Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Lübnan ve Irak'taki gençlerin devrimi ve sonuçları

3 ay önce Irak’ta ve 2 buçuk ay önce de Lübnan’da on binlerce genç kadın ve erkek, çok sayıda şehirde ve köyde sokaklara döküldü.
Bu durumun doğrudan nedenleri vardı; her iki ülkede de yolsuzluk hükümeti, kötü ekonomik, finansal durum ve yaşam koşulları. Ancak her iki ülkedeki diğer bir sebep ise, İran yanlısı, silahlı ve mezhepçi milislerin kurumları ve genel işleri kontrol etmesiydi.
Lübnan’da, Sedir Devrimi olarak anılan bir uyanışın ardından Emel mensupları tarafından desteklenen Hizbullah milisleri, eski Başbakan Refik Hariri’nin öldürülmesi sonrasında sokağa indi.
Beyrut, silahlarla işgal edildi. Kaostan ve iç savaşın yenilenmesinden kaçınma ve cumhurbaşkanlığındaki veya başbakanlıktaki boşluğu önleme bahanesiyle General Avn’ın partisiyle uzlaşı sağlandı. Ardından ulusal açıdan yaşanan dengesizlik ortasında 2016 yılında Hariri, General Avn ve Şii ikiliyle anlaşmaya vardı.
Nihayetinde ‘büyük yolsuzluk, kalkınma yetersizliği, anayasa ve hukukun üstünlüğünün göz ardı edilmesi, kurumlarda ve devlet yönetiminde çatlakların yaşanması’ nedeniyle insanlar, mezhepsel veya siyasi hesaplamalar yapmadan ve anlaşmazlık yaşamadan sokaklara akın etti. Ardından Hariri, istifa etmek zorunda kaldı ve Basil ile yakın ittifakı çöktü. Kendisinin yerine yeni bir Sünni aday gösterildi ve istişarelerde oy çoğunluğu sağlandı. Hariri, bu süreçte 2011 yılında sağlanan müttefiki ‘Basil ve Şii ikilinin’ ihanetine uğradı.
Peki bu yıkım nereye gidiyor? Elbette ki halk hareketinin ateşi sönmedi, ancak popülaritesi azaldı. Gerilemesinin sebepleri arasında ise Hariri yandaşlarının sokaklara koşması da bulunuyor. Zira sokaklar bu manzaradan rahatsız olurken, Basil ise sahneden memnundu. Çünkü Hristiyanların da kendi isimlerini zikrettiğini duydu. Aynı zamanda uzun süreli yorgunluk, direnişe karşı düşmanlığın standartlaştırılması ve bazı çalışanların akıbeti de dahil durumun farklı nedenleri de vardı. Bu faktörler ise bize şunları söylüyordu; “Amerikan Üniversitesi profesörü Hasan Diyab’ın yapacaklarını bekliyoruz. ABD’liler, Hizbullah ve Nebih Berri de onunla bir araya gelebilir.”
Irak’taki gençlik devrimine gelince, aynı zamanlarda patlak veren popüler bir devrim baş gösterdi. Devrim, ülkedeki ilk barışçıl devrim olurken, gençlerin çoğunluğu ise Şiilerden oluştu ve silahlı milislerin yaptıkları mezhepçilikten etkilenmedi. Devrimin, başından beri 3 hedefi vardı; yaşamsal koşulları iyileştirmek, partizan hükümeti devirmek ve erken seçimlere gitmek.
Gençler arasında ölüm vakalarının çoğalmasının ardından dördüncü bir hedef daha eklendi; gençlerin katillerinin ve suikastçılarının kovuşturulması!
İlk bakışta Başbakan Adil Abdulmehdi, Hariri’den daha iyi bir konumda görünüyordu.
Gençler tarafından yetersiz olarak nitelenen bazı reformlar yapmaya yöneldi. Bazı milletvekilleri de yeni bir seçim yasası hazırlığına girişmek üzere Cumhurbaşkanına gitti. Ancak ölümler devam etti, şiddetlendi ve ihanet söylentileri yayılmaya başlandı. Acziyet ve dini otoritelerin baskısı altında Adil Abdulmehdi, istifa etmek zorunda kaldı. Çünkü kendisi, gerçekte bir yönetici değildi. Aksine yöneticiler, İran’ın takipçileriydi. Hariri gibi o da eksikliklerinin ve istifasının nedenlerini halka açıklamadı.
Lübnan’daki durum iki ay ertelenen istişareler hususunda Cumhurbaşkanına yönelirken, Irak Cumhurbaşkanı da yeni hükümeti kurmak için parlamentodaki “en büyük blok” adaylarından atama yapmak zorunda kaldı.
Cumhurbaşkanı, büyük Bina Bloğu tarafından sunulan üç ismi reddetti.
Bu isimler ise Kasım Süleymani’nin takipçileri olan el-Maliki, el-Amri ve el-Hazali idi.
Cumhurbaşkanı Berhem Salih, sokaklardaki devrimcilerin bunu kabul etmediğini, kendisinin ulusal birlik ve sivil barışı korumakla sorumlu olduğunu belirtti.
Öte yandan anayasadaki büyük blok ise prosedürden ibaret bir detaydan başka bir şey değildi ve bu durumda iç barışı ihlal etmekteydi!
Bu çerçevede kontrolü ellerinde bulunduran partiler, Salih’e istifa çağrıları yapmayı sürdürüyor.
29 Aralık Pazar günü, Irak’taki Hizbullah milislerinin Irak ve Suriye’deki kamplarına ve mevziilerine onlarca ABD uçağı tarafından saldırı düzenlendi. Mevziilerde büyük bir yıkım yaşandı.
İran’dan ithal edilen ve İranlı uzmanlar tarafından yönetilen silah ve füzelerin çoğu imha oldu.
İranlı subaylar da dahil onlarca kişi öldü. ABD, İran yanlısı milislerin geçen ay ABD üslerine ve büyükelçiliklerine yönelik 11 saldırı gerçekleştirdiğini söyleyerek saldırılarını haklı çıkarmaya çalıştı.
Kerkük’te bir Irak-ABD üssüne yönelik düzenlenen saldırılarda, 1 ABD’li sivilin öldüğü ve çok sayıda sivilin de yaralandığı belirtildi. Hava kuvvetleri de her bölgede milislerle çatışma yaşadı. Aktarılana göre milislerin, İran’ın talimatlarıyla saldırılarına devam edip etmeyeceği takip edilecekti.
Ertesi gün Bağdat’taki yüzlerce milis, Yeşil Bölge’ye saldırı düzenledi. Onları, güvenlik güçleri içeri almıştı.
Eylemciler, aylardır bunu gerçekleştiremezken, onlar ABD elçiliğine yöneldi, orayı kuşattı ve ateşe verdi.
ABD kuvvetleri Irak’tan ayrılana ve büyükelçilik kapatılana kadar bölgeden ayrılmayacakları açıklandı.
Irak içerisinde, egemenliğe yönelik yapılan bu ihlal herkes tarafından kınandı.
Zira iki taraf arasındaki bir anlaşma uyarınca ABD kuvvetleri, Irak hükümetinin talebiyle Irak’a yönelmişti!
Irak’taki gençlik devriminin yıkım yaşamaması umulurken, yüzlerce milis de Yeşil Bölge’de onların yerlerini aldı.
Başkan Trump, attığı bir tweette ‘Iraklı gençlerin İran’a bağımlılıktan kaçmaları yolunda bu devrimin fırsat olduğunu’ söylerken, milislerin gözünde ABD varlığıyla mücadele de öncelikli hedeftir.
Peki gençler, bu milis hükümete karşı pratik olarak her cuma günü slogan ve gösterilerle sokaklara çıkarken, milisler de ABD’nin arzusuna yanıt verdikleri gerekçesiyle onlarla savaşacak mı? Yoksa gençler, geçici olarak Bağdat’ı terk edip diğer şehirlere mi yönelecek?
Lübnan’da yolsuzluk genel bir durum. Sünnilere özel bir durum yok. Aksine onlar rejimdeki yolsuzluk, kölelik ve iflasa karşı ayaklanan Lübnan’ın bir parçası. Saad Hariri, şimdiye kadar 3 hükümet kurdu. Hiçbiri elverişli ve başarılı olmadı. Sünni halk, milletvekili ve bakanlarla fakirleştirildi.
Üst düzey görevlilerin göreve getirilmesiyle başarı sağlanacağına dair de bir umut yok. Merhamete gerek yok. Biz iki şeye doymuş haldeyiz. Şiiler de Şii ikiliye, yolsuzluğa, sefalete ve sahte mezhepçiliğin yayılmasına doymuş halde.
Irak’a gelince, en büyük bloğa büyük umutlar bağlanmış değil. Aksine gençler, el-Maliki’ye, el-Amri’ye, el-Hazali’ye ve emsallerine yüz çevirdi.
Onları, ABD’liler ve İranlılar iktidara getirdi. Daha sonra da ABD’liler, İranlılarla onlar hususunda uzlaşı sağlayamadı.
Nihayetinde ise birlikte girdikleri Irak’tan birlikte çıkmalılar.