflerine ulaşana kadar, yani İran'ın füze ve nükleer gücünü zayıflatıp, saldırılarını durdurana kadar krizin devam edeceği de bir diğer sabitedir. İsrail, tanımladığı gibi, kendisine dönük “doğrudan tehdit”i zayıflatmaya çalışırken, Washington askeri kazanımları, İran nükleer programı, Gazze'deki durum veya İbrahim Anlaşmaları'nın ilerletilmesiyle ilgili olsun, daha geniş stratejik kazanımlara dönüştürmeye, ek olarak, savaş sonrası İran’ın gerçek gücünü ölçümlemeye, niyetlerini ve gelecekteki seçeneklerini doğru bir şekilde değerlendirmeye odaklanmış durumda.

Dördüncü sabite, ABD’nin tesislere yönelik saldırısının İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya ikili bir çözüm sunmuş olduğudur; birincisi, ABD’nin tesisleri imha ettiğini duyurmasının ardından ateşkesin sağlanmasıdır ki bu, İsrail'in birincil hedefidir. İkincisi, bu savaşın kendisine kazandırdığı popülariteyi, İsraillilere yapacağı ve kendisine mevcut hükümetten farklı, Amerikalılar ve diğer müttefiklerle anlaşmaya daha yakın bir hükümet kurmaya olanak tanıyacak erken genel seçim çağrısının önünü açmak amacıyla kullanmaktır. Yeni hükümet, Gazze savaşını sona erdirmeye yardımcı olabilir ve Washington'un bölgedeki müttefiklerine çözüm yolunda ilerlemeleri için olumlu bir sinyal verebilir.

Ayrıca, Tahran ve Tel Aviv arasındaki ateşkesin, eğer devam ederse, hâlâ devam eden İsrail-Filistin-Lübnan-Suriye çatışmasına kadar uzanmayacağı da kesindir. Bu çatışma, yerel güçlerin İran'da olanlardan ne kadar etkilendiği ve bunları ne kadar özümsediği, İran'ın bölgesel askeri projesinin gerilediği gerçeğiyle birlikte yaşama ve dini ideolojik rolü koruma yeteneğiyle bağlantılıdır.

Amerikalılara ve İsraillilere göre, İran’ın müttefiklerini, vekillerini ve nükleer gücünü bir anda kaybetmesinden sonra, bu sabiteler savaşın sona erdiğini tekit ediyor mu? Kesin ve olası olmayan, bir dizi sertlik yanlısı dışında, Amerikalılar veya uluslararası toplum tarafından talep edilmeyen rejimi hedef alma meselesinden bağımsız olarak, İran’ın bu kayıplara katlanmasını sağlayacak bedel nedir?

İran liderliği, Dini Lider'in tarif ettiği gibi kahramanca esnekliği benimseyebilir ve 1979 devriminden bu yana benimsenen politikaların maliyetlerini tartıp, bunu yaptırımların kaldırılması ve dünyaya açılması halinde elde edebilecekleriyle karşılaştırabilirse, kesin bir stratejik tercihle karşı karşıya kalacaktır. Ancak çözüm hızlı olmayacak ve iç gelişmelere, rejim içindeki güç dengesine ve liderliğin ulusal çıkarı uzlaşmayla uzlaştırma becerisine bağlı olacaktır. Bu denge sağlanırsa, çözüm geçici anlaşmalar veya dayatılan bir barıştan ziyade gerçek bir uzlaşma yönünde ilerleyebilir. Bu ise öncelikle bir Amerikan sorumluluğudur.

İsrail'in yayılmacı projelerinden duyulan korku, bölgeyi sadece savaşa geri döndürecek bir kısır döngüye yol açar. Askeri ve teknolojik üstünlüğüne rağmen, İsrail, demografi, dil, din veya kültür açısından gerçek bir bölgesel projenin bileşenlerinden yoksun. Son savaş, İsrail'in savaşı sonuçlandırmasının doğrudan Amerikan desteği olmadan imkansız olduğunu gösterdi. Ayrıca, hem İsrail hem de ABD'nin açık bir siyasi projesi olmadığı sürece, bölge üzerinde yalnızca güç kullanarak hegemonya kurmak sürdürülebilir bir politika değil. Bölge ülkeleri birleşip kapsamlı bir uzlaşma projesi için çalışırlarsa, İsrail-İran savaşının geride bırakabileceği stratejik boşluğu doldurabilirler.