İran-İsrail savaşında savaşan tarafların her ikisi de zaferini ilan etti. ABD Başkanı Donald Trump, 14 adet süper bomba ile İran’daki üç nükleer tesisin imha edildiğini duyurdu ve barış anlaşması çağrısında bulundu.
İran’a yönelik ‘Yükselen Aslan’ adlı operasyonunu ‘tarihi’ olarak nitelendiren İsrail, operasyon kapsamında İranlı komutanları ve bilim adamlarını öldürdü ve düşmanının balistik füze cephaneliğinin yarısını yok etti.
İran, ‘Sadıkvaad 3’ adını verdiği operasyonu ile Tel Aviv ve Beerşeba'ya daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir yıkım yaşattı. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, “Bu, Amerika'ya güçlü bir tokat oldu” diye yazdı.
Son iki hafta içinde yaşananlar bir çatışmanın ötesinde benzersiz ve tehlikeli bir askeri gelişmeydi. Bir tarafta ABD ve İsrail, diğer tarafta İran arasında ilk kez doğrudan bir savaş yaşandı. Taraflar arasında şimdilik bir ateşkes olsa da bu ateşkes, üç taraf arasında bir anlaşma sağlanmadıkça, çatışmaların sona erdiği anlamına gelmiyor.
Tüm tarafların zafer iddialarıyla birlikte, taraflardan hangisinin taviz vereceği de merak konusu. Sadece ABD aceleyle bir barış planı sundu, ancak bu plan, Başkan Trump'ın Dini Lider'in sözlerine öfkelenmesi üzerine ortaya çıktı. Trump, İsrail'in Hamaney’i öldürme planını engellediğini ve İran'a 6 milyar dolarlık bloke edilmiş parayı vermeyi kabul ettiğini açıkladı. Bazı yaptırımların derhal kaldırılmasına izin verdi. Bunların İran ile müzakere ortamını yumuşatmak için hediyeler olduğu ve Washington'ın İran'a nükleer programını sadece sivil amaçlı olarak yeniden inşa etmesine yardım etmeyi teklif ettiği söyleniyor.
İsrail Genelkurmay Başkanı Zamir, savaşın henüz bitmediğini ve kalan hedeflerin listesinin uzun olduğunu söyledi. Ancak Zamir ne derse desin, Tel Aviv'in kararının Beyaz Saray ile bağlantılı olduğunu biliyoruz. Öte yandan önemli bir olay yaşandı. Trump, düşmek üzere olan Netanyahu'yu kurtarmak için acele etti ve onu mahkeme karşına çıkma tehlikesinden kurtardı. ‘Bibi’ (Binyamin Netanyahu) ile dayanışma içinde olduğunu ve İsraillilerin onu dışlamaması veya yargılanmaması gerektiğini açıkladı. Netanyahu’nun bu müdahalenin bedelini, iki düşman arasında büyük bir barış anlaşması yapmak isteyen Trump'a ödemesi gerekiyor.
Her halükârda, bu krizin anahtarı Washington veya Tel Aviv'de değil, Tahran'da. Tahran, ‘hayır’ deyip çatışmaların devam etmesini sağlayabilir ya da ‘evet’ deyip durdurabilir. 1980’li yıllardan bu yana süren çatışmayı sona erdirmek için bölgesel bir arada yaşama ilkesini kabul etmesi ve bölge ülkeleriyle aynı trene binmesi gerekiyor. Bu ülkeler ya İsrail ile ikili anlaşmalar imzalayan ülkeler ya da çatışma projesi olmayan ülkeler haline geldi. Suriye son yolcu oldu ve böylece direnişçi ülkeler sona erdi. Hizbullah ve Hamas'ın güçlerinin yok edilmesi ve Beşşar Esed rejiminin düşüşüyle birlikte, direniş cephesi çöktü ve İran İsrail karşısında tek başına kaldı.
İran rejimi için 45 yıllık çatışma politikasından vazgeçmek kolay olmayacak. İsrail ile 12 gün süren savaşın sonuçları hızlanarak Tahran üzerindeki baskıyı artırabilir.
Kayıpları bir kenara bırakırsak, İran’ın halen bazı güç unsurlarını elinde tuttuğunu söyleyebiliriz. Nükleer silah üretimi için, en azından başlangıç aşamasında, ya da müzakere için önemli olan zenginleştirilmiş uranyuma sahip. Kaybettiği liderlerini hızla telafi etmeyi başardı ve iç durumu kontrol altına aldı.
İsrail'in kazancı, Trump'ı kendi tarafına çekmiş olması ve tek başına yapamadığını, yani İran’ın başlıca nükleer tesislerini yok etmeyi başarmış olmasıdır. Eğer barışın anahtarı Tahran'ın elindeyse, savaşta üstünlük İran'a yakın bölgesel tehditleri ortadan kaldırmayı başaran Tel Aviv'in elinde.
Kim bilir, belki de bu çatışma savaşların sonu olur.